Biliyor musunuz ilk çevre koruma kanununu HZ. Muhammed (s.a.v.) çıkarmıştır - 1

Abone Ol

SON yıllarda gerek faaliyetleriyle gerekse reklamlarıyla

çevreci pek çok kuruluş gündeme gelmekte. Korunmaya çalışılan orman

mıntıkaları, sit alanları, yapılan milli ve ekolojik parklar. Özellikle

Greenpeace üyelerinin kendilerini bir yerlere zincirlemeleri gözümüzün önünden

gitmiyor. Beynimize kazındılar adeta. Onların bu davranışlarına bazen

tereddütle bazen de övgüyle yaklaşabiliyoruz. Yabancı bir kuruluş olan

Greenpeace, bu kadar etkilemiş ki bizleri, her yaştan insana sorsanız

söyleyiverirler isimlerini ve faaliyetlerini. Oysa bunlardan önce çevreci olan

pek çok sultanımız, devlet büyüğümüz, âlimlerimiz var bizim. Bunları bilmemekte

tanımamaktayız. Dinimizi de Kur an da yüce Allah (c.c.) neler buyurmuştur bu

konuyla ilgili, belki de hiç duymadık. Hele dinimizin peygamberi Hz. Muhammed

(s.a.v.) in çevreci yönünü hiç bilmeyiz. O yüzden de olumlu faydalı olan her

yeniliği, her hareketi, her yapılanmayı Avrupalılar ın yaptığını düşünür ve

öyle kabul ederiz. Bu bizim köklerimizi bilmediğimizden ileri gelir. Tabii bu

gibi güzel şeylerin de araştırılıp, bizlere anlatılmadığından. Artık bu yazıyla

bir şeyin daha ilk önce bizlerde yani Müslümanlarda uygulandığını öğrenmiş

olacağız. Bu ve bunun gibi yazılarımızla kurumaması için köklerimizi sulamaya,  çalışacağız ki meyvelerini sizler, bizler,

bizden sonraki nesiller devşirsin, inşaallah.

Hz. Muhammed (s.a.v.) de sıkı bir çevreciydi.  İslâm dininin bir elçisi olarak yüce Allah ın

emir ve yasaklarını tebliğ ederken, İslâm dininin çevreye verdiği öneme de

duyarlı olmuştur. Günümüzde ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri

bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan

alanlar Doğal Sit Alanı olarak nitelendirilmektedir. Dinimizde ise böyle

yerler Haram bölge , Harem veya Himâ kelimeleriyle adlandırılmaktadır.

Himâ nın sözlük anlamı halktan korunan, halkın girmesine ve hayvanlarını

otlatmasına izin verilmeyen, yeşillik ve otlu arazi, koru, koruluk demektir.

Istılah olarak da devlete ait bulunan ve devlete ait hayvanların otlatılması

için ayrılan, bu yüzden de halka ait hayvanların otlatılmasının yasaklandığı

yeşillikli, bol otlu arazidir himâ. Haram bölge ilan edilen mıntıkalarda,

hayvan otlatılması, ağaç kesilmesi, ot biçilmesi, av hayvanları varsa

avlanılması yasaktır. Böylece korunmaya alınmış bu mıntıkalara  haram bölge denir. Bu tip yerler bugün milli

parklar, ekolojik parklar, yeşil alan, sit alanı gibi ıstılahlarla tanımlanır.

İslâmiyet ten önce Arapların ileri gelenlerinden birisi, nüfuzu altındaki

toprakların içinde bir tarafa gidince, konakladığı yerde bir köpek havlatırdı.

Böylece köpek sesinin duyulduğu bölge onun korusu olur, artık bu bölgeye o

kişinin izin verdiği kişiler hariç, başkaları giremez, hayvanlarını da

otlatamazdı.  Hatta bu sebeple aralarında

savaşlar bile çıkmıştı. Böylece koruluk arazi, otluk, çimenlik araziler gün

geçtikçe yok oluyor, insanlar çevreyi tahrip ediyorlardı. Bu durum Medine de de

böyleydi.   Peygamberimiz (s.a.v.),

Medine ye gittiğinde Medine nin Kur an da anlatıldığı gibi yeşil alanlarının

olmadığını, güzelliklerini kaybettiğini görür. Şehir adeta tahrip edilmiş, av

hayvanları yok olmaya yüz tutmuş, otlaklar kurumuştu. Bu durumu gören

Peygamberimiz çok üzüldü. Hayber seferinden dönerken, Medine ye

yaklaştıklarında, ashabına şehri göstererek: Ya Rabbi! Doğrusu İbrahim (a.s.)

