Boşluk bırakmadan ilerle

Abone Ol

“Gülüyorsun ya gülmek

Bir halk gülüyorsa gülmektir.”(E.Cansever)

Modern zamanın fotoğraflayamadığı belki de pazarlayamadığı tek haslet “samimiyet.” İçinde yaşadığımız zaman dilimi her şeye bir paha, bir standart biçerken samimiyete bir paha, standart biçememiştir. Çünkü samimiyet fıtri olarak ortaya çıkar ve hiçbir oyuncu “samimiyet” rolü oynayamaz.  Samimiyetin girdiği yere tamamen doğallık, kalbilik, hasbilik girer. Bütün eksikliklere, bütün fazlalıklara rağmen sarıp sarmalayan sımsıcak bir duygudur o. Bu bakımdan samimiyetin girdiği yerden telaş, gösteriş, abartı, diğer aklınıza hangi duygular geliyorsa onların hepsi apar topar oradan uzaklaşır, çıkar. Hâsılı samimiyetin yanında başka hiçbir şey duramaz. Ki bugünün insanın hasretini yoğun olarak duyduğu en önemli duygudur, bir bakıma gönül halidir.

Bugün dünya gerçekten küçülmüş, zaman daha basitleşmiş görünmektedir. Dolayısıyla insanın içinde yaşadığı dünyada kapladığı alan insan için hep küçük gelmiştir. Bu küçüklük hem nicel hem de nitel olarak kendini hissettirmiştir. Nitekim insanoğlu oluşan bu boşluğu doldurmak için pek çok uğraş vermiştir, bu uğraşı onda boşluk duygusunu daha da derinleştirmiştir. Öyle ki yaşadığı şey hakkında da çokça tespitler yapmış ancak pek de başarılı olamamıştır, çünkü hem ruhsal hem de maddesel olarak bağlamdan, fıtri olandan o kadar uzaklaşılmıştır ki, sorunun ne olduğunu bilmek giderek imkânsız hale gelmiştir. Yoksunluklar, yokluklar tespit edilebilse bile onu ortaya çıkaran derin itki hakkında konuşulamamaktadır çünkü oradan sonrası yasaklı bir alana doğru kapı aralamaktadır, o kapı ruh dünyasıdır. Belki de metafizik, ya da fizik ötesi bir alan… Bugün maddeler dünyasının katı kalıpları ile kuşatılan ve bağlamından koparılmış bilim ve sistem buna müsaade etmemekte hatta toplum dışı bırakmaktadır. Bu çağ akıl çağıdır, bundandır bütün akılsızlıklar!

İşte bu yüzden insana, bir eşya gibi bakımı yapılmakta,  tedavi edilmekte ama bir türlü insan iyileştirilememektedir.  Ruhu aç olan insan fıtri olan değerlerini eşyaların dünyasında sürekli aşındırarak tüketmektedir. Her türlü ilaç üreten eczacılar, ruhun yaralarını tımar edecek “şifa”dan yoksundurlar. Maddi alanda gerçekleşen bu ilerlemeler manevi alanda bir milim ilerlemediği gibi giderek yok olma noktasına varmıştır. Modern hayat, hiçbir şeyi gizli bırakmaz, gizli kalmasına müsaade etmez. Görece açıklık iyi bir şey gibi görünse de belki insanı tutacak “utancı”, “pişmanlığı” vb. açıkta bırakarak insanın kalbin yollarından yürümesini neredeyse imkânsız kılmıştır. İnsan adresi doğrultamadığı için yangın yerine dönen ruhunu her gün ifşa etmeye başlamış ve ifşa ettikçe de huzursuzluğu artmış ve çıldırırcasına şiddete, teşhire saldırmıştır. Masumiyet, mahremiyet ve samimiyet perdeleri hızla yırtılıp, yerlerine  “ifşa”, “imaj”, “suç” gibi modern dünyanın ödüllü göstergeleri asılmıştır. Bu bakımdan insan, insana hasret kalmıştır.  İhtiyar: “Nereden geliyorsun? Diye sorar. Genç adam: “Uzun bir süredir amaçsız dolaşıyorum.” İhtiyar: “Romantik ama anlamsız bir cümle… Kimse, ama kimse amaçsız dolaşamaz. Amaçsız dolaşma kararı bile, zamanla bir amaç haline gelecektir çünkü.” Genç adam: “Bir şeyin kendiliğinden oluşu ile hesaplanarak-planlanarak oluşu arasındaki farkı görmezden geliyorsun. Gerçekten de, amaçsızca dolaşmaktan başka bir istek yoktu içimde. İstek bile değil belki, bir içgüdü... Buna amaç diyebilir misin? İhtiyar: “Benim ne dediğim önemli değil ki. O içgüdünün neye dönüştüğü önemli. Ortada bir amaç olmadığını söyleyemezsin...” Genç adam: “Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Hepsi bu...” Belki de yüzlerce kez aynı repliğe, aynı sarmala sarılıyor insan. Kendinden kaçmak, her şeyden kaçmak istenci ile dip bir boşluğa düşüyor. Bu boşlukta kim ne avlarsa, kim ne sunarsa ona sıkıca sarılıyor. Bazen körkütük saplantıları açıklamakta zorlanıyoruz ya, belki de hepsi bu boşluğun ne ile kim ile doldurulduğunda gizlidir. Hoşça bakın zatınıza…

