"Bu Kent Türklere Kalmaz!"

Abone Ol

ERMENİ konferansı mahkeme kararıyla durdurulmuş. Şimdi büyük medya bu konuyu tartışıyor. Yüzlerce yazar, gazete, dergi, ajans atıyor tutuyor, kesiyor biçiyor, ahkâm kesiyor. Ortalık bir toz duman ki, sormayın.

Benim bu işlere pek aklım ermez. Tarihçi değilim, konunun uzmanı değilim. Ancak, mahkeme durdurma kararını verirken, "Bu konferans için kimler para vermiştir Bu işin masraflarını kimler karşılıyor .." meselesi üzerinde durmuş. Bazı gazeteciler "Mahkeme böyle sorular soramaz!.." diyerek hop oturup hop kalkıyor.

Mahkeme soramazsa, bendeniz basit bir Türkiyeli olarak soruyorum:

- Organizasyonu büyük para getiren bu konferans için dışarıdan ne kadar para gelmiştir .. Bu paralar hangi kurumlara ve şahıslara dağıtılmıştır Birtakım sayın karacüppeliler bu Ermeni fonundan ne kadar ücret almışlardır

Türkiye halkının bu soruların cevaplarını öğrenmeye hakkı yok mudur

Sosyal, kültürel, ekonomik zelzeleler içinde altüst olan bir ülkenin halkıyız. Son yıllarda, rüyamızda görsek inanmayacağımız hadiseler oldu.

l İslâm düşmanı agresif ve fanatik Protestan misyonerlerine alabildiğine imkan, fırsat ve hürriyet verildi ve yurdun her yerinde yeni kiliseler yapıldı, eski kilise harabeleri restore edildi.

l İş o raddelere vardı ki, Rahşan Ecevit bile "DİN ELDEN GİDİYOR!" diye feryadı bastı.

l Bülent Ecevit, "Türkiye parçalanıyor!.." diye bağırmaya başladı.

l Van kalesi civarındaki, 1915 te Ermenilerin yaktığı iki tarihî cami yürekler acısı vaziyette harabe halinde dururken, Ankara iktidarı Van gölündeki Akdamar (Ahdamar) adasındaki Ermeni kilisesini, masraflarını devlet bütçesinden vermek üzere tamirat kararı aldı. Bu iş, altı ay gibi rekor bir sürede bitirilecekmiş.

l Ülkemizin çeşitli yerlerinde içinde sinagog, kilise, cami bulunan "Diyalog ve Hoşgörü" siteleri yapılmaya başlandı, buralarda zaman zaman hahamlar, papazlar, imamlar birlikte Diyalog ayinleri yapıyorlar. Allah Allah... Evvel yoğidi, iş bu rivayet yeni çıktı...

l İsrailli Sami Ofer adında bir adam Türkiye yi satın almaya başladı,

l Çanakkale nin en büyük ve önemli meydanına bir kilise yapılması için harekete geçildi.

l Denizli nin bir ilçesinde, 1924 te Rumlar tarafından terk edilmiş olan ve 1948 de cami haline çevrilmiş bulunan binanın tekrar kilise haline getirilmesi için harekete geçildi. Halkın galeyan ve nefreti üzerine durduruldu.

Bütün bu akıl almaz işler yapılırken, ülkenin Müslüman halkı üzerindeki baskılar, insan hakları ihlâlleri devam ediyor.

H Üniversitelerde başörtüsü yasağı sürüyor.

H İmam-Hatipli ve ilâhiyat fakülteli kızlar bile başlarını örtemiyor.

H Misyonerler cirit atarken, Müslümanların davet ve tebliğ yapmak için dinî dernek kurma hakları yoktur.

H Ülkede bunca kilise yapılırken, İstanbul Göztepe de cami yapılacak diye bütün ilerici, çağdaş, lâik, mason, Sabataycı cephe ayağa kalktı.

Dış tahrikler (kışkırtmalar) sonucu PKK terörü hortladı. Her gün askerlerimiz, polislerimiz öldürülüyor, yaralanıyor.

Kuzey Irak ta fiilen bir Kürt devleti kuruldu. Kerkük Türkmenleri Amerikalılar tarafından kadın, çoluk çocuk eziliyor, katl ediliyor.

İskenderun limanından Amerikalılar Irak a asker, silâh, cephane ve çeşitli malzeme sevk ediyormuş.

Ülkemizin doğusu boşaltılıyor. Bu boşalan araziye ileride dışarıdan nüfus mu getirilecektir Mutlaka sorulması gereken bir husustur bu.

