Birer ıslah ve davet önderi olarak Hasan El-Benna ve Erbakan benzerliği

Abone Ol

Hayat, tek bir lokomotifin çektiği ve art arda dizilen vagonlar gibidir. Hayat vagonunu sürükleyen ise ya madde ve mide; ya menfaat ve fayda yahut haz ve doyum ya da güç ve üstünlük lokomotifidir. Her şey, bu hayatın tek bir hikâye veya tiyatro olduğuna işaret ediyor. Bu tiyatroda herkes kendi rolünü en güzel şekilde oynamaktadır. Sonra bu hikâye hoşlananların alkışları ve duygulananların gözyaşları ile bitiyor.

Bu kafile yolculuğuna ve bu tren belirli hedeflerine birbirine giren sesler ve sürekli tekrarlanan nağmelerle devam ediyor. Derken perdelerin arkasından ya da enkaz ve yıkıntıların arkasından aniden bir adam ortaya fırlıyor. Önceden belirlenmiş hedefe ulaşmaktan başka bir şey bilmeyen, günlük geçiminden, yol azığından, yol emniyetinden ve vücudun rahatından başka bir şeye önem vermeyen bu sessiz ve kendi halindeki kafile (bu beklenmedik olay karşısında) şaşırıyor.

Onların şaşırması, bu aniden ortaya çıkan adamın hayatın tümü üzerinde düşünmeye, hayata yeni bir açıyla bakmaya ve hayat üzerinde yenilik yapmaya, insanlığın gidişatı ve geleceği, insanlık için çıkarılmış olan İslam ümmetinin sorumluluğu üzerinde yeniden düşünmeye çağırmasından dolayıdır. Onların şaşırması, (bu davetçinin) insanları bozuk düzene, rezil ahlaki duruma, cahiliye âdetlerine, mide ve şehvete ibadet etmeye, güç, kuvvet ve otorite sahiplerine karşı çıkmaya çağırmasından dolayıdır.

(Bu davetçi) onları; faziletli ve onurlu bir yaşayışa, sağlam ve dürüst bir medeniyete, adil ve doğru yol üzere yürüyen bir toplum olmaya, derin bir imana, güçlü ve hükmeden bir İslam’a kafiledeki herkesi derinden etkileyen, onların duygularını, değer ölçülerini, anlayış ve düşüncelerini sarsacak derecede yüksek bir sesle çağırıyordu. Öyle ki; onun bu çağrısından gafil ve bilgisiz olmaya, ondan gizlenmeye, ona dönüp bakmaksızın yolculuğu sürdürmeye yahut dönüp ona bakmamaya kimse güç yetiremiyordu. Aksine bu kafileden büyük bir grup ayrılıyor ve bu davetçiye katılıyor. Bu davetçi Allah Teâlâ’ya güvenerek onlardan yeni bir kafile oluşturuyor ve onlar Allah Teâlâ’nın bereketi üzerine yürüyorlar. 

Bu devrimciler ve bu toplumu düzeltmeye çalışanlar dimdik ayakta duruyorlar, parıltılar saçıyorlar ve önderlik yapıyorlar. Islah ve davet tarihi onlarla güzelleşiyor. Esasen hiçbir zaman ve mekân da onlardan boş kalmaz. 

Bu davetçi, İlahi kudretin hazırladığı, Rabbani terbiyenin yetiştirdiği ve bulunması gerektiği zaman ve mekânda ortaya çıkan şahsiyetlerden birisidir. Bu zat, İlâhî kudret tarafından hazırlanmış ve ortaya çıkarılmıştır. O, insani gayretin ortaya çıkardığı, öğretmen veya bir çevre ve okulun yetiştirdiği veya tarihsel sürecin yahut geleneğin ortaya çıkardığı birisi değildir. Yine o, herhangi bir çalışmanın, gayretin ya da tecrübenin, sürdürülen bir pratiğin ürünü de değildir. O; ancak İlahi tevfik, hikmet ve yardımın bu dine ve bu ümmete verdiği bir hibesi; kendisine çok fazla ihtiyaç duyulduğu bir dönemde ve değerinin oldukça yüksek olduğu bir çevrede büyük bir görevi ve büyük bir ümidi gerçekleştirmek için dikilmiş kıymetli bir fidandır…

