BM ile ilgili düşüncemi okuyucularım bilirler. BM’nin sömürgeci güçlerin, bir diğer ifade ile zalim sultanların hizmetinde bir örgüt olduğunu, sorgulanması, hatta İslam ülkelerinin acilen alternatif bir yapı oluşturmaları gerektiğini ısrarla vurguluyorum. Bunun için Irak ve Afganistan’ın işgali ile 2 yıldır Suriye’de yaşananlar yeterli sebeptir. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu da, “Suriye’de yaşananların vebali BM’nin üzerinedir” diyerek bizimle aynı görüşü dile getirmiştir.
Suriye’de zalim Esad’ı devirmek üzere iki yıl önce başlayan direniş hareketi başlangıçta tek bir çatı altındaydı. Şimdilerde tek çatı altında görünseler de 15 muhalif grup var. Yarın karşılarında Esad kalmadığı zaman ortaya çıkabilecek manzarayı düşünmek bile istemiyorum. Suriye’de gelinen noktada ölü sayısının 90 bine, sadece Türkiye’ye sığınanların sayısının ise 183 bine ulaştığı belirtiliyor. Suriyeli mülteciler sadece ülkemizde bulunmuyor. Ürdün, Lübnan ve Irak’ta da çok sayıda mülteci var ve bazı rakamlara göre Suriye dışına göç eden sığınmacıların sayısı 800 bini geçmiş durumda. Bu arada görünen o ki çatışmalar bittiğinde geriye harabeye dönmüş, yağmalanmış bir Suriye kalacak. Suriye sonunda kimin elinde kalırsa kalsın kimsenin işine yaramayacaktır.
Gelen haberlerde fabrikaların bile yağmalandığı, bazı iş adamlarının imkân bulmuşlarsa fabrikalarını komşu ülkelere taşıdıkları belirtiliyor. Kısacası, sonunda taş-toprak yığını bir ülke kalacak. Hayatını kaybedenlerin yakınlarının acısı, mültecilerin geri döndüklerinde başlarını sokacak bir barınak bulamamaları sanıyorum savaşı aratır bir manzaraya yol açacaktır.
Bu noktaya gelinmesinde hangi ülkenin sorumluluğu daha fazladır tartışması ayrı bir konu. Çünkü işin başında Suriye’deki olaylar Arap Baharı’nın yansıması olarak takdim edildi. Ama Arap Baharı yaşanan hiçbir ülkede Suriye’deki kadar kan dökülmedi, yıkıma sebep olmadı.
Bu bakımdan Suriye’de bu noktaya gelinmesinde dahli olan birden çok ülke bulunmakla birlikte en ağır sorumluluk BM’nin üzerindedir. BM Rusya’nın vetosu sebebiyle karar almadığı söylenerek savunulmak istenebilir. Ancak, böyle bir yaklaşım BM’yi aklamaya yetmez. Bir tek ülkenin alınan kararları engelleyebildiği bir uluslararası örgütün varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalır mı
Bu arada Fransa gibi bazı ülkelerin yetkililerinin gelinen noktada günah çıkartmaya soyunmaları da işin bir başka dikkat çekici yönüdür. Söz gelimi eski Fransa Dışişleri Bakanı Kouchner, “Suriyeli muhaliflere silah vermeliyiz. Sivilleri korumak için önceden müdahale etmeliydik. Suriye güçleri, Türk uçağını düşürünce saldırıp kararlığımızı gösterebilirdik” gibi laflar etmiş. Bu cümleler içinde itiraf mahiyetinde sözler olmakla birlikte Suriye’ye müdahale işini Türkiye’ye ihale ettiklerini gizleme gayreti de görülüyor. Uçağımız düşürüldüğünde Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi bekleniyordu. Böylece olayları başlatan ülkeler ellerini ateşe sokmamış olacaklardı. Diyebiliriz ki Suriye meselesi Türkiye’nin meselesi olarak takdim edildi. Ama Libya söz konusu olunca Amerika, Almanya, İtalya ve Fransa anında yağmacılığa soyundular. Suriye söz konu olunca seyirciliği tercih ettiler. Sömürgeci güçlerinin Suriye olayları karşısındaki tavrını bazıları bu ülkenin petrol yataklarına sahip olmaması ile izah etmeye çalışıyorlar. Bunun yeterli olmadığını düşünüyorum. Başta ABD olmak üzeri diğer ülkeler iki yıldır olayları seyrederek İsrail’in politikalarına hizmet ediyorlar. Birbirlerini yesinler, çatışmalar bittiğinde ortada Suriye diye bir ülke kalmasın, kalanından da kimseye bir hayır gelmesin istiyorlar. Olaya bu açında bakınca BM’de İsrail’e hizmet etmiş oluyor.