Bugün biten bir ligin son hafta analizi yerine, Avrupa Ligi’nde namağlup bir takımın umuda yolculuğunu yazacağım.
Uzun yıllardır, kendimi bildim bileli maçları takip ederim. Hatta yaklaşık son 35 yıldır da işim gereği daha bir dikkatli analiz ederim.
Galatasaray’ı ise muhabirlik, yazarlık günlerimden sürekli antrenman ve maçlarına gittiğimden daha yakından takip etmiş ve notlar almışlığım vardır.
Milliyet gazetesinde çalışırken bir 5-0’lık Neuchatel maçı hatırlarım. Maçı Ali Sami Yen Stadı’nda canlı izledim. Hatta nasıl derler “çıplak gözle seyrettim” klişe bir cümle vardır. İşte öyle izledim. Sonra gazeteye döndük. O maçı televizyonlar naklen vermemişti. Maçın bitiminden sonra banttan yayınlanmıştı. Arkadaşlar, Fenerbahçeli Şansal Büyüka’nın (o dönemde Milliyet gazetesi Spor Müdürü idi.) maç 3-0 olunca tüm radyoları kapattırdığını söylemişlerdi. “Çok heyecanlıydı ve yerinde duramıyordu” dediler. Maç bitmişti. Biz spor ekibini taşıyan minibüs ile spor sayfası sekreteri Galatasaraylı Hasan Tankaya ile çok mutlu bir şekilde, o gün stattaki kalabalığı görüp, “Manyak mı bunlar. İlk maç 3-0 bitmiş eleneceklerini bile bile gelmişler” diye demeç veren İsviçreli gazetecinin kulaklarını çınlata çınlata gazeteye dönmüştük.
O dönemdeki Şampiyonlar Ligi maçları özellikle Milan ile yapılan Ali Sami Yen’deki kritik maç görülmeye değerdi. Tabii o yıllarda Hagi ve diğer golcü yıldız isimler ön plandaydı. Fakat Galatasaray’ın UEFA Kupası’na giden yolda kritik dokunuşlara imza atan isim bana göre Ümit Davala idi. Ümit tüm kırılma anlarında sahne alan isimdi. Keza devre arasında gidene kadar Tugay Kerimoğlu da mutfaktaki başka bir görünmeyen adamdı. Galatasaray hâlâ bu oyuncuların yerine ne alt yapıdan ne de pilot bir kulüpten sporcu çıkartamadı ve bulamadı.
Daha sonra Lucesculu Real Madrid, yine Terimli, Drogbalı R. Madrid ve Sneijderli Juventus maçları, Galatasaray’ın yarın yapacağı umuda yolculuğundaki Barcelona karşılaşması için birer pusuladır.
20 yıl sonra Galatasaray, Barcelona ile kozlarını paylaşacak. Galatasaray gibi Barça da sezona iyi başlamadı ve bunun bedelini de liginde ezeli rakibi Real Madrid’in oldukça gerisinde kalarak, Avrupa’da da UEFA Ligi’ne geçiş yaparak ödedi. Aynı şartları Galatasaray için de söyleyebiliriz. Fakat G. Saray UEFA Ligi’nde namağlup lider olarak 16 turuna seri başı geldi. Futbolun cilvesi karşısına yeni Teknik Direktör Domenec Torrent’in eski çalıştığı ve fanatiği olduğu takım Barcelona çıktı. (Bu nasıl seri başı olmak ise artık!) Diğer kura çekimlerine baktığımızda bu eşleşme gecenin ve turun maçları gibi duruyor. Sanki UEFA değil de Şampiyonlar Ligi karşılaşması gibi!
İspanya’da R. Madrid kralın takımı olduğu için Barça’yı tutardım. Ta ki Barcelona özerk milletvekili Endülüs’e laf söyleyene kadar. Endülüs şehri Sevilla Nou Camp’a üzerinde “Endülüs onurumuzdur” diye çıkınca İspanya’da artık Sevilla benim takımım oldu.
Barcelona eski ünlü futbolcusu Xavi ile toparlandı ve zirveye doğru tırmandı. Şu an formunun zirvesinde diyebiliriz. Belki Galatasaray’ın savunması eski günlerinden uzak fakat bu yıl Avrupa maçlarında bir başka takım oyunu izliyoruz. Yukarıdaki örnekleri boşuna yazmadık. Bir Galatasaray klasiği yaşar mıyız, işte onu beyaz çizginin içindeki oyuncuların performansı belirleyecek.
Son olarak hafta sonuna damga vuran hakem kararlarından kısaca söz etmek istiyorum. Defalarca yazdım. Fakat yine aynı senaryoyu yaşadık. Zorbay Küçük, belli ki ya futbol oynamamış, oynadıysa da oyunu süzecek kadar tecrübe kazanamamış. Zaten genç bir hakem! İrfan Can’a kırmızı kartı göstermeden önce İrfan’ın önceki hareketlerini de değerlendirmeye almış olsa idi o kırmızıyı sanırım çıkarmazdı. VAR’ın etkisinde kalarak monitöre gelip sadece basma pozisyonunu izlemek kararda etkili oldu. Fakat Beşiktaş- Başakşehir maçını ertesi gün izlediğimizde fikrimiz dev maçın hakemi için değişti! Maçın hakemi benzer hareketin birini görmedi ve VAR çağırmadı. Diğerinde ise sarı kartla cezalandırdı. Yani siyasi sportif işlerin Trabzonspor lehine devam ediyor olması “Trabzonspor’un tarihi sezonu”na gölge düşürdü. Daha önce de belirttiğim gibi bordo-mavili takımın bu tarz hakem veya VAR yardımlarına ihtiyacı yoktur. Zaten oynadığı oyun, kadrosu ve diğer şartlar Avcı ve takımının lehinedir. Trabzon bu yardımlarla Galatasaray’ın durumuna düşer ve düşmüştür. Sonra Trabzonspor’un gidip bir UEFA Kupası kaldırması ve bir de Süper Kupa alması gerekir ki bu yardım imajını silebilsin. Sayın Avcı’nın Avrupa karnesine baktığımızda ise bu durum dürbünün tersi ile görünüyor gibi duruyor!
Öte yandan, Trabzonspor gibi bir takım karşısında 10 kişi kalmasına rağmen göstermiş olduğu mücadeleden dolayı Fenerbahçe’yi tebrik ediyorum. İşte bu hırsı bir yıl önce Sivasspor karşısında ortaya koymuş olsaydı şimdilerde çok başka bir Fenerbahçe konuşur ve yazardık diye düşünüyorum.
Buradan siyasilere ve siyasi erke sesleniyorum; lütfen spordan özellikle futboldan şu elinizi bir çekin ve gölge etmeyin!