Müslümanlar büyük bir felâketin içinde. Giderek uçurum
büyüyor. Bu yıkım geleceği büyük bir çıkmaza sürüklüyor.
Müslümanlar lidersiz, öndersiz. Siyasal hırs,
öngörüsüzlük ve çıkar tutkusu kukla liderler konumunu düşürdü Müslümanları.
Batı ile kol kola girmenin, onlarla birlikte yol almanın bir yarar sağlamadığı
gerçeği hâlâ kavranamıyor. Altmış yılı aşkın bir zamandır Hıristiyan Birliği
olan AB kapılarında sürünen, süründürülen Türkiye yöneticileri akıllarını
başlarına almıyorlar. Hâlâ oradan medet umuluyor. Özgürlük ve refah onların
kapılarında aranıyor. Onlar Müslümanları kendilerine benzetmedikçe ve
dönüştürmedikçe asla kapılarını aralamazlar. İçlerinde biriken yüz yılların
kini ve öfkesi duruyor. Batılıların hümanist görünümleri ise Müslümanları
yanıltıyor. Bu yanılsatıcı durumdan kurtulunmuyor. Türkiye ye dayatılanlar
Müslümanların özlerine aykırı. Bunu göze alarak onlardan medet ummak, onlarla
birlikte olma çabaları sürekli boşa çıkıyor.
2002 yılı 16 Aralık ayında AB sözleşmesinin Papa heykeli
altında imzalanmasının Batılılar için sembolik bir karşılığı var. Türkiye ye
Papa heykeli altında imza attırmanın onlar açısından anlamı büyük. Yani birliğe
dahil ettirirken kendi ilkelerini dayatmış oluyor, mecbur ediyor. Fakat bizler
bunu bile görmezden geldik. Büyük şölenlerle karşıladık. Geçen bu kadar zaman
içinde Müslümanlar veya Türkiye lehine bir tek olumlu durum yaşanmadı. Yıkımın
bir süreci olan bu imza ve sözleşmenin üzerinden tam on iki yıl geçti. Fakat
batılıların bizeler dayattığı çok şey oldu. Giderek kendimiz içindeki uçurumu
büyüttü.
Aynı hümanist batılılar Müslümanların kanlarını
akıtmaktan haz alıyorlar. Bir yandan kendileri katkıda bulunuyor, ardından da
bir bataklığın oluşumuna zemin hazırlıyorlar. Onlar Müslümanların yaşadıkları
yerleri işgal ederlerken özgürlük ve demokrasi götürdüklerini öne sürüyorlar.
Oysa gittikleri yerde ne demokrasi ne de özgürlük yaşandı.
Irak kan gölü. Her geçen gün daha kötüye gidiyor. Libya
tam bir karmaşa. Mali, Fransızların işgalinde Müslümanlara huzur yok. Tabii
hemen yanı başımızda Suriye de yaşanan felâket giderek büyüyor ve giderek
içinden çıkılamaz duruma geldi. Türkiye bu bataklığın içine özgürlük ve demokrasi
adına sürüklendi. Türkiye de gönüllü büyük bir iştiha ile atıldı. Bu ateş
sadece orayla sınırlı kalmadı Türkiye yi de içine aldı. Reyhanlı patlamasından
beri başlayan süreçte Türkiye nin huzuru kalmadı. Türkiye adım adım bu kaosun
için itildi. Bugünlere bile şükretmemiz gerekir. Daha kötü günler bizi bekliyor
ne yazık ki.
Düşünürlerin çabaları ve yol göstericilikleri karşılık
bulmuyor. Bizler elimizden geldiğince ne çok çırpındık. Bizler özellikle bu
kalem sahibi ilk günden beri birçok konuda uyardık. Elimizden geldiğince yazdık
ve anlattık. Biz felâket çığırtkanı değiliz elbette. Ama görünen bir durum var
ortada. Biz bu konuda çırpınırken kimi zaman ulusalcı, kimi zaman Şia yanlısı,
kimi zaman ergenekoncu olarak suçlandık. Oysa doğrular ve gerçekler ortada.
Bugün gelinen durum ortada. Ne yazık ki bu durum kimi
çığırtkanlar tarafından abartıldı, Türkiye veya bölge bir bataklığın içine
sürüklendi.
Bundan sonra barış sağlansa bile Suriye de huzur kalır
mı Bunun örneği Irak.
Türkiye nin şu son günlerde yaşadığı karmaşayı öyle
sıradan bir olay olarak göremeyiz. Bu olayın arkasında egemen güçlerin tamamı
var. Bunu sadece bir bölgeyle sınırlamak doğru değil. Siyonizm dünya egemenleri
üzerinde çok etkili. AB ülkelerinde bu çok belirgin. Geçen haftalarda bir
Fransız mizah sanatçısı Yahudilerle ilgili mizah yaptığı için engellendi ve
yasaklandı. Mizaha bile izin verilmiyor. Fakat Müslümanların kanını akıtılması
onlara zevk veriyor ne yazık ki. Gerçek bu ve böyle.
Suriye felâketi daha büyük olaylara gebe. Bir an önce
bunun bir yerde durdurulması gerekiyor. Türkiye geri adım atmalı. İran ile bir
araya gelinmeli ortak bir yol bulunmalı. Yoksa süreç çok daha kritikleşiyor.
Yazık oluyor yazık oluyor yazık oluyor