Bozkırın tezenesi Neşet Ertaşın hayatını izlerken, arkasındaki o dev gölgeyi görmemek mümkün mü
Hani Ertaşın, "Beni babamın ayakları dibine gömün" dediği büyük usta.
Babası Muharrem Ertaştan bahsediyoruz.
Dedelerinin Horasandan gelip, daha sonra Kırşehirin Yağmurlubüyükoba köyüne yerleştiği ve bir kişi hariç, bu köyün tamamının başka bir köye yani Bağbaşına taşındığını araştırmalardan öğreniyoruz.
Çalıp söyleme merakının küçük yaşlarda başladığını, dayısının ise sesinin çok güzel olduğunu söyler Muharrem Ertaş.
"Bir köyde türkü söyledi mi diğer köyde dinlenirdi. Hatta seferberlikte asker kaçaklarını yakalamak için subaylar dayımı yanlarına alıp köy köy dolaşır, dayıma türkü söylettirip kendileri de pusuya yatarlar ve dayımın sesine, dağlardan köye inen kaçakları yakalarlarmış." (turkuler.com)
"Aydost" diye başlayan uzun Bozlak havasını dinlerken, çakılıp kalıyorsunuz.
Anadolunun kim bilir hangi dağından veya obasından seslenen, bu sesin seviyesine, değme yeni yetme türkücülerin bile ulaşamadığı bir gırtlağa sahipti.
Bozlak türünün en önemli ismidir Muharrem Ertaş... Henüz küçük bir çocukken köylerde sünnet ve düğün törenlerinde, bayramlarda saz çalarak geçimini sağlamaya çalışırken, aslında Orta Anadolunun geleneksel halk müziğinin geniş bir repertuarını sergiliyor, önemli misyon üstleniyordu.
"Usandım yalan dünyadan" deyişlerin birçok türküsünde görmek mümkün Ertaşın.
Türkülerinin hep "dağlar", "dert" ve "ölüm" üzerine örülü olduğunu görebiliriz. "Mezar Arasında," "Eğil Dağlar," "Şu Yalan Dünyadan Usandım," "Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri" gibi albümleri çok bilinir.
Peki, "Deniz Dalgasız Olmaz", "Şu dağlar Ulu Dağlar," "Bülbül," "Ya Rab Kime Yalvarayım," "Bad-ı Saba" ve "Neyleyim Yalan Dünya" gibi eserlerin ona ait olduğunu biliyor muydunuz
Ben de yeni öğrendim.
Muharrem Ertaşın TRTnin tek tabanca olduğu dönemlerde okuduğu Dadaloğluna ait ünlü "Avşar Bozlağı" tüm Türkiyede ünlenir. Kendine has bir okuyuşu ile kuşaklarından farklı bir gırtlağa sahip olduğunu göstermişti Ertaş.
Tiz, gür, parlak ve bir o kadar içli ve yanık bir sesin okuduğu hatta neredeyse bir buçuk oktavı aşan ses genişliğine sahip bu türkünün sözleri şöyle:
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
Gerçi biz repertuarından bir liste yaptık ama kimsenin bilmediği, söylemediği... Bilenlerin ise asla bu derece yüksek oktavla okuyamayacağını itiraf ettikleri türküler, bozlaklar, ağıtlar ve halay havaları... Her biri tümünün en güçlü ve orijinal örnekleri olduğu bilinir.
1970li yıllardan itibaren, o yıllarda büyük bir şöhrete kavuşan "Neşet Ertaşın babası Muharrem Ertaş" olarak ismi daha çok duyulur olmuş.
Fakat... hiçbir zaman layık olduğu değer verilememiştir. Hiçbir zaman da büyük paralar kazanmak için sanat yapan biri olmadı.
Bu diyarda 71 yıl fakir, kendi halinde ve sessizce yaşadı. Muharrem usta, yine yoksul ve sessizce "Şu usandığı yalan dünya"dan çekip gitti (1984).
"Garip" geldi, "garip" gitti.
Oğlu Neşet Ertaş ise, son on yıl içinde devletin ona bahşettiği değeri "mütevazi" bir tavırla karşıladı.
Şöhret çamuruna batmadan, kendi halinde yaşamayı bildi.
Onca gurbet, hastalık ve ayrılıklar yaşadı. Bunu türkülerine ilmek ilmek dokudu. Sazındaki coşkuyu, sesindeki derin gurbet fısıltılarıyla buluşturdu. Onun türkülerini dinlerken, Anadolunu dile geldiğini hissedersiniz.
Sazıyla bir bütündü. Sesiyle hüznünü dillendiriyordu. Hiçbir zaman gözünü şöhretin cazip ışıklarına dikmedi... Tam tersi, gözü hep sazının tellerindeydi.
Son söz:
Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın,
Ben de gülemedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada.