Gerilimli bir dönemin en doruğu yaşanıyor gene. İnsanların ve çevrelerin birbirlerine kuşkuyla baktığı, sonunun ne olacağının kaygısı ile ne olacağının beklentisi içinde olmak kadar zor bir durum olmasa gerek. Korku ve gerilimin tınısı hiçbir zaman da düşmüyor. Çünkü yapı gerilim, nefret ve düşmanlık üzerine kuruludur. Nedense, bu sitem içinde yer alanlar sorumluluk makamına geçince öncekilerin tutum ve davranışlarından hiç de farklı davranmıyor. Onların bir kopyası oluyorlar. Sanki öncekinin kaldığı yerden bir devamı oluyor. Bir taraf diğer tarafa hangi baskıyı uygulamışsa, yıllar yılı kan kusturmuşsa o da onun yaptıklarının aynısını uyguluyor. Bu, öfke ve nefretin giderek tırmanışına neden oluyor. Burada sadece yönetim makamındakiler değil daha açık bir deyimle alt katmanda yer alanlar mağdur oluyor. En büyük acıyı da onlar çekiyor. Çünkü onların imkânları sınırlı, elleri kolları bağlıdır. Yönetim erkindekilerin zaman içinde yüklerini tuttukları gerçeği göz ardı ediliyor.
Gerilimi tırmandıranlar ve beslenenler gerekçelerini de paranoyalara yüklerler. Onların gerekçeleri ve bahaneleri var ve hazırdır, hatta çeşitlidir. Böyle bir durumda insanın hiçbir değeri yoktur. Kapı önünde zalimce sürüklenen bir itten değeri daha azdır bir insanın. Batı ruhu insandan çok insan dışı varlıklara değer verir. Özellikle kendilerinin dışındakiler için bu geçerlidir. Bu yeni yapı ve ruh içinde hayvanın değeri insandan daha çoktur. Müslümanların içinse bu yapıda asla bir yeri yoktur.
Bunun nedenleri yeni değil üç yüz yıla yakın bir zamanlık bir süreci var. Temelde insanımızın kendi değerleriyle kendisinin yönetilemeyeceği, Müslüman toplumların hemen hepsi için uygun görülen “demokrasi” kurtarıcısının getirilmesi, bunun kendileri için bir kurtuluş olacağı varsayımlı tezine dayanıyor. Bu tez hiçbir zaman da ne yazık ki gerçekleşemiyor. İşgalin nedeni ne olursa olsun özellikle son zamanlarda “demokrasi” büyücülüğü ile olanlar oluyor.
Sonuçta hiç de beklenildiği gibi olmuyor. Batı kendi ruhunu bütünüyle yerleştirmedikçe, istenileni elde etmedikçe gerilim sürer. Gerilimi oluşturan o topluluğu oluşturanların önünde yer alanlar. Bunların ideolojileri ne olursa olsun bakış açıları aynı. Birbirlerini yeme, yutma yok etmeye dönüktür tutumları.
Batılılaşma ile birlikte hayatımıza giren yabancılığın, insanımızı kendinden uzaklaştırması gerilimin asıl nedeni. Yabancılık bu milletin ruhu ve toprağıyla özdeşleşemediğinden kabul görmüyor. Yabancılığın amacı ise milleti kendi değerlerinden uzaklaştırmak ve kendine benzetmek dahası kendileştirmek.
Bu gerçi zaman zaman ritmi yükselen ve kimi zaman düşen bir sistemin yapısı. Yapısı ve ruhu buna dayanıyor
Batılılaşma süreciyle birlikte kurulan sistem gerilime yaslanıyor, gerilimden besleniyor. Bu, sadece yönetenlerce değil karşısında bulunanlarda da var. Hemen herkes birbirinin aynası.
Mazlum durumunda olanlar Batı’nın insan haklarından, demokrasisinden, adaletinden medet umuyor. Düşenin de kalkanın da tek dayanağı budur. Kendi katillerinden yardım umar ve diliyorlar. Oysa birbirine düşenler birbirlerini tüketmekten başka bir şey yapmıyorlar. Yabancının kendisine kurduğu tuzağa düşüyor. Korku dağı ve korku mercii kurtuluş umuduna dönüşüyor. Korku putu insanı giderek tutsaklaştırıyor. İnsanın kendine olan güveni giderek azalıyor. Nedense insan da buna razı.
Bu durum ister istemez yapanların kendilerine haklı gerekçeler uydurma zorunluluğu hâsıl oluyor. Uydurma gerekçeler o gün için var ve bir anlamı da bulunuyor. Ama üzerinden çok geçmeden bütün o olanların hiç anlamı ve karşılığı kalmıyor.
Çıkmaz Batı ruhu ve düşüncesinden üzerimize abananlar. Çıkmaz onlardan ve kurumlarından medet umma. Çıkmaz içinde çıkmaz, bunun sonu da yok. Çözüm kendi ruhumuzda buluşma batının kavramlarından uzaklaşma ve kendi kavramlarımızla kurumlarımıza yönelme.
Müslümanız, Müslüman olma bilinciyle ümmet ruhunun oluşturulması, birbirine sarılması tek çıkar ve çözüm.