Gazetemizin hediye olarak verdiği kitaplardan olan “Dünyayı Kimler Yönetiyor? Gizli Dünya Devleti” kitabı okumalarını yaparken günümüz dünyasını anlamak için muhakkak Firavun Dönemine eğilmek durumunda kalıyoruz. Erbakan Hoca’mızın “İnsanlık Tarihi Boyunca “Hakkı” ve “Kuvveti” Üstün Tutan Medeniyetler” tablosunu elimize alıp başlıyoruz tahlillerimize.
Firavun isimden öte sistem olarak yaşadığımız modern dünyanın temelini en iyi anlamamızı sağlayacak dönemdir. Sonuçta yeni sömürü sisteminin kurucuları Mısırlı Firavunların eğitiminden geçmiş günümüz Siyonistleridir. Günümüz ırkçı emperyalistleri Firavun döneminde “köle” sıfatına sahip olmalarına rağmen Firavun’un sömürü sistemini hücrelerine kadar benimsemiş topluluktu. Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun “köle zihniyetine” alışmış bu toplumu kurtuluşa erdirebilmek için büyük çabalar verdiler. Allah-u Teala köle olmayı zerrelerine nakşetmiş topluluğu terbiye etmek için kırk yıl çölde dolandırdı. Ki yeni gelecek nesil köle zihniyeti ile büyümesin ve köle zihniyetli nesil temizlensin. Günümüz ırkçı emperyalistleri Firavun döneminin köleleri zihin ve inanç dünyasında “tevhid” anlayışında büyük sıkıntıları vardı. Köle olarak muamele göre göre insanın Allah’tan başkasına kul olamayacağı gerçeğinden uzaklaşmışlardı.
Günümüz dünyasını en iyi anlamak için Firavunlar dönemindeki sistemi iyi anlamak gerekir. Firavunlar toplumda yer eden sömürü sistemini kurmakta çeşitli araçlar ve kurumlar geliştirmiştir. Günümüzdeki batıl sisteminin de temelini bu sistem oluşturur. Muhtemelen kitabımız Kur’an-ı Kerim’de en fazla İsrailoğulları'ndan bahsedilmesinin sebebi de bu. Ya da günümüze düşen izi bu.
Firavun sisteminin en temel direkleri Firavun ve ailesi; ilahlık iddiasında olan yönetimindekilere tanrı gibi davranan ve insanlara rızık verici olarak gören sınıftır. Firavun ve ailesi için kısaca şunu söyleyebiliriz; yönettikleri insanların emekleri, canları, gelecekleri üzerinden kendilerine hükümranlık kurmuş zalimlerdir. Batıl görüşün “kaba kuvvet” sahibi ve imtiyaz sahibi olunca dünyada her şeyi yapabileceklerine, kanun koyabileceklerine, Allah’a meydan okuyabileceklerini düşünen insancıklardır. Hâmân; kaynaklarda yer aldığına göre Kur’an’da adı geçen Hâmân, Hz. Musâ’nın muhatap olup mücadele ettiği Firavun’un veziri veya onun sarayındaki önemli şahsiyetlerden biri ya da Amon kültünün başrahibi olmalıdır. Hâmân için özetlersek Firavun ve ailesinin pis işlerini yürütmekten sorumlu veziri diyebiliriz.
Firavun sisteminin diğer bir aktörü olarak Karun’u görüyoruz. Bir rivayete göre Karun, Mısır’da Firavun’un hazinedarıydı ve öylesine büyük bir servet yapmıştı ki, hazinelerinin anahtarlarını ancak 300 katır taşıyabiliyordu. Ayetlerde, Hz. Musâ’nın apaçık delillerle Firavun, Hâmân ve Karun’a gönderildiği ve bu kişilerin de Hz. Musa’ya sihirbaz olduğu iftirasını attığına yer veriliyor. Karun için verilen bilgilerden biri de İsrâiloğulları’nın en bilgilisi ve üstünü sayıldığı, Tevrat’ı çok güzel okuduğudur. Ama sonu yerin dibine geçirilmek oldu. Firavun sisteminin ekonomi ayağını yönettiğini söyleyebileceğimiz Karun, kendisine nimet olarak verilen dünya servetleriyle ibretlik olarak tarihe geçmiştir.
Bir de sihirbazları vardır Firavun sisteminin. İnsanların o kadar sömürülmesinin üzerini örtmek için el çabukluğu ile kitlelerin ilgisini bambaşka yerlere çeken. El değiştiren sermayenin ve emeklerin transferlerinin nereye gittiklerinin fark edilmemesi için gözleri boyayarak insanların gündemlerini değiştiren. Firavun ve ailesinin yaşadığı ihtişamdan neden kendilerine pay düşmediğini sorgulatmamak için eğlendiren. Kur’an’da sihirbazlar için işlerinin ehli oldukları sebebiyle Hz. Musa ile karşılaştıklarında Hak olanı hemen kabul ettiklerinden bahsedilir. Ve bu hak olanı Firavun’un rızası dışında yaptıkları için cezalandırıldıkları.
Ve bence Firavun sisteminin en ilginç ve en ibretlik karakterine geldik; Belam. Belam’a dair okumalar yaptığımızda karşımıza şöyle bir tanımlama çıkıyor; hak ve hakikati gördükten sonra onu bırakıp şeytanın peşine düşenin kötü durumu ifade edilmektedir. Belam, rivayetlerde duası Allah tarafından ret edilmeyen kul olarak geçiyor. Ama daha sonra kibir ve dünyevî arzular sebebiyle sapıklığa düştüğü not düşülüyor. Yani “hakkı bilip hak ile batılı bile bile karıştıran” karakter. Kitabımızda Belam’ın ismi verilmeden (Ki Kur’an batıl şahsiyetlerin isimlerine yer vermemiş, lakabları ve genel tanımlarla ifadelendirmiştir. Hakkın temsilcilerini ise isim isim bildirmiştir. Buna tüm peygamber efendilerimiz en iyi örnektir) “Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona âyetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi âyetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. -Allah’ın âyetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine âlet eden- bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte âyetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür, öğüt alırlar.” (A’râf; 175-176) Belam’ı da özetlersek Hakkı bildiği halde hak ile batılı günün güç sahibi liderlerin istediği doğrultuda karıştırmasıdır.
Günümüzde belamlaşmadan ilminin hakkını veren, firavunun torunlarının ürettiği yalanlara itibar etmeden Hakkı söylemeye devam eden herkese selam ederiz.
Firavun sistemini anlamak için çok büyük kitaplar karıştırmaya da gerek yoktur. Kitabımızı açıp aklıselim ile okuduğumuzda bize hakikatler açılacaktır. Fakat o ayetleri güç sahiplerinin yaptıklarını tevil etmek için kullanmak tercih edilirse Kur’an bize onların sonlarını da söylüyor: Bu dünyada Kızıldeniz’in dibi, ahirette olanlara da hep beraber şahit olacağız.