Bu Ramazanın payına yine acı düştü

Abone Ol

Kafam çok karışık. Kelimelerin terminolojileriyle aram bozuldu herhalde. Yanlış anlıyorum sürekli. Ya da bozuldu anlamlar. Bozanlara nefrete biriktirmek hakkım o zaman.

Kardeşlik kelimesi mesela. Sadece kan bağıyla bile servis edilse razı olacağım bir zamanı yaşıyorum. O da tam değil. Hele ki “din kardeşliği”!

Bu cümleyi eğer konuşurken kursaydım, bana “aman sessiz ol” tavrı takınacak, etrafta bizi dinleyen var mı diye kulak kabartacak kişilerin var olduğuna inanmaya başladım. Mazlumu tutup kaldırmak esasken, “kalbimizle buğz edebiliyoruz” küçüklüğüne razı olup, iftar sofrasını genişleten kalabalıklara dönüşüverdik. Bize ne oldu

Fitreyi 12.5 den verip menüsü 50-60 liraya iftar yapıyor olmamızdan mı Dilenci sayısının artmasının bizden merhameti çalmasından mı Haberlere olan güvenimizi kaybettiğimizden dolayı mı Kendi rahatımızı gereksiz genellediğimiz için mi Fikrimizden soyunduğumuz, başkalarının cümlelerini giyindiğimiz için mi Nihat Hatipoğlu’na sorulan en saçma sorunun peşine düşüp, infak anlatan ağızlarının kaç paraya konuştuğunun hesabını çözemediğimizden mi Parayla her şeyin mümkün olduğuna alışıyor olmamızdan mı Egemen güç olarak, -filmlerden de etkilenip- batıyı haklı görmeye başlamamızdan mı Kan gövdeyi götürürken, kadınların feryadı görülebilen bir şey olsa ya da bir toz bulutu göğün mavisini gasp edebilecekken, çocuklar kurşun yeseler de, üzerlerine bina çökse de çocukluklarından hiçbir şey kaybetmiyorken… siz bir Müslüman olarak, kendi kardeşiniz kan kusarken… nasıl olur da Batıdan beklersin insanlığı

Afrika’dan gemiler dolusu insanı köle diye alıkoyan, Avustralya’da Aborjinlere medeniyet öğreten, Cezayir’de insanların kendi dilini bile konuşmasına müsaade etmeyen, bilimin önünü giyotinle kesen, Norveç yerlilerine kendi tarihi ve kültürünü yasaklayan, on yıllarca onların dilini bilmeyen özel öğretmenler tutup çocuklarını cahil bırakan Batı’dan mı bekliyorsun insanlığı

Tunus ve Cezayirlileri öldürerek özgürleştiren, sömüren, Irak’a getirdiği demokrasi 2 milyon Müslümanın canına ve kadınlarının ırzına mal olan, Libya’ya taşıdıkları medeniyetle tekbir çekenleri birbirine kırdıran, Afganistan’daki sivil kayıpları “makul” sayabilen, düne kadar Belçika’da Afrikalı çocuklardan oluşan vicdan bahçelerinde ayakları bağlı çocukları çitten izleyerek ekmek atanların vicdanını rahatlattığı Batı’dan mı bekliyorsun insanlığı

Bir de bu meseleyi arasında tartışan Müslümanlar var. Acının büyüğü bu. Doğu Türkistan’dı bu Ramazan’ın payına düşen acı. Çin normal zamanda gösterdiği hazımsızlığı Ramazan’da da gösteriyordu. Yıllar boyu biz de gözle göremediğimiz bir saldırı altındaydık. Bugün biraz daha netleşti bu fikir bende. Bizi yavaş yavaş hissizleştiriyorlar. Kendi amentümüzden ilmekler yapıyorlar bize. “Dua et. Başka ne yapabilirsin ki…” şarkısını ezberlettiler mesela. Tepkilerin içselleşmesini ve lokalleşmesini planlayanlar başardı. Almanya’da halkın omuz omuza vermesi sayesinde şekere yapılan cüzi zam geri alınıyor, aynısı İngiltere’de metro fiyatı için cereyan ediyor. Oturup TT yapsalardı amaçlarına ulaşabilirler miydi bilmiyorum. Hadi onlar gelişmiş ülke. Lobi bulmuşlardır birbirine. Bolivya’daki su zammı yüzünden tüm ülkenin sokağa taşmasına ne diyorsunuz Tepkilerimiz biz belirlersek anlamlı ve sonuca dönük. Geldiğimiz noktada maalesef ki Müslümanlar tepkilerini dua karşılığı satılığa çıkarmış, ya da fikrine faiz bulaşmış. Haksızlık karşınıza dikildiğinde sizde ayağa dikilemiyorsanız… Kapatın dükkanı gidelim beyler! Zulüm yapan ülkelerin büyükelçiliklerini rahat bırakın. Kendi dışişleri bakanlığımızın önünü aşındıralım böyle meseleler için. Bahaneleri olsun. Belki utanır da diplomatik bir girişim yapmaya çalışırlar. “Vatandaşımız bu konuda tepkili. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Ne yapsanız Öldürmeseniz mi ” falan derler belki. Mevzu Çin olunca işin rengi daha kızıl tabi. Önce içeriye dönüp “Size açıkladığım ihracat rakamları var ya… işte biz o ihracatın yarısından fazlasını Çin’den aldıklarımızla yapıyoruz. Üretmiyoruz yani. Adı ihracat. Sizde sormadınız ki kardeşim bu kadar fazlaysa satışımız üretiyoruz mu sandınız ” demesi lazım. Zor tabi. Benim istediklerimi söyleyemez yetkililer, farkındayım. Ama bir iyilik yapsınlar. Batı’yı çağırmasınlar insanlık adına. Batı anca insanlığa davet edilebilir. O güne kadar mücadele edilmesi gereken bir zihniyetten başka bir şey değildir. Zihniyetler, temeli ve mesnedi olan felsefik\siyasi öncü akımlarla alt edilebilir. Hamaset, fakir avuntusundan ibarettir.

Cansuyu Derneği Tayland’da başlattığı takip ve diplomatik süreç sayesinde Çin’e teslim edilecek 2 Uygur ailesini Türkiye’ye getirdi. Sırf bu yüzden bile teşekkürü hak ediyor. Gayretin, anlamını kaybetmediğini ispatladıkları için. Ve bir STK’nın görevinin, zulüm altında inleyenlerin tok ölmesini sağlamaktan fazlası olduğunu gösterdiği için. Buğz etmekten öteye geçen tepkilerimizin olabileceği ve meyve verebileceğini gösterdiği için. Rabbim sayınızı arttırsın.

Kalbinizin sahibine emanet olun…

Eyvallah!!!