Bu taksimi kurt yapmaz!

Abone Ol

İnsanlarımızın medya manivelasıyla dönüştürülmeye çalışıldığı, zihinlerinin iğdiş edildiği, tercihlerinin savrulduğu bir dönemi yaşadığımızı ve bu sürecin bizi nereye götürmek istediğini gündeme getiriyoruz.

Bunun bilinçli bir tercih ve dönüşüm projesi olduğunu dile getiriyoruz sürekli. 1980 sonrasında, suya sabuna dokunmayan, her konuya nötr, ne kokan ne bulaşan, düşünmeyen, konuşmayan, analiz etmeyen bir insan prototipi oluşturmanın projesiydi bu. Sürüler gibi…

Hani şairin dediği gibi, “Koyun gibisin, sallayınca celep sopasını katılırsın sürüye”...   Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, muhalefeti sıkıştırmak ve sürü psikolojisini anlatmak için sürekli gündeme getirir… “Bunlara iki koyun versen güdemezler”…Hepimiz sürüyüz ya! 1980 sonrası yetiştirilmeye çalışılan nesil böyle bir nesildi işte. Etrafında gelişen olayları analiz etme yeteneği elinden alınmış, birbiri ardına mantar gibi türeyen televizyon kanalları ve sosyal medya vasıtasıyla verilen hazırlop mesajları aynen belleğine yerleştirip, başkaca hiçbir şey yapmayan tipolojiler. Büyük Ortadoğu Projesi… O da ne? Ilımlı İslam Projesi… Nedir bu?

Araştırma yeteneği sıfırlanmış bir toplum… Medyası, enformasyon (bilgilendirme) amaçlı değil, menfaat odaklı bir toplum.  Ne bekliyorsunuz bu medyadan kör döğüşünden, bitmek tükenmek bilmeyen polemiklerden başka. Medyanın amacı, topluma bilgi aktarmak olsa, böyle bir şey vuku bulabilir mi? Tencere dibin kara, senin ki benden kara. Bugün ise yandaş medya ve tamamen tarafsız olması gereken TRT iktidarın propaganda aracına dönüşmüş durumda. Her yayınıyla, haberleriyle zihinlerimizi dönüştürmek için elinden geleni ardına koymuyor, iktidarın yanlı, tarafgir mesajlarını örümcek ağı gibi beynimize yerleştirmek için çabalayıp duruyor.

Memleket yanmış, bitmiş, tükenmiş, ekonomik kriz insanlarımızı yerle yeksan etmiş onların umurunda mı? Erdoğan’ın her programında anında canlı yayına geçiyorlar…  Erdoğan, “Aya uzaya çıkacağımızdan”, ekonomiyi düzelttiklerinden bahsediyor. “Benim aday olmak gibi bir derdim yok” demesine rağmen “Allah ömür verdikçe halkıma hizmet etmekten geri durmayacağım” sözleriyle kendisinin üçüncü dönemine kapı aralayacak yeni anayasa çalışmasının yapılması konusunda bastırıp duruyor.

Kankası Devlet Bahçeli’nin “Erdoğan yeniden seçilmeli, yapacak çok daha çok hizmeti var” övgüsüne “Onore oldum” cevabını veriyor. Neredeyse çeyrek asırdır iktidarda olan ama ülkeyi demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, ekonomi, dış politika konusunda bir arpa boyu yol aldıramayan Erdoğan, gözünü üçüncü dönem Cumhurbaşkanlığına dikmiş, koltuğuna zamk gibi yapışmış durumda. Açlık sınırının altında maaş alan emekli, asgari ücretli, sabit çalışanların tencerelerinde dert kaynarken, ehliyetsiz, liyakatsiz ekabirler ise cüzdanlarını şişirmekle meşguller.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ülkeye yatırım çekebilmek, kaynak sağlayabilmek için ülke ülke dolaşmaya devam ediyor. Yılbaşında yapılan bütçe delik deşik durumda. Hazine sürekli ihaleye çıkarak, bütçeyi yamamaya çalışıyor. TÜİK’in şaibeli enflasyon rakamları ise kargaları bile güldürecek cinsten.  Bağımsız ENAG’ın verileri ile arasında neredeyse yarı yarıya fark var.

Çarşı-pazar yanarken, marketler günü birlik etiketlerini değiştirirken, akaryakıta, elektriğe sürekli zam yapılırken enflasyonun düştüğüne kim inanır? Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğimiz günden bu yana, memleket hepten yangın yerine döndü. İstişareyi rafa kaldıran, etrafındakilerin bile yanlışlarını söylemeye korktuğu Erdoğan, kurguladığı tek adam ve otoriter sistemde Meclisi by pas etti, her kararı kendisi alarak elindeki sonsuz yetkiyle imzaladığı kararnamelerle memleketi tek başına yönetir hale geldi.  Sormak lazım! Erdoğan’ın danışmanları ne iş yapar? Sokak röportajlarında millet veryansın ediyor ama iktidarın umurunda bile değil. Vatandaş, aç açıkta kalmış da ne olmuş?! Onlar Osmanlı Devleti’nin sonunu hazırlayan Lale Devri’ndeki gibi keyif çatmaya devam ediyorlar. Büyük ozan Aşık Mahsuni Şerif ne diyordu, “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, bilmem söylesem mi söylemesem mi?”…. Bu ne yaman çelişkidir…Demirel, “İktidarları tencere getirir, tencere götürür” derdi. Tenceresinde dert kaynayan vatandaşın psikolojisi bozuldu.  Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir hale geldiği ülke ekonomisinde psikolojik eşik aşılmak, iktidarın önüne yazar kasaların, boş cüzdanların ve tencerelerin fırlatılması zamanı geldi çattı…. Ne diyordu Üstad, “Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul, Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa. Yaşasın kefenimin kefili karaborsa”…