Buralarda Ağaçları Kesmişler

Abone Ol

Hepimizin sıkılarak dinlediği, severek anlattığı bir askerlik anısı ile başlayalım. Kıymetli bir şair abimizin anlattığıdır: “Eğitimden, nöbetten fırsat bulduğumuz bir zaman dilimi… Ağaçların gölgesine sırtüstü uzanmışız edebiyatçı bir arkadaşla. Güneş taze yeşil yapraklar arasından bir görünüp bir kayboluyor. Böyle imgesel, yarı romantik bir ortam… İç çekip gayri ihtiyari mırıldanıyorum; ‘Ağaçları görüyor musun?’ Benden tarafa dönmeden aynı romantik tavırla yanıt veriyor arkadaş; ‘He’ diyor, ‘Düşünsene, ne kütük çıkar ama bunlardan!’

Memleket avanesininmantalitesi bu minvalde diye düşünsek, sevinmek için gayet haklı bir gerekçe olurdu. En azından hammaddenin işlenişi, sanayi, üretim tahayyül ediliyor diye teselli bulabilirdik. Kereste düzeyinde de olsa sonuçta bir sanayi algısı var ve onun gelişimi düşüncesi hazır buluculuğun önüne geçecek deyiverirdik. Yok tabi öyle bir şey! Bizde ağaç sevdası sadece kesmeye, yok etmeye,  imha etmeye dönük. Bizimkiler ağaç kesmeyi seviyorlar. Baharda fidan dikilmişse, çocuklar izcilik hevesiyle kıraç arazilere sürülmüşse, dikilen ve zaman sonra büyüyen fidanların ağaç olup kesilebilmesi için! Kesmeyi seviyoruz biz, tomruk yapmayı…

Orman Haftası münasebetiyle devletin iki başından biri (İki diyoruz, çünkü çift başlılık varmış. Erinmeden, nüksünmeden referandum yapılıyor bunun için. Partili Cumhurbaşkanı olacakmış. E mevcut cumhurbaşkanı partisizse bu güne değin yaptığı mitingler, açılışlar cehape’nin mitingi miymiş?) Şu romantik çocuk şarkısını söylüyor ormancılara hitaben: “Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli yurdumda. Yuvadır kuşlara, örtüdür toprağa, can verir doğaya, ormanlar yurdumda…” Gereklilik kipinde dile getirilen, dilden götürülen bu şarkı kipinde kalıyor ancak. Dönmeli deniyor ama dönmüyor. Toprağın verimsizliğinden, erozyondan, kuraklıktan, küresel ısınmadan, çölleşmeden değil; zaten var olan ormanların insanlar tarafından imha edilmesinden. Kim o imha ediciler? Köprücüler, havalimancılar, betoncular, tokiciler… Malum zevatın diline “Baltalar elimizde, uzun ip belimizde…” şarkısı daha çok yakışırdı. Orada, ‘aman ormancı’ türküsü okusa da alkışlanırdı gerçi. Alkışta sorun yok; Çanakkale Haftası’nda İngiltere’den Birleşik Krallık, dost, müttefik, can, ciğer diye söz eden; Almanya’ya kan kusan, kızılcık şerbeti içen bir millet olduk. VonSanders Paşa’nın kemiklerini sızlatıyorsunuz mu deseydik? Yoksa kemikleri sızlayan Abdülhamit, Seyit Onbaşı, Yahya Çavuş mudur? 

Ne söylüyorlarsa onu kulağımıza uyduran, gönlümüze yatırabilen bir milletiz. Köprü dediler mesela, havalimanı dediler. Köprünün ve ona bağlanan yolların yapımında katledilen ağaçlar, koca koca ormanlar kimin umrunda? Sadece havalimanı inşaatını baz alsak yüzde seksen orman alanı imha edilmiş oluyor. Proje alanı toplam 7 bin 650 hektar ve bu alanın 6 bin 172 hektarı orman. 658 bin ağaç kesilip, 1 milyon 855 bin ağaç taşınmış oluyor. Çoktan yapılmış köprünün zayi ettiği ağaç oranı cabası…

Ormanlar ancak kaybedildiğinde, katledildiğinde sevilen şeylerdir! Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana, ormanlar otobana dönmüştür. Gereklilik değil akıbettir artık, ormanlar betona dönmek için var olmuştur! Taksim meselesinde ağaç savunusunun haklılığı kanıksanabilseydi, belki ağaç varlığından yana kayıp yaşanmazdı buralarda, kim bilir. Korular, tepeler toplu ve topsuz konut inşaatına; ormanlar, köprü, otoban, havalimanı inşaatına kurban edilmezdi. Yine Ferdi Tayfur’un söylediği “Buralarda ağaçları kesmişler” dizesinden sonra “Yerlerine taş duvarlar dikmişler” şeklindeki acıklı ifade yerleştirilmezdi insanın oksijen gibi, hava gibi yaşamsal ihtiyaçlarının üstüne.

Çarpık yapılaşma anlayışları dolayısıyla ağaçları, ormanları, koruları, topyekun yeşili katledenler orman şarkıları söylüyor şimdi. Yirmi küsur yıldır bilfiil boğaz çevresinde çarpık yapılaşmaya ruhsat verip, yaylalara, mezralara kadar beton taşıyıp bugün ortaya çıkan kendi eserlerine ucube diyebildikleri gibi. Erdemden değil cahillikten elbette. Belki referandum için sözünü ettikleri çift başlılık bizzat kendi ruhlarında, kendi içlerinde. Lakin hangi hareketlerine evet deseniz bu çoklu karakterlerden tek adam çıkmaz. Eski Alatlı tabiriyle paçozluk devam eder; bir öyle, bir böyle…