Dünya

BM’nin El-Faşir sessizliği: Katilleri korumak, mağdurlara ihanet

"Güvenlik Konseyi, El-Faşir sınavında ahlaki ve siyasi olarak sınıfta kalmıştır. Kurbanların sesi olması gerekirken, onların hakkını karartan, celladını aklayan, büyük güçlerin çıkarlarını koruyan bir araca dönüşmüştür."

Abone Ol

Dr. Mohamed Osman

30 Ekim 2025 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından El-Faşir’deki durumla ilgili yayımlanan bildiri, ne sadece bir izleme yetersizliği ne de durumun yanlış değerlendirilmesiydi.

Bu bildiri, tam anlamıyla bir skandal ve Konseyin Sudan’daki trajik gerçeklikten ne kadar kopmuş olduğunu gösteren acı bir yankıydı.

El-Faşir şehri Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) eline geçerken ve bu milis güç sivillere karşı insanlığa karşı suçlar ile katliamlar işlerken, Konsey aynı milis güce “şehri kuşatmayı kaldırma” çağrısında bulundu!

Sanki dünya görmüyor, sanki El-Faşir hâlâ kuşatma altındaymış da işgal edilmemiş gibi…

Sanki akan kan BM’nin kulağına hiç ulaşmamış, ya da büyük devletlerin çıkarları gerçeği bilinçli olarak gizlemişti.

Güvenlik Konseyi gerçekten ne olduğunu bilmiyor mu?

Yoksa her şeyi bile bile görmezden mi geliyor?

Bu bildiri, Konseyin ahlaki ve insani sorumluluk duygusunu tamamen yitirdiğini açıkça ortaya koyuyor.

Katliamı olduğu gibi adlandırıp kınamak yerine, “siviller üzerindeki yıkıcı etkiler” gibi soğuk ve nötr ifadelerle yetinmiş; sanki yaşananlar bir doğal afetmiş, belgelenmiş bir soykırım suçu değilmiş gibi davranmıştır.

Bildiride, milislere önceki kararları uygulamaları yönünde çağrı yapılmış, “etnik temelli vahşetler işlenmesi tehlikesinden duyulan endişe” dile getirilmiştir.

Oysa bu vahşetleri bizzat o milisler zaten işlemiştir; kurbanlar artık “tehlike altındaki” insanlar değil, toplu mezarlardaki ölülerdir.

Daha da vahimi, bildiri suçluları açıkça hedef almak yerine, çatışmanın tüm taraflarını aynı kefeye koymuş, böylece cellat ile kurbanı eşitlemiştir.

Yasa dışı bir milis gücü ile devletin meşru kurumlarını aynı düzeyde göstermiştir.

Bu tutum, HDK’ya tam anlamıyla siyasi bir kalkan sağlamış ve devletin meşru savunmasını itibarsızlaştırmıştır.

Ama asıl şaşırtıcı ve utanç verici ödül, Konseyin bu milisle “müzakere edilmesi” çağrısıydı.

Sanki bu milis binlerce sivili öldürmemiş, sanki devlet kurumlarıyla eşit meşruiyete sahip bir tarafmış gibi!

Böylece BM bildirisi, suçluları kınaması gereken bir belge olmaktan çıkıp, onları aklayan ve ödüllendiren bir metne dönüşmüştür — üstelik kurbanlarının geleceği hakkında onlarla müzakere etmeyi önermektedir!

Güvenlik Konseyi, El-Faşir sınavında ahlaki ve siyasi olarak sınıfta kalmıştır.

Kurbanların sesi olması gerekirken, onların hakkını karartan, celladını aklayan, büyük güçlerin çıkarlarını koruyan bir araca dönüşmüştür.

Katilleri adlarıyla anmak yerine, hepsini aynı sis perdesinin ardına gizlemiştir.

Sudan halkı bu bildiride, masumların kanına hakaret, acı çeken sivillerin onuruna saygısızlık görüyor.

Açlık, kuşatma ve ölümle yüz yüze gelen insanlar, şimdi dünyanın kendileri hakkında soğuk, anlamsız cümlelerle konuştuğunu izliyorlar.

El-Faşir artık sadece düşen bir şehir değildir;

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin vicdanının çöküşünün simgesidir.

Dünyanın ortak görüşü

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, artık hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde, insanlığın vicdanını değil yalnızca büyük güçlerin çıkarlarını temsil ettiğini bir kez daha kanıtlamıştır. Bu konsey, halkların nabzından ve adaletin ruhundan tamamen kopuk olduğunu açıkça göstermiştir. Zira hâlâ zayıf ülkelerin ve mazlum halkların davalarını çıkar paylaşımı ve nüfuz hesapları için kullanmakta, saldırganı koruyan, mağduru cezalandıran kararlar almaya devam etmektedir.

