MEKKE NİN fethiyle bir dönemin de sonuna gelinmiş
oluyordu. Müslümanlar için yeni bir hedef gerçekleşmişti. Şimdi Mekke nin
dışındaki dünyanın fethine hazırlanılmalıydı. Ama Fahri Kâinat Efendimizin
dünyadaki vadesi dolmuş ve vazifesini bihakkın ifa etmenin ecriyle Dar-ı Bekaya
irtihal eylemişti. Şimdi ne olacaktı. Müslümanlar gözyaşları içerisinde
kalmışlardı. Hatta Hz. Ömer kim Muhammed (sav) öldü derse boynunu vururum
diyerek içindeki tarifsiz acıyı dışa vuruyordu. Acılı ümmetin içinden bir ses
duyuldu, Kim ki Muhammed e (sav) tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür. Kim ki,
Allah a tapıyorsa o Hayy dir daima diridir . Ses Hz. Ebubekir in sesiydi. O nun
ölümü herkesi üzse de devam eden bir hayat, ulaştırılması gereken bir dava
vardı. Kişiye bağlı değildi bu. Her ferdin ifa etmesi gereken bir vazifeydi.
Neticede halifelik adı verilen bir yönetim şekliyle devletin devamı sağlanmış
ve halifeler hızla İslam topraklarının büyümesine vesile olmuşlardı. Halifeler
dönemi ilk çalkantıların da olduğu dönemdir aynı zamanda. Hz. Osman ın ve Hz.
Ali nin dönemleri oldukça sıkıntılı dönemler olmuş ve neticede hilafet makamı
Emevilere geçmişti. Daha sonra Abbasilere, Fatımilere, Memlüklere geçen hilafet
Yavuz Sultan Selim in Mısır ı fethetmesiyle Osmanlılara geçmiş ve son halife
Abdülmecid Efendinin 3 Mart 1924 te hilafetin kaldırılması suretiyle yurt
dışına sürgüne gönderilmesiyle inkıtaya uğramıştır.
Mücadele dolu yıllar neticesinde İslam ülkelerinin hacmi
de toprağı da geliştikçe gelişti. Halifeler dönemi yeni fetihlerin olduğu bir
dönemdir aynı zamanda. Peş peşe gelen fetihler vesilesiyle milyonlarca km2
toprağı olan, pek çok milletin huzur içerisinde yaşadığı günlere ermişti
insanlar. İslam düşmanları da bu arada boş durmuyorlardı elbette. Bir ucu
İspanya da Endülüs devletinde bir ucu Afrika da bir ucu Asya daydı İslam ın.
Tebliğ için cansiperane çalışılmış ve kısa sayılacak bir zamanda İslam ın
hükümferma olmadığı toprak kalmamıştı Ortadoğu da.
İslam hızla gelişirken İslam düşmanları da bu gelişmeleri
izlemekle yetinmiyorlardı elbette. Bir yandan sürekli fitne çıkartıp
Müslümanların huzurunu bozuyor bir yandan da düşmanları kışkırtarak
Müslümanların güçsüz kalmasını murat ediyorlardı.
Çok geçmeden Hıristiyanlar 1095 ten itibaren Papa nın
kışkırtması ve doymak bilmez iştahlarının esiri olan derebeyleri ve kralların
Kudüs ü Müslümanların elinden kurtarmak görünümlü doğunun zenginliklerini kendi
servetlerine katmak amaçlı seferleri başlamıştı. Geçtikleri her yerde kan ve
gözyaşı dolu bir mazi bırakan haçlılar pek çok büyük ve küçük sefer
düzenleyerek İslam topraklarını tarumar etmişlerdi. Her seferinde ya bir
kahraman önderliğinde birleşen Müslümanlar haçlılara karşı koymuş ya da kurulan
İslam devletleri kendi güçleri oranında mücadele etmişlerdi. Kudüs haçlıların işgaline
uğradığında yaptıkları mezalimden Müslümanlar kadar Hıristiyan ve Yahudiler de
nasiplerine düşeni almışlardı. Haçlılar yüzlerce yıl Ortadoğu ya rahat yüzü
göstermemişler ve her yeni sefer eskisinden daha kanlı ve vahşi olduğundan
barbarlıkları tarihe mal olmuştur.
Bir yandan iç çekişmeler bir yandan dış düşmanlar İslam
topraklarına huzur vermediler bir türlü. Ezilen, kanı dökülen hep
Müslümanlardı. Özellikle Osmanlı nın tarih sahnesinden çekilmesiyle Ortadoğu
hercümerç oldu denilebilir. Ortadoğu nun huzursuz olmasının pek çok sebebi var
elbette. Özellikle coğrafi konumu, yeraltı kaynaklarının zenginliği ve tabi
bunlardan en önemlisi olan petrol ve belki bunlar kadar göz ününde olmayan ama
sebeplerin anası konumundaki Nil den Fırat a Büyük İsrail in kurulmak
istenmesi.
Büyük İsrail Projesi ışığında Ortadoğu ya gelecek
yazımızda değinelim kısmet olursa
Minik bir tebessüm
Ben de bitireceksiniz
diye korkuyordum
Abdullah Cevdet, bir ara Shakespeare in bütün eserlerini
Türkçeye çevirmeye başlamış. Bir iki çevirisini yayımlamış. Fakat çeviriler hiç
başarılı olmuyormuş. Shakespeare in eserlerine lâyık bir tercüme yapamamış.
Abdullah Cevdet bu tercüme işine devam ettiği bir sırada bir gün Süleyman
Nazif e demiş ki:
- Nazif, biliyor musun, şu Shakespeare i çevirme işini
bitirmeden öleceğim diye korkuyorum.
Süleyman Nazif bu yakınmadan yararlanarak kendi korkusunu
açıklamış:
- Abdullah Cevdet, ben de tam aksine Shakespeare i
çevirme işini ölmeden önce bitireceksin diye korkuyorum. Herkes Shakespeare in
eserlerini ölümsüz diye bilir, sen onları Türkçeye çevirmekle ölümlü
olduklarını ispatladın!..
İlgilisine Notlar:
Gözlüğü değiştirmeniz size farklı bir bakış açısı
kazandırmaz.
Ne zaman bir ülke ile kriz yaşasak sosyal medyada
çarşaf çarşaf boykot listesi yayınlanırdı. Rusya ile yaşanan krizde boykot
yapacak bir şey bulamadık galiba.
Şekersiz içilen çayın yanında duran çay kaşığı kadar
gereksiz insanlar vardır her zaman hayatımızda.
Cesareti olmayanın hep bir bahanesi vardır.