Mekke yi dokunulmaz kılmış ve bereketli olması için orada yaşayanlara dua

etmiştir. Hz. İbrahim nasıl Mekke yi haram kıldıysa ben de ben de Medine yi

haram kıldım (koruma altına aldım). Onun sâ ile müddü (ikisi de hacim ölçeği

birimi) hakkında ise İbrahim in Mekkeliler için yaptığı duanın iki katı dua

ettim. Ben Medine nin iki taşlığı arasındaki ağaçların kesilmesini ve avının

öldürülmesini yasakladım, dokunulmaz kıldım. Otu yolunmaz, ağaçların yaprağı

koparılmaz. Ancak zaruret miktarı yedirilmek üzere deve sırtında götürülen

yapraklar müstesna. buyurdu. Ağaçların yaprağı bile alınmaz diyerek o

ağaçların yaprakları dökülürken hırpalanmasına bile müsaade etmemiştir. Ve

Medine deki bu bölgeyi koruma altına aldı. Daha sonra da Medineliler e bu

bölgeden göç etmemeleri. Burada şartlar ne olursa olsun oturup, burayı imar

edip, bakmaları hususunda tavsiye niteliğinde şöyle konuştu: Medineliler

bilseler ki Medine onlar için daha hayırlıdır. Bir kimse ondan yüz çevirerek

ayrılıp giderse Allah o kimsenin yerine oraya ondan daha hayırlısını getirir.

Eğer bir kimse Medine nin çile ve zorluğuna katlanırsa kıyamet gününde ben ona

şefaatçi ve hayır amellerine şahit olurum Koruma altına aldığı bu bölge bir

rivayete göre; genişliği 20 km lik bir alandır. Bir rivayete göre de Medine ye

20 fersah mesafede, genişliği 1 mil, uzunluğu 8 mil çeken bir bölgedir.  Bir başka rivayete göre de Hz. Muhammed

(s.a.v.), Medine nin etrafını güneyde Âir, kuzeyde Küçük Sevr ve doğuda Vâkım

ile batıda Vebere harreleri arasında kalan yaklaşık 22 km. yarıçapındaki

daireden ibaret olan bir mıntıkayı yasak alan kılmıştır. Bu sınırlar işaret

konularak belirlenmiştir. O bölgedeki yasakladığı hayvan otlatma, avlanma, ağaç

kesme gibi faaliyetleri de resmi bir yazıya dökerek, ferman niteliğinde

kanunlaştırmıştır.  Tarihte bilinen ilk

çevre kanunudur bu. Hz. Muhammed (s.a.v.) in o kanun hükmünde olan ve yazılı

ferman haline getirttiği o kararnamede şunlar yazmaktadır:

Medine Ayr Dağı ile Sevr Dağı arasında kalan hudut

içerisinde haramdır. Orada kim bir yasak iş işlerse veya işleyeni himaye

ederse; Allah, melekler ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah

onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların zımmî

(Himaye ve koruması,  garantisi) birdir.

Bu yerin otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan

alabilir. Hiç kimseye kıtal (öldürmek, av) maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi

devesini otlatabilir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) in kendi çağında ve doğal

şartların tüm olumsuzluklarına rağmen böylesi önemli bir girişimde bulunması

modern çevrecilik açısından her türlü takdirin ötesindedir. Daha sonraları

korunduğu için bu alan el-Gabe (orman) olarak anılacaktır. Bu günkü Medine ye

baktığımızda bu ormanın yerinde oteller, binalar yükselmekte. Mekke ise daha da

içler acısı durumda. Osmanlılar zamanında Kâbe den yüksek bina hatta sütunlar,

revaklar yapılmazken şimdi devasa oteller Kâbe mize tepeden bakmaktalar. Tarihi

Ecyad kalesi yıkılmış, Peygamber (s.a.v.) zamanında çıkılan dağlar, tepeler

tıraşlanıp, kesilmiş, yeşil alan kalmamıştır. Tabiatın şekli insan eliyle bir

kez daha değiştirilmiştir. Böyle bir Peygamber in, böyle bir dinin hassasiyetle

durduğu çevre ve doğal hayatı koruma hassasiyeti, o törpülenen dağlarla beraber

törpülenmiştir kalplerinde.