BİR SİYASET BİLGESİ

Abone Ol

ÖMRÜMDE ilk kez siyasi bir kişiliği yazdığımı itiraf

etmeliyim. Prof. Dr. Necmettin Erbakan.. O nun vuslatının 5. sene-i

devriyesindeyiz. 27 Şubat 2011 O nun Hakk a yürüdüğü tarih.. Hüzünlendiğimi

belirtmeliyim. Nedeni yok, çünkü o kadar çok nedeni var ki..! Hangisini saysak

diğeri eksik kalacak biliyorum. İnançlıydı, zarifti, zekiydi.. Adanmış bir

dava adamıydı.. Bilge bir siyasetçiydi.. Bu yüzden bana hep Aliya yı

çağrıştırmıştır O.. Bu yolda nice korku tünellerinden geçti. Taşlandı,

aşağılandı, horlandı, itildi, kakıldı.. Sırf Müslüman bir devlet adamı olduğu

için abdesti ve namazıyla, takkesi ve takunyasıyla, tesbihi ve seccadesiyle,

kısacası değer verdiği ve inandığı ne varsa her şeyiyle alay edildi.. Ama bir

kez olsun başını çevirip onlara bakmadı bile.. Tek bir kelime ile olsun cevap

bile vermedi.. O ve birlikte yürüdüğü arkadaşları, ibadetlerini bir suçlu gibi

bodrumlarda gizli gizli yapmaya çalıştılar.. Gün geldi, devlet törenlerinin

davet masalarında burnuna ısrarla dayatılan şampanya kadehlerinin gücü karşısında

alnından boncuk boncuk terler döktüğüne şahit olduk.. Hepsini elinin tersiyle,

ama son derece zarif bir biçimde geri çevirmesini de bildi O..

Siyonistler onu hiç sevmedi.. Sevemezlerdi çünkü Ulu

Hakan Sultan Abdülhamid Han dan sonra belki de ilk defa kendilerini sevmeyen

bir devlet adamı çıkıyordu karşılarına.. Üstelik açık açık İslam ve

Müslüman gibi garip(!) ve tehlikeli(!) lâflar ediyordu.. Aynı şekilde Dış

güçler sözünü kulağımıza küpe eden de yine O olmuştu.. Dış güçlerin

ülkemizdeki yerli şakşakçılarına ve işbirlikçilerine söylediği en ağır söz;

Sizi gidi taklitçiler sizi! azarlamasıydı.. Bazıları bıyık altından

güldüler ona.. Müslüman Türkiye nin can düşmanı dış güçler e lâf

söylenmesinden rahatsız oldular. Ama O, bu sözü ısrarla söyledi, çünkü o

gerçekten uzağı gören ferasetli bir devlet adamıydı.. Türkiye adına endişeleri

vardı elbette.. Ve ne yazık ki zaman endişelerinde onu haklı çıkardı.. Keşke

çıkarmamış olsaydı.. D-8 dedi, İslâm ortak pazarı dedi, montaj sanayii değil

ağır sanayi dedi, Müslüman ülkeler kendi ortak parasını basmalı, kendi birleşik

ordusunu kurmalı dedi. Kendi topumuzu, tüfeğimizi, kendi tankımızı, kendi

helikopterimizi, kendi uçağımızı kendimiz yapmalı, kendi fabrikalarımızı,

kısacası kendi sanayimizi kendimiz kurmalıyız dedi. Bu asil millet Batının

taşeronluğunu hak etmiyor, dedi. Bu adam çıldırmış olmalıydı. Herkesin Mersin e

gittiği bir zamanda tersine giden bu adam kimdi ! Millî diyordu da başka

bir şey demiyordu. Eh elbette önü kesilmeliydi, susturulmalı, ne pahasına

olursa olsun bu gidişat durdurulmalıydı. Siyasi hareketinin defalarca önü

kesildi. Durduruldu mu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da, Anadolu

insanı artık asırlık uykularından uyanmıştı.

İNANANLAR

SÖZCÜĞÜNÜ SİYASET TERMİNOLOJİSİNE O EKLEDİ

Sabırlıydı, inançlıydı, saygı duyulacak prensipleri,

taviz veremeyeceği kutsalları vardı. Siyasî zaafları olmuş mudur, eh her   liderde olduğu kadar sanırım onda da

olmuştur. Ama kanaatimce pek az liderde olduğu kadar milletine inanmış, devletini

baş tacı edip göz bebeği gibi korumuş, kendisini memleketinin değerlerine

adamış samimi bir cihad eriydi O.. Siyasette, ekonomide ve teknolojide

kendine has düşünceleri ve projeleri olan bir idealistti.

Türkiye de ve belki de gözü Türkiye de olan Müslüman

ülkelerin siyaset heveslisi gençlerine bir Müslümanın nasıl siyaset

yapacağını/yapması gerektiğini O öğretti. Teşkilatçıydı. Kurduğu partilerin her

biri kapatılma rekoru kırmış olsalar da- birer siyaset mektebi oldu. Türk

siyasetine uzun yıllar unutulmayacak siyasetçiler yetiştirdi. Gençlere

siyasette prensipli, ahlâklı, özverili, disiplinli ve sabırlı çalışmanın,

siyaset yaparken aynı zamanda pekâlâ edebli ve nezaketli olunabileceğinin  sırlarını gösterdi. En hiddetli anlarında

bile tepkisinin, elinin tersiyle desteklediği, hadi ordan! sözünden daha öte

gideni görülmedi. İnançlı bir gençliğin ruh mayasını siyaset tarlasına ilk kez

o saçtı bence.. Bunu kurduğu ya da kurulmasına öncülük ettiği gençlik

teşkilatlarıyla gerçekleştirdi. Bugün devletin işleyişine yön veren siyasi,

kültürel, akademik kadroların yetişmesinde onun emeklerini hiç kimse inkar

edemez. İnananlar sözcüğünü Türkiye nin siyaset terminolojisine O ekledi.

İnanan insanların böylece nelere kâdir olduğunu/olacağını cümle âleme  göstermiş oldu. Anadolu insanı ilk defa her

anlamda insan yerine konuluyordu. Kısacası Türkiye de inançlı kesimlerin

kulağına ilk defa bir parti lideri mutlaka ama mutlaka iktidar olmaları

gerektiğini fısıldıyor,  icraatlarıyla da

bunun bir hayâl olmadığını gösteriyordu. O, Türk siyasetinde kolay kolay

unutulmayacak siyâsi bir fenomen olmuştu.. Türk ve İslâm dünyası bu zor

zamanların yalnız adamına çok şey borçlu olduğunu herhalde kabul edecektir.. Bu

bir hatırlama/hatırlatma yazısıydı.. Bir kez daha diyelim ki Rûhun şâd,

mekânın cennet olsun güzel insan..