Bu asgari ücreti reva görenlerden olma; üyelikten çık, bak asgari ücret nasıl yükseliyor

Abone Ol

Asgari ücreti açlık sınırının altında tutan bu düzene razı değilsen, değişim sadece sandıkta değil; bugün yaptığın tercihlerle başlar. Emeğin hakkını savunan, asgari ücreti yoksulluk sınırında belirlemeyi bir mecburiyet olarak gören bir anlayış için Saadet Partisi’ne üye ol; sesini örgütlü bir iradeye dönüştür.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 1 Ocak 2026’dan itibaren geçerli olacak asgari ücret net 28 bin 75 lira olarak açıklandı. Rakam söylendi, açıklamalar yapıldı. Ama herkesin aklında tek bir soru kaldı: Bu parayla yaşanır mı?

Bugün Türkiye’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 29.828 TL. Yoksulluk sınırı 97.159 TL. Açıklanan asgari ücret, daha cebe girmeden açlık sınırının altında kalıyorsa, ortada teknik bir tartışma değil; hayatın içinden kopmuş bir karar vardır.

Bu yazı bir öfke metni değildir. Kimseyi suçlamak için de yazılmadı. Özellikle AK Parti’ye oy vermiş, hâlâ gönül bağı olan insanlara karşı bir hesaplaşma hiç değildir. Bu satırlar; aynı pazara çıkan, aynı faturayı ödeyen, aynı geçim derdiyle boğuşan bir vatandaşın itirazıdır.

“Popülizm tuzağına düşmedik” deniliyor. Popülizm nedir bilmem ama şunu herkes biliyor: Asgari ücretli ayın ortasını getiremiyorsa, bu ideolojik bir mesele değil; geçim meselesidir. Geçim derdi, mutfağa girince herkesi eşitler.

AK Parti yıllar önce hangi sözlerle destek aldı?

Yoksullukla mücadele.

Adaletli paylaşım.

İnsanca yaşam.

Bugün pazara çıkan herkes şunu açıkça görüyor: Asgari ücret 28 bin lira olamaz; bu şartlarda en az 50 bin lira olmalıydı.
Bu ne bir muhalefet hesabıdır ne de slogandır. Bu, ay sonunu getiremeyen milyonların ortak vicdan çağrısıdır.

Bu bir “zam” talebi değildir. Bu, gecikmiş bir zorunluluktur. Aksi hâlde yapılan her açıklama, emeği koruyan bir düzenin değil; emekçiyi yoksulluğa mahkûm eden bir sistemin devam ettiğinin ilanı olur.

“Kaynak yok” deniliyor.

Ama faize giden milyarlar var.

İsraf kalemleri var.

Vergisi silinen büyük şirketler var.

Konu asgari ücretli olunca “denge” ve “tasarruf” hatırlanıyor. İşte herkesin kendine sorması gereken soru tam da burada duruyor: Bu denge neden hep çalışanın aleyhine bozuluyor?

Bugün ihtiyaç duyulan şey yeni rakamlar değil, yeni bir duruştur. Çalışanı yük olarak gören değil; bu ülkenin bel kemiği olarak gören bir anlayıştır. İşvereni de ezmeden, üretimi de boğmadan adil bir düzen mümkündür. Yeter ki irade olsun.

Değişim sadece seçim günü olmaz. Değişim, hangi anlayışa omuz verdiğimizle başlar. Bugün “Bu gidiş nereye?” diye soran herkesin, bu soruyu artık başkasına değil, kendine sorması gerekir.

Buradan açık konuşuyorum:

Asgari ücretle geçinemiyorsan, emekli maaşı yetmiyor diye dert yanıyorsan, her ay biraz daha fakirleştiğini hissediyorsan ama buna rağmen hâlâ AK Parti üyeliğin duruyorsa, bu çelişkiyle yüzleşmenin zamanı gelmiştir.

Şikâyet edip aynı yerde durarak hiçbir şey değişmez. Asgari ücretliyi anlamayan bir anlayış, ancak arkasındaki örgütlü destek zayıfladığında geri adım atar.

Yapılması gereken nettir:

Bu asgari ücreti reva görenlerden olma; üyelikten çık.

Bir tıkla.

Sessiz ama kararlı bir şekilde.

Sonra gel; emeği merkeze alan, adil paylaşımı savunan Saadet Partisi’ne üye ol. Yeterli sayıda insan bu tercihi yaptığında, asgari ücreti 28 bin lira diye dayatmak mümkün olmaz. O zaman asgari ücret, yoksulluk sınırında belirlenir; bu da iktidarlar için bir tercih değil, kaçınılmaz bir mecburiyet hâline gelir.

Değişim kızarak değil, yer değiştirerek olur.

Emeğinden yana saf tut.

Bak o zaman asgari ücret nasıl yükseliyor.