Biliç neyine güvendi?

Abone Ol

İSTERSENİZ önce rakipten başlayalım. Diyoruz ya, biz değişik yazıyoruz diye... Uğur Tütüneker kardeşimin maç sonrası demecinde, “İlk yarı çok kötüydük ama ikinci yarıda toparlandık. Ancak ne var ki skor çok açılmıştı” demecinde ilk yarının kötülüğünü irdeleyelim. Siz Beşiktaş’la İstanbul’da her hangi bir sahada maça çıkıyorsanız ve kadronuz da onlar kadar kaliteli değilse nasıl oynamanız gerekir acaba Şöyle; oyunu takımın tamamının topun arkasına geçirerek çok kademeli çağdaş bir savunma yapacaksınız ve kazandığınız veya size teslim edilen topları da çabuk dikine öne çıkararak önde koşacak elemanlarınıza atacaksınız. Tabii ki detayları da var. Ama siz hurra dediniz ve üç tipik kontra golünü yediniz. Oysa benim bildiğim ve alışık olduğum o tip golleri konuk takımların attığıdır. Uğur’a son bir soru; “İkinci yarıda oyuna aldığın o siyahi oyuncuyu neden ilk yarıda takımda düşünmedin ” Pardon, önde basacaktınız ya...

Gelelim Beşiktaş’a... Fernandes nasıl oldu da üç günde iyileşti. Adalesinde ikinci derece yırtık olan ve özel hayatı da şahane(!) olan biri için inanılmaz... Neyse, rakip uzunluğuna sahalar bırakınca Oğuzhan’a da, kenardaki iki çabuk ve süratli adama da gün doğdu. Ve Beşiktaş, sanki bir Avrupa maçı deplasmanındaymış gibi hazırlanmış üç güzel kontra gol buldu. Ve bir lig maçında, hele hele Konya Torku gibi bir takım bulup da devreyi 3-0 önde bitiriyorsa, siz ikinci yarıda ne beklersiniz Ben şunu beklerim: “Haftaya Fenerbahçe ile derbi var. Bu maçı kaybedersem şampiyonluk şansımı da terk ederim.  O halde, sarı kart sınırında bulunan direkt on bir oyuncularımı mümkün olduğunca korumam gerekir. Şayet skoru açarsam, onları bir bir değiştiririm.” Öyle mi oldu Fernandes, yanılmıyorsam 65’de çıktı. Oğuzhan ve Veli maçı bitirdiler. Ersan da öyle... Tamam üçten fazla değişiklik olmuyor ama o da ne Çıkanlar Almeida, Gökhan ve Fernandes... Yani iki tane kart derdi olmayan oyuncular. İkinci yarıdaki “Beşiktaş oyalaması” Konya takımına sadece tek gol getirdi. Acaba kart sınırından üç oyuncu alıp da, derdi olmayanları soksaydınız Mr. Biliç, daha diri ve daha baskıcısı, dolayısıyla topa ve rakibe daha cesur bir takım oluşmaz mıydı

Haaa bir de şu Fernandes’e değineceğim. Bu ülkede futbolla ilgilenen herkese soruyorum; “Ekranlara gelen liglerden hangisinde topu alıp da rakipteki bütün oyuncuları çalımlamaya gayret eden oyuncu görüyorsunuz Topla dripling yaparken, kendi takımından iki veya üç oyuncu boşken hâlâ top taşımaya, çalıma devam eden oyuncu var dünyada ” Şayet Fernandes büyük futbolcu ise Mesut Özil, Ronaldo, İniesta ve daha birçok ünlü neci Messi’den söz etmiyorum. Çünkü o bile çok gerekirse driplinge gidiyor, çalıma kaçıyor. On beş gündür sakat olan, geceyi de nerede geçirdiği belli olmayan biri topla bu kadar oynar mı Biliç mi, sportif direktör mü, yönetim mi, başkan mı, kimse Beşiktaş’ta racon kesen Fernandes’e benim sorduğumu şu soruları soramazsa, vay kulübün haline...