BOP, BİP, Bibiiiippp! - 2

Abone Ol

MEKKE NİN fethiyle bir dönemin de sonuna gelinmiş

oluyordu. Müslümanlar için yeni bir hedef gerçekleşmişti. Şimdi Mekke nin

dışındaki dünyanın fethine hazırlanılmalıydı. Ama Fahri Kâinat Efendimizin

dünyadaki vadesi dolmuş ve vazifesini bihakkın ifa etmenin ecriyle Dar-ı Bekaya

irtihal eylemişti. Şimdi ne olacaktı. Müslümanlar gözyaşları içerisinde

kalmışlardı. Hatta Hz. Ömer kim Muhammed (sav) öldü derse boynunu vururum

diyerek içindeki tarifsiz acıyı dışa vuruyordu. Acılı ümmetin içinden bir ses

duyuldu, Kim ki Muhammed e (sav) tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür. Kim ki,

Allah a tapıyorsa o Hayy dir daima diridir . Ses Hz. Ebubekir in sesiydi. O nun

ölümü herkesi üzse de devam eden bir hayat, ulaştırılması gereken bir dava

vardı. Kişiye bağlı değildi bu. Her ferdin ifa etmesi gereken bir vazifeydi.

Neticede halifelik adı verilen bir yönetim şekliyle devletin devamı sağlanmış

ve halifeler hızla İslam topraklarının büyümesine vesile olmuşlardı. Halifeler

dönemi ilk çalkantıların da olduğu dönemdir aynı zamanda. Hz. Osman ın ve Hz.

Ali nin dönemleri oldukça sıkıntılı dönemler olmuş ve neticede hilafet makamı

Emevilere geçmişti. Daha sonra Abbasilere, Fatımilere, Memlüklere geçen hilafet

Yavuz Sultan Selim in Mısır ı fethetmesiyle Osmanlılara geçmiş ve son halife

Abdülmecid Efendinin 3 Mart 1924 te hilafetin kaldırılması suretiyle yurt

dışına sürgüne gönderilmesiyle inkıtaya uğramıştır.

Mücadele dolu yıllar neticesinde İslam ülkelerinin hacmi

de toprağı da geliştikçe gelişti. Halifeler dönemi yeni fetihlerin olduğu bir

dönemdir aynı zamanda. Peş peşe gelen fetihler vesilesiyle milyonlarca km2

toprağı olan, pek çok milletin huzur içerisinde yaşadığı günlere ermişti

insanlar. İslam düşmanları da bu arada boş durmuyorlardı elbette. Bir ucu

İspanya da Endülüs devletinde bir ucu Afrika da bir ucu Asya daydı İslam ın.

Tebliğ için cansiperane çalışılmış ve kısa sayılacak bir zamanda İslam ın

hükümferma olmadığı toprak kalmamıştı Ortadoğu da.

İslam hızla gelişirken İslam düşmanları da bu gelişmeleri

izlemekle yetinmiyorlardı elbette. Bir yandan sürekli fitne çıkartıp

Müslümanların huzurunu bozuyor bir yandan da düşmanları kışkırtarak

Müslümanların güçsüz kalmasını murat ediyorlardı.

Çok geçmeden Hıristiyanlar 1095 ten itibaren Papa nın

kışkırtması ve doymak bilmez iştahlarının esiri olan derebeyleri ve kralların

Kudüs ü Müslümanların elinden kurtarmak görünümlü doğunun zenginliklerini kendi

servetlerine katmak amaçlı seferleri başlamıştı. Geçtikleri her yerde kan ve

gözyaşı dolu bir mazi bırakan haçlılar pek çok büyük ve küçük sefer

düzenleyerek İslam topraklarını tarumar etmişlerdi. Her seferinde ya bir

kahraman önderliğinde birleşen Müslümanlar haçlılara karşı koymuş ya da kurulan

İslam devletleri kendi güçleri oranında mücadele etmişlerdi. Kudüs haçlıların işgaline

uğradığında yaptıkları mezalimden Müslümanlar kadar Hıristiyan ve Yahudiler de

nasiplerine düşeni almışlardı. Haçlılar yüzlerce yıl Ortadoğu ya rahat yüzü

göstermemişler ve her yeni sefer eskisinden daha kanlı ve vahşi olduğundan

barbarlıkları tarihe mal olmuştur.

Bir yandan iç çekişmeler bir yandan dış düşmanlar İslam

topraklarına huzur vermediler bir türlü. Ezilen, kanı dökülen hep

Müslümanlardı. Özellikle Osmanlı nın tarih sahnesinden çekilmesiyle Ortadoğu

hercümerç oldu denilebilir. Ortadoğu nun huzursuz olmasının pek çok sebebi var

elbette. Özellikle coğrafi konumu, yeraltı kaynaklarının zenginliği ve tabi

bunlardan en önemlisi olan petrol ve belki bunlar kadar göz ününde olmayan ama

sebeplerin anası konumundaki Nil den Fırat a Büyük İsrail in kurulmak

istenmesi.

Büyük İsrail Projesi ışığında Ortadoğu ya gelecek

yazımızda değinelim kısmet olursa

Minik bir tebessüm

Ben de bitireceksiniz

diye korkuyordum

Abdullah Cevdet, bir ara Shakespeare in bütün eserlerini

Türkçeye çevirmeye başlamış. Bir iki çevirisini yayımlamış. Fakat çeviriler hiç

başarılı olmuyormuş. Shakespeare in eserlerine lâyık bir tercüme yapamamış.

Abdullah Cevdet bu tercüme işine devam ettiği bir sırada bir gün Süleyman

Nazif e demiş ki:

- Nazif, biliyor musun, şu Shakespeare i çevirme işini

bitirmeden öleceğim diye korkuyorum.

Süleyman Nazif bu yakınmadan yararlanarak kendi korkusunu

açıklamış:

- Abdullah Cevdet, ben de tam aksine Shakespeare i

çevirme işini ölmeden önce bitireceksin diye korkuyorum. Herkes Shakespeare in

eserlerini ölümsüz diye bilir, sen onları Türkçeye çevirmekle ölümlü

olduklarını ispatladın!..

İlgilisine Notlar:

Gözlüğü değiştirmeniz size farklı bir bakış açısı

kazandırmaz.

Ne zaman bir ülke ile kriz yaşasak sosyal medyada

çarşaf çarşaf boykot listesi yayınlanırdı. Rusya ile yaşanan krizde boykot

yapacak bir şey bulamadık galiba.

Şekersiz içilen çayın yanında duran çay kaşığı kadar

gereksiz insanlar vardır her zaman hayatımızda.

Cesareti olmayanın hep bir bahanesi vardır.