Bir manevi atmosfere girerken edebilik

Abone Ol

Hayatımızın yönünü ve atmosferini belirleyen ve bize güç veren birtakım unsurlar vardır. Bir oluş içindeyiz. Kişiliğimiz, karakterimiz, ruhumuz bundan şekillenir.

Zamanın akışı, döngüsünü bir kez daha tamamladı. Bir kez daha yeni bir evreye, bir atmosfere, bir güzelliğe giriyoruz. Bu ruh ortamına girerken bize gerekli olan edimleri bilmede de yarar var. Zaten, her güzel zamanın bir arifesi var. Ramazan öncesi, bayram öncesi, güzel günler öncesi heyecanı, sevinci, buzu kuşatır. Oruç ayı başlı başına bir güzellik. Onun oluşturduğu ruh ve atmosfer biz Müslümanlar için. Bizim geleceğimiz orada saklı. Geçmişim orada arınır. Bulunduğumuz en verimli an ve zamanda oluruz.

Edebiyat bizim ifade ediş biçimimiz. Güzellikler ve iyilikler güzel ifade gerektirir. Sözün yazıya, yazının düşünceye, düşüncenin anlatım güzelliğine kavuşması hayatımızın özü. Nezaketin, inceliğin, zarafetin, hoşluğun, güzelliğin, sadeliğin, hayrın bir bütünlük ve öz içinde görünümü asıl olanı.

Biz güzelin ruhundan geliyoruz, ondan besleniyor ve ondan sadır olanını ifadeye çalışıyoruz. Yazının ve düşüncenin de bir ibadet olduğu gerçeğinden yola çıkıyoruz. İbadetler dikkat ve incelik gerektiriyor. O an diğer bütün hareketler, oluşlar, düşünceler bertaraf olur, olmalıdır. Bu, bir yolculuk ama zor ve çileli. Attığımız her adım, yazdığımız her cümle, verdiğimiz her hüküm bizi bağlar ve bize sorumluluk yükler. Kayda geçen her durumun bir hesabı ve bunun bir bedeli var. Bir başkasıyla ilgili bir hüküm verirken de ondan da sorumlu olduğumuzu biliriz, bilmek zorundayız. Her konuda, her birey hakkında atıp tutmak bizim işimiz değil. Zira "kul hakkı" diye bir gerçek var. Kulun kendisinden başka hiç kimsenin bağışlayamayacağı bir ağırlık. Bunu hesaba katmadan başkalarının üzerinden de söz söylemek bize düşmez. Bize böyle bir hak da verilmiş değil.

Şundan da eminiz ki, halis niyetle atılan adımlardaki kusurlar bağışlanır. Çünkü yön ve niyet bizim kaçınılmazımız. İbadetlerimizi yaparken, bir işe koyulurken niyet ederiz. Niyet ibadetlerin bir rüknü. Niyet başlangıçlarımızın bir ön kabulü. Niyet bir ilk adım. Hayatı bunun üzerine kurgulayınca da farklı bir düzlemde bulunduğumuzun ayırdına varırız.

Kusurlar bizden beri değil. Onları azaltmaya bakarız. Çünkü, bir günümüz bir diğerinden daha ileride olmak zorunda. Ama biz kusur arayıcısı da değiliz. Biz bir bütünün içinde, büyüteçle küçük ayrıntı kusurlarını arayıp çıkarıcısı değiliz. Amacımız bu değil. Her eylemimizin bize yükleyeceği sorumluluk bizi ağır bir yükün altına sokuyor. Sıradan insanlar olmadığımız için sözümüzün, yazımızın bir ibadet olduğunun bilincindeyiz. Bugün soylu Müslümanların her edimi bir ibadettir. Yazı da bir ibadet ve zikir halidir.

Bir büyük medeniyetin bugünkü sözcüleriyiz. Kaderin bize yüklediği, takdir ettiği bir sorumluluk, bu, bizi daha dikkatli olmaya zorunlu kılıyor. Eli kalem tutan her iyi niyet sahibi bunun farkındadır. Olmak zorundadır. Amentü bağlamında iman eden her insan kurtuluşla muştulanmıştır. Bu yeterli midir, değildir. Ama sorumluluk sahibi her kalem sahibinin yükü çok daha ağırdır. Elbette ki onun karşılığı da olmalıdır. Biliriz ki kalemimiz ile bir cihadı yapıyoruz. İnsanları öldürmeye değil diriltmeye, dirilmeye çağırıyoruz. Gül devşirmeye çağırıyoruz. İnsanlığa gül sunmaya.

Yanlışların karşısında da suskun duramayız. Biz dilsiz şeytan değiliz. Bir yanlışı, bir hatayı fark edince bunları ortaya çıkarırız. Yanlış olduğunu söyleriz. Gücümüz yetiyorsa elle düzeltmeye, değilse söz ile düzeltmeye bakarız. Bu da değilse buğz ederiz, içimize kapanır Allah a duada bulunuruz. Biliriz ki bu imanın en zayıf katmanı. Bunun için ister istemez suya sabuna dokunuyoruz. Biliyoruz ki bu bizi birçok şeyden alıkoyacak, olsun koysun.

Karşı tarafın, kişilerin, kurumların niyeti de önemli. Günahı ve yanlışı üzerimize bocalayanların karşısında elimizi kolumuzu bağlayacak değiliz. Yeri ve zamanı geldiğinde yerli yerince söylemeye bakarız.

Şükür ki, Rabbimiz yüzümüzü kara çıkarmıyor. Şükür ki, yanlışlarımız çok az. Bu kadar zamandır bu niyet ile yola çıkan bizler kibirlenmeden onun yüceliği karşısında kendimizi çok küçük görürüz. Başımızı eğmeyi biliriz. Olmamız gereken yerin neresi olduğunu biliriz.

Bizim işimiz düşünmek ve yazmak ve söylemek. Bir makamda, bir çıkarda gözümüz yok. Allah rızık kapılarını kapatmaz. Bir yer kapanır bir başka yer açılır. Bunu biliriz. O na sığınır, O na yaslanırız. Başka bir sığınağımız yok.

Derdimiz çok. Derdi olanlarla birlikteyiz. Derdi olmayanların da çok uzağındayız. Bu manevi atmosferde sözün de bir orucu var. Eylemin, davranışın ve niyetin de. Manevi yolculuğa çıkarken, yolculuğun bitmeyeceği gerçeğiyle yeniden bismillah diyoruz. Çünkü söyleyecek çok sözümüz var.