Yarım asrı geçen ömrümüzde her olay karşısında İsrail’i kınıyoruz.
Biz kınıyoruz, zaman zaman Avrupa ülkeleri kınıyor.
Arap Birliği’nin de kınadığı zamanlar oluyor.
Birleşmiş Milletler ise kınayamıyor dahi.
Orada Siyonizm’in hizmetkârı Amerika var.
Koruyup kolluyor teröristini…
Bizler ise kınamaya devam ediyoruz.
Konferanslar, yürüyüşler, eylemler düzenliyoruz.
Hatta şiir geceleri de tertip ediyoruz.
Tel Aviv sokakları dahi kınayanlarla dolup taşıyor.
Hatta kınayanlar Netanyahu’nun kapısına dahi dayandı kimi zaman…
…Ve anlaşıldı ki bu formül tutmuyor.
Bir sabah kalksak İsrail ve Amerika bizleri kınasa ne güzel olur.
Hem de tüm kurumlarıyla…
Ağladıklarını görsek.
Hem de zırıl zırıl.
Korkaklar aslında, hem de çok korkaklar.
Ama biz yeteri kadar cesur değiliz sanki.
Biraz üzerlerine gitsek gargat ağacı aramaya başlayacaklar da biz saklanacak yer arıyoruz.
Tamam zulüm etmeyelim, katliam da yapmayalım ama ufaktan da olsa haksızlık yapsak.
Sonra da bilmeden yapmışız edalarına bürünsek.
İsrail de bizi kınasa.
Peşinden Amerika.
Hatta gerekiyorsa Birleşmiş Milletler de kınasa.
Uluslararası karasularında İsraillileri derdest edip getirsek.
Birkaç gün elleri kelepçeli zindanlarda bekletsek.
Biz bayram yapsak, onlar bizi kınasa…
Yorulduk yarım asırdır kınamaktan, biraz da kınansak…
Siyonistler bizden nefret etse…
Amerika yüzümüzü görmek istemese…
Bizleri mahkemelerinde yargılasalar.
Hatta suçlu da bulsalar.
Birkaç devlet görevlimize tutuklama kararı çıkarsalar.
Ama biz takmasak.
İşimize baksak.
Hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam etsek.
Yani ez cümle Gazze’den önce biz kendimize sahip çıksak…