bugün de ‘seçim’ yazısı yazmayacağım! Hele bir ‘seçim’ ile ilgili her şey bir netleşsin; o zaman yazarız… İki ‘seçim’ yazısı sonunda, ‘Pazar Yazısı’ niyetine yazdığım üçüncü yazıda kısaca ‘seçim’ ile ilgili -şimdilik- diyeceklerimi dedikten sonra, “KUR’AN VE İLİM merkezli bu haftaki yani 961’inci hafta çalışmamızdan aktaracaklarıma, böylece Kur’an ve ilim ikliminden istifadeye geçelim” demiştim… Bugün de o iklimden yararlanmaya devam edelim… Ama hatırlatırım ki bu da farklı bir ‘sayma’ ve ‘seçim’ yazısıdır!
Tevafuk diyelim, son yazımın sonuna ekleyemediğim bir paragraf kalmıştı, o denk geldi, onunla devam edelim: Bazı şeyler bizi ilgilendirmiyor. Biz yolumuza taviz vermeden devam etmeliyiz. Allah istemedikçe bize kimse bir şey yapamaz. Allah isterse de ilahi kadere teslim olmanın dışında yapacağımız bir şey yoktur. Bu dünyada gördüğümüz zulmün ahirette en az on misli sevaba dönüşeceğini bilerek gelen musibetlere sevinmeliyiz.
Meryem Suresi 94’üncü ayet ile devam edelim: “Lekadahsâhum ve addehumadden. / Andolsun ki onları tek tek adetlendirerek tespit etti.”
Allah kâinatı yaratmış, oraya melekleri, ruhları, cinleri ve insanları görevli kılmıştır, dünyadaki bazı işleri onlar tamamlamaktadır. Allah böylece onlara rahmet etmektedir, onların derecelerini yükseltmektedir.
Allah bu dünyada insanları ve cinleri serbest bırakmıştır, günah işleyebilmektedirler, yıkıcılık yapabilmektedirler ama onlar bunu yaparken de görev yapmaktadırlar. Dünyada eğitim alan insanlardan sınıfı geçenler cennete gitmekte, geçemeyenler ise bütünlemeye kalmaktadırlar. Yahut gelecek senelerde sınıfı geçeceklerdir. İnsanlara yapmak istediklerinde imkânlar vermiş, onları görevlerini yapacak şekilde donatmıştır. Onlar kötülük de yapabilmektedir. Her yaptıkları kaydedilmektedir, hesapları tutulmaktadır.
İlk insanlar yığınları sayıyor, sayılarını çakıl taşları ile gösteriyorlardı. Birlere küçük, onlara orta, binlere büyük taşlar koyuyorlardı. Hemen hemen bütün diller onluk sayısını kullandılar, sadece sıra yerine her birine harf koydular.
O halde “ihsa etmek” demek bir cetvel yapmak demektir. Herkesin yaptıklarını tasnif edip eklemek, sonunda sevaplarla günahlarını denkleştirmek demektir, “muhasebe yapmak” demektir. Bugün matrisler matematiği vardır. Konan yere göre rakamlar mana taşır. Sayılar satır matrislerine göre dizilir. Müslüman Türk matematikçileri bunu Hint matematiğinden aldıklarını söylemektedirler. Türklerde bir huy vardır, yerli buluşlara ve bulanlara önem vermezler. Bunun için Müslüman âlimlerin yazdıkları bütün kitapları Yunan veya Hint âlimlerine dayandırdılar. Batılılar da yabancıların buluşlarına önem vermezler, onlar da başkalarından aldıklarını gizlemek zorunda kalırlar. Kendileri gizlemeseler bile çevreleri gizler. Bunun sonucu olarak da uygarlığı Doğulular üretir, Batılılar meyvesini toplar.
Yahudi âlimlerinin büyük ekseriyeti başkalarının buluşlarını değerlendirerek meşhur olmuşlardır. Sermaye bunları büyütmüş, onlar kâşif olmuşlardır. Amerika’yı bulan Kristof Kolomb ama adı AmerigoVespucci’dir. Nesebi ne bilemiyoruz, bir Yahudi’dir veya değildir. Araştırabilirsiniz. Ama Medici ailesine mensuptur, bunlar Avrupa’nın ilk bankalarını kurmuşlardır. Avrupa aristokratlarından değildir. Yani Yahudi ailesidir.
Matris ilmi Müslümanlardan Batı’ya geçmiş olmalıdır. Satır matrisleri ile sütun matrislerinin birleşmesi ile doğar.
Muhasebede herkesin bir hesabı vardır. Borç ve alacakları orada yazılır. Ne var ki bu sütun matrisinin yanında bir de satır matrisi vardır. Bunlar da değişik hesaplardır. Muhasebe matrisinde yer alırlar. Matrisler hesap türlerini gösterirler. Satırlar borç çeşitlerini, sütunlar borçlu ve alacaklıları, yerlerde yazılanlar ise rakamlardır, bunlar da miktarları ifade ederler.
Allah önce herkese bir hesap açmakta, hayatı boyunca tüm hareketlerini kayda almaktadır. Ahirette insanlar bununla hesaba çekileceklerdir.
Başkalarına hükmetmek için servet edinen kimseler, devamlı olarak varlıklarını ve zenginliklerini göstermeye çalışmışlardır. (Kaldığımız yerden devam edebiliriz…)