Bugün dünya genelinde Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) milislerinin işlediği suçlara karşı büyük bir öfke patlaması yaşanmaktadır. Tüm dünya kamuoyu, bu suçların sorumluluğunu Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yüklemekte; çünkü BAE, bu milisleri finansman, silah temini ve paralı asker desteğiyle beslemekte ve bu savaşın en büyük destekçisi olarak görülmektedir.

Londra, Cenevre, New York, Amsterdam, İstanbul ve daha birçok şehirde yüzlerce protesto gösterisi düzenlenmiş, insanlar BAE’nin Sudan’daki rolünü sert şekilde kınamıştır.

Futbol maçlarında binlerce taraftar, Sudan halkına destek mesajları taşımış, BAE’nin politikalarını eleştiren pankartlar açmıştır.

Manchester City, Barcelona, Real Madrid, Paris Saint-Germain, Esperance Tunis ve Wydad Casablanca gibi dünya çapında tanınmış kulüplerin oyuncuları ve teknik direktörleri de Sudan halkının yanında olduklarını açıkça ifade etmişlerdir.

Ayrıca sanatçılar, yazarlar, şairler, sosyal medya fenomenleri ve dünya çapındaki ünlüler, Sudan’daki trajediye dikkat çekmek için seslerini yükseltmişlerdir. Bazı parlamentolarda ise milletvekilleri, BAE’nin rolünü sert şekilde eleştirmiş; hatta Fransa Parlamentosu’nda bir milletvekili, Sudan halkının yaşadığı acılardan söz ederken gözyaşlarına boğulmuştur.

Uluslararası medyada, televizyon programlarında ve gazetelerde her gün akademisyenler, politikacılar ve uzmanlar, BAE’nin Sudan’daki suçlardaki sorumluluğunu tartışmakta ve belgelerle ortaya koymaktadır.

Amerika’daki Yale Üniversitesi, düzenli olarak BM Güvenlik Konseyi’ne raporlar sunmakta, uydu görüntüleri ve kanıtlarla BAE’den gönderilen silah sevkiyatlarını izlemekte ve bu silahlarla işlenen suçları belgelemektedir.

Kolombiya Cumhurbaşkanı, bu suçlara karışan Kolombiyalı paralı askerlerin varlığı nedeniyle Sudan hükümetinden resmî olarak özür dilemiştir; bunun Kolombiya hükümetinin bilgisi dışında gerçekleştiğini açıklamıştır.

Çekya hükümeti ise BAE’ye silah sattığını, ancak bu silahların üçüncü bir taraf tarafından kullanılmasına izin vermediğini belirtmiştir.

Kenya Cumhurbaşkanı’nın, ülke havalimanları üzerinden BAE’ye ait silah sevkiyatlarını Hızlı Destek Kuvvetlerine ulaştırdığına dair belgeler de Kenya Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından kamuoyuna açıklanmıştır.

Ayrıca Londra’daki bir sergiden başlatılan ve kısa sürede küresel bir harekete dönüşen “BAE’yi Boykot Et” kampanyası, sosyal medyada milyonlarca kişi tarafından desteklenmiş, dünya çapında büyük yankı uyandırmıştır.

Tüm bunlar, uluslararası toplumun artan tepkilerinin sadece küçük bir parçasıdır.

Zulüm ne kadar güçlü görünürse görünsün, ne kadar paraya, silaha ve medyaya sahip olursa olsun, halkların sesi her zaman daha güçlüdür. Çünkü o ses, gerçeğin ve adaletin sesidir.

Mazlumların kanı asla boşa gitmeyecektir.

Hak er ya da geç galip gelecektir.

Çünkü halkların iradesi yenilmezdir ve ilahi adaletin terazisi şaşmaz.

Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı küresel kampanya

Slogan: “Birleşik Arap Emirlikleri’ni Boykot Et – Oraya Seyahat Etme”

Bugün dünya genelinde milyonlarca insan, Sudan’daki savaş suçlarını ve insan hakları ihlallerini destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı sesini yükseltiyor.

İnsanlığın vicdanı, parayla, propagandayla ve silahla zulmü besleyen rejimlere karşı birleşmiştir.

Bu kampanya, halkları BAE’ye seyahat etmemeye, BAE ürünlerini satın almamaya ve BAE ile ticari ilişkilerden kaçınmaya çağırıyor.

Çünkü orada harcanan her dirhem, masum insanların üzerine sıkılan bir kurşuna dönüşüyor.

Bugün dünya, adalet ve insan onuru için birleşmiştir.

Birleşik Arap Emirlikleri’ni boykot et – oraya seyahat etme!

Zulme ortak olma, suça sessiz kalma.

Sudan halkının sesi ol.