Gazeteci Mine Kırıkkanat, Çevik Gülersoy vefat ettiğinde Radikal gazetesinde bir yazı kaleme almıştı. Yazının başlığı şuydu:

"BU KENT TÜRKLERE KALMAZ"

Bu yazıdan iki paragrafı aşağıda okuyacaksınız:

Karacaahmet Mezarlığı ndaki restorasyon çalışmalarını denetlediğimiz bir gece, Şişli deki Turing binasında, Çelik beyin odasına yığıldık. Çelik Gülersoy, kimseyle laubali olmazdı. Kendisini zorlamadan otoriter, saygı uyandıran bir insandı, konuşmadan konuşulmazdı. Ama o gece, dayanamayıp, bunca bürokratik engele ve rakiplerinin, hasımlarının (Eczacıbaşı) saldırılarına göğüs germek, attığı her adımda hesap vermek pahasına niçin tarihi diriltmeye çalıştığını sordum. Yanıtı ilginçti:

"Bu İstanbul u, Türklere bırakmayacaklar Mine hanım. Gelecekler ve geri alacaklar. İşte o zaman, geldiklerinde ve gördüklerinde, bu Türkler de hepten barbar değilmiş, onlar da bir uygarlık yaratmış, olanı korudukları da olmuş ve güzel şeyler de yapmışlar, desinler istiyorum!"

(Radikal, 7 Temmuz 2005)

Ne zaman gelecekler ve İstanbul u ne zaman alacaklar

Gelecekler değil... Geldiler bile... Yavaş yavaş, sinsi sinsi almaya başladılar bile...

Haliç sahillerinde, Balat ta, Fener de, Galata da yabancılar cayır cayır mülk ediniyor.

Ey ahali! İstanbul elden gidiyor, haberiniz var mı

İstanbul, 29 Mayıs 1453 tarihinde Müslüman Türklere emanet olarak verilmişti. Mülkün asıl sahibi Allah tır; şehirleri, ülkeleri dilediğine verir, dilediğinden geri alır. Buna aklımız ermiyor mu

İstanbul emanetine nasıl hıyanet ettiğimizi görmek mi istiyorsunuz. Bir gün Zeyrek semtine gidiniz ve o tarihî semtin nasıl viranelik, harabe, yıkıntı halinde durduğuna bakınız. Almanlar 1945 Şubatında yerle bir edilen Dresden şehrini yeniden inşa etti. Japonlar atom bombası ile yok edilen Hiroşima ve Nagazaki yi imar etti. Biz savaş geçirmedik ama Zeyrek sanki bir atom bombası yemiş gibi perişan vaziyette duruyor.

Dindar vatandaşlar gitsinler oradaki Zeyrek Camii nde bir vakit namazı kılsınlar. O mâbedin içi sanki terk edilmiş bir harabedir. Binanın dışını Amerika daki İllinois üniversitesi tamir ettiriyor (Yarı parası bizim bütçemizden), lâkin, cami olarak kullanıldığı için içine bir çivi bile çaktırmıyorlar. Vakıflar da tamir ettirmiyor. Yasaktır! İlan etmiyorlar, açıklamıyorlar ama bu caminin tekrar Hıristiyanlara verilmesi için kapalı kapılar ardında görüşmeler yapılmış, kararlar alınmıştır.

Milyonlarca Müslüman gaflet içinde... Futbol kulübü tutar gibi parti tutmalar... Birtakım hocaefendileri, müteşeyyihleri, üstadları erbab haline getirmeler... İhvandan bol bol para toplamalar... Cami hoparlörleri, cami ışıldakları, cami kaloriferleri, cami helaları, cami meşrutaları, cami şadırvanları... Türkiye elden gidiyor biz Ramazan gecelerinde havaî fişek atmaya hazırlanıyoruz.

Zavallı Türkiye korkunç bir hırsızlık, soygun, ihanet yangını içinde kavrulmaktadır.

İktidar büyüklerinden biri:

"Hortumculara fırsat vermeyeceğiz..." buyurmuş.

Ne güzel...

Ancak iş sadece hortumculuğu bitirmekle bitmez. Bir sürü büyük kötülük var:

l İhalelere fesat karıştırmak.

l Birtakım şâibeli işlerden dehşetli miktarda komisyon almak.

l Partizanlık yaparak emanetlere hıyanet etmek.

l Türkiye nin stratejik öneme sahip fabrikalarını, tesislerini, madenlerini yabancılara satmak.

l Paravan ortak firmalar vasıtasıyla milyarlarca dolar götürmek...

Hepsini saymaya kalksam kocaman bir kitap olur.

Yabancılar şimdi de büyük gazeteleri, televizyonları satın almaya başladı.

Müslüman kadınların yüzüklerini, bileziklerini toplayarak kurulan birtakım medya organları bile satışa arz edildi.

Bir furyadır ki, sormayın...

Sovyetler Birliği zamanında, işgal altındaki Polonya da ülkeyi ve halkı Katolik kilisesi temsil ediyordu.

Bizde bunca kötülük, hıyanet yapılırken Ankara Diyanet i sessiz kalıyor.

Bir okuyucum telefonla anlattı. Bulunduğu taşra şehrindeki bir kısım Müslümanlar, kötülükleri, yanlışları, münker işleri tenkide yanaşmıyormuş. "Niçin feryat etmiyorsunuz " diye soranlara da "Feryat ve tenkit edersek partimize zarar verir..." diyorlarmış.