Müslümanlar büyük bir dağınıklık içindedir. Geçen yüzyılın başından beri süren bölünmeler giderek artıyor. İnsanların kimi duyguları istismar ediliyor, asıl hedeften, varoluş bilincinden uzaklaştırılıyor. Bölünmeler giderek arttırılıyor. Buna neden olan da Müslümanların kendileri.
Yakın bir zamanda medyaya yansıyan bir haber ile durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. Üç dört ülkeden on dört yeni ülke oluşturuluyor. Emperyalizm elinde cetvel yeni sınırlar belirleme hazırlığında. Bu, salt Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Hemen hemen bütün İslâm coğrafyasını ilgilendiriyor ve coğrafyamızın bütününü etkileyecek. Suudi Arabistan üç dört parçaya bölünüyor, Libya üç parçaya, Türkiye, Irak, Suriye üçgeninde yeni devletçikler oluşturuluyor. Aslında bunlara devlet demek doğru değil, kabile devletleri bile değil. Belki küçük havza ülkecikleri demek daha yerinde olur. Örneğin Suudi Arabistan’ın bölünmesini gerektirecek hangi sosyolojik gerekçe var Bu ülkenin sınırları içinde farklı kavimler yok, hepsi Arap. Farklı dinlere ve kültürlere mensup kesimler de yok. Farklı mezhepler de yok.
Emperyalizm Müslümanların güçlenmesi, büyümesini, birliktelik oluşturmasını istemiyor. Suudi Arabistan gibi maddî gücü olan fakat İslâm coğrafyasında bütünlük sağlayabilecek bir özellikten yoksun. Öncü olma özelliği yok. Maddi güçleri de kontrol altında. Bu güç bile bir tehlike oluşturuyor.
Libya’da bir zalim kral devrilecek diye sürdürülen heyecanın ardından tam bir karmaşa sürüyor. Kabilelere küçük parçalar veriliyor ve daha etkisiz kılınıyor. Yani daha zayıflatılıyor.
Irak üçe bölünüyor. Sünni Araplar, Şia Araplar ve Kürtlerden oluşan üç küçük parça. Suriye üç ya da dörde bölünüyor. Türkiye’de bu bölünmeden etkileniyor.
Buradan bakınca Müslümanların birliktelik hayalleri yıkılıyor. Gelecekteki büyüme hedefleri öldürülüyor. Birlikte olma gücü kırılıyor. Müslümanların en temel sorunu devletsizlik. Büyük devlet olmaya yönelik düşüncelerinin önü kesiliyor.
Müslümanlar devletsiz. Müslümanlar idealsiz. Müslümanlar köle ruhlu. Müslümanlar yenilgiyi kabullenmiş durumda. Var olma bilinci körelmiş. Varlıklarını sürdürmek için başka güçlerin himayesinde görüyor. Yani köle ruhlu bir teslimiyet içinde. Müslümanların asıl sorunu da budur. Kölelik ve teslimiyet. Daha açık bir ifadeyle güvensizlik ve korku. Var olma bilinciyle yaşamadan yoksun. Kendine göre de bir savunma içinde. Bunun en somut örneği Türkiye. Varlığını sürdürebilmek için egemenlerin kontrolünde olmayı kabulleniyor. İktidara gelmek veya yöneticiliklerini sürdürmek için ille batıya bağımlı olmak bir ilke gibi. Bu, bir kölelik ruhudur.
Müslümanların birlikteliğini sağlayacak adımlar atılmaktan çekiniliyor.
Asıl sorunlardan biri parçalanmanın giderek büyütülmesi. Millet bilincinden uzaklaşma. Kavmi bilincin daha çok öne çıkarılması. Türkler yüz yıl ülkemizde bir üstünlük simgesiyle var oldular. Ya da böyle bir duygu baskın hâle geldi. Aynı coğrafyada yaşayan başka kavimler buna karşı bilendiler ve onlar da kavmi bir bilinçle direnişe başladılar. Kürtlerin ayrışma gerekçesi de budur. Şimdi bir mezhep çatışma sorunu var. Sünnilerin aslında bir üstünlükleri yok. Rejimin belirlediği sınırlar içinde deviniyorlar. Onlar, asıl ilkeleriyle yaşamıyorlar. Sünnilere belirlenen sınırlar dinden uzak, sadece bir siyasal parti gibi kendisini sunulan sınırları belirsiz, alanları daraltılmış bir alanda yaşamaya mahkûm olmak. Alevilerin karşı direnişi de buna. Yani bir iktidar ve yap kapma kavgası. Kimse bütün bu parçaları bir araya getirme bir düşüncede değil.
Büyük hedefe yönelmenin önü her adımda tıkanıyor. Müslümanlara düşen bütün bu ayrıntıları bir yana bırakmak, buluşma noktalarını sağlayacak adımların atılması. Bölündükçe küçülüyoruz, küçüldükçe etkisiz hâle geliyoruz. İslâm kardeşliği bilinciyle birbirimize sarılmamız. Yoksa bu parçalanmalar bizi önü alınamaz uçurumlara sürükler. Sürükledi de. İslâm kardeşliği, bilinci ve sevgisiyle birbirlerine sarılmaktan başka seçenekleri yok. Büyük oyun ancak böyle bozulabilir.