Bu davetçi, yalnızca maddeye önem veren Avrupa medeniyetinin, laik çağdaş eğitimin, çıkarcı particilik siyasetinin yol açtığı çöküntüyü çok iyi anladı. Bu çöküntü ve kokuşmayı daha da derinleştiren ise âlimlerin zafiyeti, madde ve otorite karşısındaki boyun eğişleridir. Onların çoğu liderlik ve rehberlik makamından inmiş, davet ve irşad meydanından uzaklaşmış, cihad ve direnişten vazgeçmiş ve vakıaya teslim olmuşlardır. Bunun için de iyiliği emredip kötülükten uzaklaştırmaya çalışanların sesi gittikçe kısılmıştır. Sen, bütün bu sayılanlara bir de bozguncuların, yıkım ekiplerinin, ahlâksızların, soytarıların, mülhid / ateist ve zındıkların hummalı çalışmalarını ekle. Bu bozguncular toplum üzerinde oldukça etkili ve yönlendirici güce sahip güçlü gazeteleri, çok geniş alanlara yayılan dergileri ve diğer medya organları ile fesadı yaymakta, dini ve dince kutsal sayılan şeyleri hedefe koymakta, ahlakı ve ahlâkî değerleri küçümseyip alaya almaktadırlar…

Hayatla ve toplumla iç içe yaşayan, insanlardan uzaklaşmayan, hayal ve vehimler dünyasından uzak duran, olayları ve gelişmeleri yakından takip eden herkes, İslâm’ın ve Müslümanların uğradığı felâketi müşahhas bir şekilde bilir… (İşte böylesine bozuk bir ortamda bir lider ortaya çıkı.) Sahip olduğu enerji ve kudret öylesine büyüktür ki pek çok psikolog, ahlâk bilimci, tarihçi ve eleştirmene göre bir arada bulunması mümkün olmayan, birbiriyle çelişen birçok kabiliyet ve yetenekleri Allah Teâlâ, onda bir araya getirmiştir. Bunlar şunlardır: Müthiş bir akıl, geniş ve parlak anlayış, çok güçlü bir duygusallık, mübarek ve feyiz dolu bir kalp, ışık saçan bir ruh, meramı çok iyi anlatan bir dil,  ferdi hayatında kendini zorlamadan ortaya çıkan bir zühd ve kanaat, daveti ve ilkeleri yayma uğrunda yorulma ve bitkinlik bilmeyen hırs ve aşırı gayret, sebat sahibi bir nefis, yüksek himmet sahibi, uzağı gören bir bakış, davet hususunda gösterilen ısrar ve gayret, kendisiyle ilgili her konuda gösterdiği ve kendisini tanıyan herkesin nerede ise ittifakla şahitlik edecekleri bir tevazu...

Onda bulunan bu özellikler ve mevhibeler, onun dinî ve toplumsal bir lider olarak ortaya çıkmasına yardım etti. Uzun zamanlardan beri İslam dünyası arkasında gidilen, derin etkiler bırakan ve sonuç alan böyle bir dini ve siyasi lider tanımadı. (Yine ondaki bu özellikler) özellikler İslam dünyasında çok nadir rastlanan çok kuşatıcı, toplumda çok ses getirici İslami bir hareketi oluşturdu. Bu davetçinin dâhiliği, pek çok alanda kendini göstermemiştir. Ama iki hususta onunla ortak olan yoktur. Bu iki husus çok az davetçi, eğitimci, lider ve ıslah edicide bulunur. Bunların birincisi onun davasına olan aşkı, ona olan bağlılığı, onda kendini yok etmesi, bütün gücü, kuvveti ve yetenekleriyle davasına sarılmasıdır. Bu husus, Yüce Allah’ın, kendileri eliyle pek çok hayırlar gerçekleştirdiği davetçi ve liderlerin en temel ve en aslî şartıdır. İkinci hususa gelince; o da insanlar üzerindeki derin tesiri ve terbiye ve netice alma konusundaki müthiş başarısıdır.

Son devrin en büyük âlim ve davetçilerinden birisi olan üstad Ebu’l-Hasan Ali el-Hasanî en-Nedvî 1966 yılında Hasan el-Benna’nın kaleme aldığı “DAVET VE DAVETÇİDEN HATIRALAR” isimli eserine yazdığı takdim yazısında bu büyük davet önderini bu kelimelerle tanıtıyor. Üstad en-Nedvî’nin şehid Hasan el-Benna ve Mısır için yazdığı bu satırlar kanaatimce aynen Türkiye ve üstad Erbakan için de geçerlidir. Bunun için Erbakan Haftası dolayısıyla Erbakan Hocamızı anlatan yeni bir yazı yazma yerine üstad en-Nedvi’nin bu satırlarıyla Hocamızı anlatmak istedim. Rabbim her üç İslam önderine de rahmet eylesin.