Ankara Kızılay da otobüs bekleyen insanlara yapılan
bombalı saldırı haberini aldığımızda sevgili dostum Mahmut Bıyıklı ile Kayseri
Havaalanındaydık.
Genç dergisinin organize ettiği Öncü-yüz programında
yurdun değişik yerlerinden gelen çok sayıda üniversiteli gence Sezai Karakoç un
diriliş idealini anlatmanın sürurunu yaşıyorduk.
Öldüren değil yaşatan, söndüren değil yeşerten, kurumuş
toprağa yağan yağmur gibi gönülleri ve dimağları dirilten bir nesil
oluşturmanın ne kadar önemli olduğunu dönüş yolunda bir kez daha düşündüm.
Hangi inancın insanı, hangi ülkenin oyuncağı olursa olsun
bu eli kanlı insanlık düşmanlarının ürediği ve çoğaldığı bataklık nasıl bir
bataklıktır
Öncelikle bu bataklığı tespit edip acilen kurutmak
lazımdır.
Zira teker teker bu sivrisinekleri yok etmekle huzura
kavuşamayız.
Diriliş mefhumu üzerinde bir kez daha esaslı şekilde
kafa yormamız gerekiyor.
Kanı çekilmiş, nefesi boğazına kaçmış, hafızası dumura
uğramış, vicdanı körelmiş insanları çok kolay kendi memleketine karşı hain,
yaşadığı dünyaya karşı zalim olarak görebilirsiniz. Biyolojik ölümün çok
ötesinde bir ölümle ölmüştür bu insanlar aslında, içlerine yaşatma duygusunu
yerleştirebilmek için öncelikle ölmüş kalplerini ve vicdanlarını diriltmek
gerekir. Terör sadece teröristlerin açtıkları hendekleri kapatmakla hallolmaz,
asıl bir insanı terörist yapan o derin boşluğu, bir güve yeniği gibi derinlerde
açılan hendekleri de kapatmak icap eder.
Teröre kimin çanak tuttuğu herkesin açık oynadığı
Ortadoğu sarmalında gayet ortadadır. Batılı egemen güçler maktulünün
cenazesinde ağlayan katiller gibiler.
Ellerindeki kanı kınama mesajları ve timsah gözyaşlarıyla
silmeye çalışıyorlar. Ankara Kızılay daki bu saldırı direk sivilleri hedef alan
bir saldırı olması hasebiyle hem iç hem de dış hesapları olan güçlerin yeni bir
hamlesi.
Halkta infial oluşturmak, endişe oluşturmak, korku halini
bütün zamanlara taşımak ve yaşam alanlarını daraltmak gibi bir hedef
gütmektedir.
Büsbütün tehlikedeyiz! , Güvende değilsiniz
mesajlarını toplumun bütün katmanlarına yayarak oluşturulmak istenen şey baş
edemezlik psikolojisidir.
Teröre karşı verilecek en etkin cevap yaşam alanlarını
korku imparatorluklarına terk etmemek, inadına ölümün yerleştirilmek istendiği
hayat alanlarına diri ve aktif bir yaşantıyı ikame etmektir.
Hayat kapımızın önünde bütün coşkusuyla serazat bir şekilde
akmaya devam etsin ki, tedhiş, korku ve ölüm meydanlarımızı ve evlerimizi ele
geçirmesin.
Halka terörle yaşamaya alışmak gibi bir telkinde
bulunmak şiddetin yaşamsal bağımsızlığımızı ele geçirmesi karşısında cesaretini
artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Olması gereken terör ve şiddetin ocağını günlük
hayatımızdaki kararlılıkla söndürmektir.
Terörü lanetlemek, teröre meydan okumak sözel bir çıkış
olmaktan ziyade eylemsel, fiili bir durum haline gelmelidir.
Bu millet neredeyse yarım asırdır terörle yaşamaya mahkûm
edilmiştir. Alışmamış, alıştırılmaya çalışılmıştır.
Dökülen her kan hafızamızın bir duvarını çökertmektedir.
Öyle ise sadece devlet refleksi ile değil millet maşeri
şuuruyla terör eylemlerine, terörist yaklaşımlara ve şiddet kuşatmalarına
dur! diyelim.
Not: Ankara-Kızılay da kanlı saldırı sonucu hayatlarını
yitiren vatandaşlarımıza Allah tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.