Bu zihnî karmaşada sağlıklı düşünülebilinir mi?

Abone Ol

Müslümanların içinde düştüğü bu vahim durumun hiçbir izahı yok. Karmaşa ötesi kaotik bir durum. Hemen her şey tersyüz durumda. Böyle bir ortamda sağlıklı düşünmenin imkânı yok, olmayacak da.

Müslümanlar kendilerini ilgilendirmeyen sığınakların peşinde. Bu, bütün kesimler için geçerli. Partilerinden cemaatlerine, sivil toplum kurumlarına kadar ekser çoğunluk için geçerli.

Türkiye sınırları içinde yaşananlara baktığımızda hiç de sağlıklı olmayan bir ortamın hayata egemen. Hangi kavramla neyi, nasıl ve kiminle tartışıp konuşacaksınız. Müslümansınız, İslâmî bir hayat yaşadığınız iddiasında olacaksınız size zulüm edildiğine inandığınız ve haklı sandığınızı düşündüğünüzde kendinizi Batı’nın kapılarına atacaksınız. O Batı ki size hiçbir zaman ve asla yâr olmayandır. Batı demokrasisine, özgürlüğüne, haklarına, hümanizmine, adaletine sığınıyor ve güveniyorsunuz. Batı dört bir yandan bütün kurum, kavram ve güçleriyle Müslümanların üzerine abandığı bir dönemde bunu yapıyorsunuz. Özgürlük diyorsunuz Batı tutsaklığına koşuyorsunuz.

Müslüman olarak hak ve özgürlükleri sana asla hak ve özgürlük tanımayan seni ancak kendisi için köle olarak kullanabileceği bir sınırda tutanlara koşuyorsun. Medyanı ve kendi canını kurtarma adına Batı demokrasisinin ve hoşgörüsünün kurtarıcılığında bir yer arıyorsun. Partini kurtarma adına oraya koşuyorsun, gazeteni kurtarmak için koşuyorsun, cemaatini kurtarmak için koşuyorsun. Batı’nın kapılarında kurtuluş arıyorsun. Oysa onlar Müslümanların ruh köklerini bile ortada kaldırma çabası içindedirler. Kendi demokrasileriyle seni kuşatarak, seni kendi içinde eriterek yok etme derdinde.

Altmış yılı aşkın bir zamandır AB kapılarının sürüngeni olmuş olan bu ülkenin içler acısı durumu kavranılamıyor. Ve hâlâ onlardan medet ve umut dileniliyor. Onlar gibi olmadıkça ve onlara dönüşmedikçe o kapıdan girmeye izin verilmeyen bir durumun olduğu da kabullenilemiyor. Bitmez tükenmez boş bir umut ile oralarda gezinilip duruluyor.

Müslümanların özgürlük ve yaşama alanları giderek daraltıldığı ve giderek artık bunun kesin bir kural olduğu bile kabullenilmiyor.

Kendimizi Batılı efendilere şikâyet ediyoruz. Kurtarıcımıza yalvarır gibi yalvarıyoruz. Başımıza belâ olanlardan kurtulmak için onlara sığınıyoruz.

Kendimiz neyiz, niçin varız, ne yapmak istiyoruz belli değil.

İslâm’ı hayatın dışına çıkarmaya çalışanlarla birlikte olma paradoksudur bu. İslâm’sız bir İslâm oluşturanlara koşuluyor. Devletini elinden almış olanlara koşuluyor. Kendi demokrasi kurallarıyla esir kendisini tutsak edenlere koşuluyor. Üzerine bomba yağdıranlara koşuluyor. Kendisini kukla gibi kullananlara koşuluyor.

Böyle bir ortamda da taraf olunması bekleniyor. Kimden ve neden yana olunacak bu bile belli değil ve bilinmiyor.

Özgürlüğümüzü ve huzurumuzu ancak kendimizde aramadıkça asla huzur bulamayız. Coğrafyamızda, kendi insanımızla, oyunlara gelmeden, tuzaklara düşmeden.

İslâm milletinin uyanışını sağlayarak küçükten büyüğe doğru hızlı bir akış gerekiyor. Umutsuzluğa ve bezginliğe kapılmadan. Çünkü atacağımız her sağlıklı adım bizi bize götürür. İslâm milletine medeniyet bilincinin aşılanması gerekir. Kültürel her değer bizim için önemli. Onların yeniden yaşatılması, diriltilmesi önceliğimiz olmalı. Edebiyatımız, sanatımız, kültürümüz, şiirimiz, dergilerimiz, gazetelerimiz, bültenlerimiz, kitaplarımız, yazılarımız ihlas ile olmalı. Samimi, art niyetsiz, çıkar duygusuz olursa olabilir ancak.

Müslümanların savrulduğu bu zamanda kardeşlik bilinciyle ümmet olma bilinciyle var olmak zorundayız. Yapılacak tek şey budur. Çok okumalı, çok düşünmeli ve çok çok çalışmalıyız. Zaman çok değerlidir bir anımız dahi boş geçmemeli.