Bir kuru maaş..

Abone Ol

Ekonomide zorlu geçen bir senenin daha onuna gelindi. Çalışanların büyük bir bölümü, “enflasyonla mücadele” bahanesine sığınılarak maaşlarına tek zam alabildi, sene başında alınan zamla sene sonuna ulaşmaya çalıştı. Halbuki sene başında alınan ücret zamları, 3’üncü, 4’üncü ayda erimişti zaten.

İktidar ve ekonomi yönetimi, ısrarla “pembe tablolar” çizmeye çalışsa da, son aylardaki enflasyon verileri ve yurt dışı kuruluşlardan gelen “faiz indirimi için henüz erken” açıklamaları, enflasyonda istenen düşüşün sağlanamadığını ortaya koyuyor.

Vatandaş açısından zaten enflasyonun düştüğü yönünde bir algıyı hissetmek mümkün değil. Fiyat artışlarına karşı eriyen maaşlarıyla direnmeye çalışan milyonlar, fiyatların artış hızının yavaşlamasını hissedebilecek halde değiller zaten.

“Enflasyonla mücadele” diyerek sanki bu durumun suçlusu vatandaşmış gibi halkın kemerini sıkmak, düşük ücret artışıyla geçinemeyen insanları bankalara iyiden iyiye muhtaç etmek, çatlak sesleri kesmek ve muhtemel batakları ötelemek için de kredi ve kart borçlarına yapılandırma getirmek yani bankalara yeni faiz kazancı fırsatı sunmak. Böyle bir ekonomi yönetimi mi olur? Enflasyonla mücadele programına küresel sermayeyi ikna edebilmek için harcanan enerjinin onda birini kendi halkını ikna etmeye harcamamak da cabası.

Sosyal politika veya insanların geçim meselesi gibi konular umurlarında değildir küresel sermaye ve onların kurumlarının. “Adı konmamış” IMF programından hiçbir farkı olmayan “enflasyonla mücadele programı”na bakışları da küresel rantiyenin zaviyesindendir. Ekonomik koşulların “uluslararası sermaye” denen küresel rantiyenin istediği şartlara gelmesi için nasihatler ve talimatlar vermekteler, kendilerine verilen brifingler, yapılan sunumlar da bu “ikna etme süreci”nin bir parçası. “Yurt dışındaki “yatırımcı buluşmaları” da bu çerçevede görülebilir.

Dün açıklanan Ekim ayı enflasyon rakamlarıyla birlikte 2025 yılında vergi, ceza ve harçlarda uygulanacak yeniden değerleme oranı yüzde 43,93 oldu. Vatandaşın cebinden çıkacak tutar için “hedeflenen enflasyon” gibi afaki bir şey değil de somut veri dikkate alındı yani. Peki ücret artışları söz konusu olunca neden Merkez Bankası’nın yüzde 17’lik enflasyon hedefi gibi akla mantığa ve hayatın gerçeğine uymayan bir şey ortaya atılabiliyor? İnsanlar bu enflasyonist koşullarda nasıl hayatta kalacak böyle bir durumda?

Bu arada, asgari ücret tartışmaları yurt içindeki aktörler arasında bile tam manasıyla başlamamışken yurt dışından, iktidarın, görüşlerine pek bir değer verdiği küresel sermayenin kuruluşlarından enteresan tavsiyeler gelmeye başladı. Artık tavsiye mi demeli, yoksa daha bağlayıcı bir şey olarak mı düşünmeli, bilinmez.

IMF Avrupa Departmanı Direktörü Alfred Kammer, geçen yıldan bu yana Türkiye’deki politika değişiminden oldukça olumlu etkilendiklerini belirtti. Enflasyonla mücadelenin “henüz kazanılmadığını” belirten Kammer, asgari ücret anlaşmalarının artık “yılda bir kez yapılması” ve “ileriye dönük bir yaklaşımla ele alınması” gerektiğini belirtti. “İleriye dönük yaklaşımdan” kasıt oran olarak “fazla açılmayın” demek herhalde!

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor’s (S&P), Türkiye’nin kredi notunu “B+”dan “BB-” ye yükseltti ve fırsattan istifade akıl da verdi. S&P açıklamasında, ücret belirlemede yüzde 30’dan yüksek herhangi bir artış oranının enflasyonla mücadele için risk olacağı ve süreci uzatacağı iddia edildi. “Yüzde 30’u geçmeyin” diyor yani.

İçeriden ise Ankara Ticaret Odası’ndan bir öneri geldi. ATO Başkanı Gürsel Baran, asgari ücrete yüzde 25 zam olması gerektiğini belirterek, “Asgari ücrete daha fazla zam yapılmasını biz de isteriz ancak uygulamalar gösterdi ki oraya yapılan zam iğneden ipliğe her şeye yansıyor ve bu da enflasyonla mücadele sürecini uzatıyor.” ifadesini kullandı. Baran’ın, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın ABD'de yatırımcılarla gerçekleştirdiği görüşmede asgari ücrette yüzde 25 civarı artışın 2025 yılı enflasyon görünümüyle uyumlu olacağı mesajını verdiğini hatırlatması da dikkat çekici bu arada.

Enflasyonla mücadele elbette edilmeli, ancak insanların hayatlarını idame etmek, insanca yaşamak, ihtiyaçlarını karşılamak zorunda oldukları da hesaba katılmak zorunda. Sosyal kaygıları hesaba katmayan bir programla enflasyonla mücadele etmek, milyonlarca insanı basit bir istatistiki veri olarak görmektir. Enflasyonu patlatan bu insanlar mıdır ki, bunun faturasını kendi hayatlarından kısarak ödesinler? Enflasyonun nedeni ücret artışlarıymış gibi lanse ederken, fırsattan istifade fahiş fiyat artışlarıyla fahiş karlar elde edenler, faiz kazancını katlayanlar vs gözden kaçırılmaktadır.

Bir kuru maaşa gözünü dikmiş beklemekte herkes..