Not: Sevgili İbrahim Çapar’ın, “Büşra Hüma” ismini verdikleri, bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. Hoş geldi. İnşallah, bahtı açık olur. Sevgili İbrahim’e göz aydınlığı, hayırlı, kapanmayan bir amel defteri olur. Hoş geldin çocuk, büyümek için acele etme, insan büyüyor.

TAŞ GEMİ

“Arif isen bir gün seni seslerler,/Bülbül deyü gülistanda beslerler, Bir gün seni rehberinden isterler,/Kimin izni ile girdin yola sen.  Özün eğri ise yola zararsın,/Derdini yetişmiş derman ararsın, Maslahatın nedir şarı sorarsın,/Sarraf olmayınca girme şara sen. Kapıdan çıkınca köşe gözetme,/ İçin karartıp da dışın düzeltme,” (Şah Hatayi-Özün Eğri İse)

Not: Bu hafta şarkımız sevgili Mustafa Yılmaz Abim’den; “Cem Karaca’dan. “Allah Yar Yar”ı dinliyoruz. Müziğin sesini açabilirsiniz. Hep birlikte eşlik edebilirsiniz. Özellikle nakarata… Biz öyle yapıyoruz. Bugün nasıl bir gün? Sorusuna, cevabımız “Cem Karaca şarkıları gibi.”

Bize Kadar

Canetti, “Üzerinde yaşadığımız dünyanın durumunu görmeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur”  der. Galiba haklı…

İstirati, “İnsan, ancak dünyayı görürse adam olur! Kafamızda bir zerre kötülük olduğunda, bu, bizlerin de başına gelir.”

Bak İstirati’yi, G.G. Marquez destekliyor ve diyor ki; “Kötülük dünyada değil kişinin yüreğindedir.”

Ehmed, böyle miydi? Taşralı çocukların, buğday tenlilerin hikâyesi:

“Mahi: Güzelliğim için mi?

Heiran: Biz doğuluyuz; güzeli sevmeyiz, sevdiğimiz güzeldir.”

Sabahattin Ali’ye toplamak düşüyor sözü; “Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir” diyor.

Bu hafta en doğu uçtan, Hakkâri’den Muhammed İkbal kitabımızı öneriyor. Malik Bin Nebi’nin “Düşünceler” isimli kitabını, okuyalım diyor. Kitap, mana yayınları etiketi taşıyor.

Bu hafta, kadim bir hal, “kalp” halinin modern zaman anlatımını, bir şiiri belki de bir yürek yangınını izleyelim hep birlikte. “Allah Yakındır/ God İs Near” kalbin, yani insanın evinin hallerini anlatıyor. Artık kimse “su/ab” dersini anlatmıyor, çocuklar şimdi ne yapacak? Diye soruyor Rıza…

Dağarcık

Adam, bir gün doktoruna gider ve “Doktor, kardeşim fıttırdı. Kendini tavuk sanıyor” der. Doktor da:”Getirseydiniz ya, tedavi ederdim” der. Adam da şöyle der: “Evet ama doktor, yumurtaları çok işime yarıyor.” 

Galiba biz de ilişkilerimizde aynı şeyi hissediyoruz. Akıl dışı, mantıksız, hatta saçma olduklarını bilsek de sürdürmeye çalışıyoruz. Çünkü hepimizin yumurtalara ihtiyacı var. (WoodyAllen’dan)

TEKKE

Bil ki oğulcuğum, bineği geceyle gündüz olan bir kişi, dursa bile gider; oturup dinlense bile yol alır. İyice bil ki dileğine ulaşamazsın, ecelinden kaçamazsın; sen, senden önce gidenin yolundasın. Şu halde dileği azalt, kazancı güzelleştir, çoğalt. Çünkü nice istek vardır ki eldekinden, avuçtakinden eder insanı, her dileyen rızıklanamaz; her az isteyen de mahrum kalmaz.” (Hz. Ali’den tadımlık…)(Allah Dostlarından Mektuplar/ Hazreti Ali›nin Hazreti Hasan›a Mektubu/Hayy kitap)