Beşinci Raşit Halife Hz. Hasan

Abone Ol

HAZRETİ Ali’nin şehadetinden sonra Müslümanlar Hz. Hasan’ı halife seçtiler. (661). Hz. Hasan altı ay halifelik yaptı. Daha sonra Müslümanların arasındaki fitneyi önlemek amacıyla halifelik hakkından aynı yılda Muaviye lehine feragat etti.

Böylece Hz. Peygamber’in şu hadisi tecellî etmiş oldu:

“Hiç şüphe yok ki, bu oğlum bir seyittir. Umulur ki, Allah onun sayesinde iki büyük mü’min grubunu barıştıracak” (Buhârî, Fiten,, 20, Sulh, 9; Ebu Davud, Sünne, 12...).

Hz. Hasan ile Hz. Muaviye arasındaki bu anlaşmaya şahit olan İmam Şa’bi hadiseyi şöyle anlatır: “Muaviye dedi ki, kalk da, hilafeti bana bıraktığını ve teslim ettiğini insanlara haber ver”. Hasan kalktı ve Allah’a hamd ve senâ’dan sonra söyledi: Akıllıların en akıllısı, muttaki olandır; ahmakların en ahmağı da fâcir olandır. Muaviye ile benim aramda anlaşmazlık konusu olan bu iş, ya benden daha layık birisinin hakkı idi; ya da benim hakkımdı. Ben ümmetin sulh içinde olması, birliğinin bozulmaması ve kan dökülmesine mani olunması için hilafeti ona bıraktım”. Arkasından “bilmem belki de o, sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak (metâ) içindir” (el-Enbiya, 21 / I 11) âyetini okuyarak hutbesini bitirdi (Hılye, 11, 37).

Hz. Hasan’ın hilâfette ne kadar kaldığı kaynaklarda farklı farklı olmakla birlikte, 6 ay 5 gün olduğu konusundaki görüş en kuvvetlisidir (Ziriklî, II, 214-215).

Bu bilgilere baktığımızda aslında Raşit halifeler döneminin Hz. Ali’nin vefatıyla sona ermediğini, Müslümanların meşru halifesinin Hz. Hasan olduğunu görürüz. O, altı ay halifelik yapmasına rağmen tarih kitaplarımız maalesef onun dönemini anlatmadıkları gibi onu halifeler arasında bile saymazlar. Doğrudan Dört Halife’den sonra Emeviler dönemine geçerler. Halbuki Emevi Devleti Hz. Hasan’ın Muaviye lehine halifelikten feragat etmesiyle kurulmuştur. O, gerçek bir raşit halife gibi davranarak Müslümanların arasındaki iç savaşın sona ermesi için haklarından vaz geçmiştir. Neden onun bu feragati görülmez Neden sünni dünya onu yok sayar Sadece şiilerin onun hakkını savunmasına rıza gösterir

Bunda İslam tarihini gerçek anlamda yazanların Emeviler olduğunu anlamaktayız. Peki, iktidara ehli beytin intikamını almak için geldiklerini söyleyen Abbasiler neden onu görmemezlikten gelirler Bunun da temel sebebi Abbasiler, Hz. Ali oğullarının halifelikte hak iddia etmemeleri için onları görmemezlikten gelmeyi tercih ettikleri gibi daha sonra Emevileri aratmayacaklardır.

Peygamberimizin meşhur hadisi “Hilâfet benden sonra otuz sene sürecek (bu 30 sene) rahmet ve hilâfet halini alacak ve nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır sonra (Allah) dilediği zaman onu ortadan kaldırır.

Ondan sonra da ısırıcı saltanat şeklini alacaktır.O da Allah’ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır.” (Ahmed b. Hanbel, 4/273)

Hafız el-Heysemi; “hadisi, Ahmed b. Hanbel, Bezzar- daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet etmiştir; Ravileri sikadır” diyerek hadisin sıhhatine hükmetmiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/226) Beyhakî de aynı hadise yer vermiş ve herhangi olumsuz bir beyanda bulunmamıştır. (bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve, 7/413)

Hadise baktığımız zaman Hz. Hasan’ın halifeliğinin bu otuz yılın içinde olduğunu görürüz. Maalesef hakkı yenilen bir halifemiz. Bence tarih kitabındaki bu ayıp bir an önce giderilmeli ve Hz. Hasan layık olduğu yere yerleştirilmelidir. Bundan sonra da kitaplarımız dört halife dönemi değil 5 halife dönemi diye hulefa-i raşidin dönemini anlatmalıdır. Bu Hz. Hasan’a ümmet olarak borcumuzdur. Onun hatırası, ümmete sevgisi ve merhametine en azından fedakarlığını görmemizle ödemiş oluruz.

Hz. Hasan Kimdir

Hz. Peygamber’in torunlarından ve O’nun “Reyhânesi”, Hz. Ali’nin, Hz. Fatıma’dan doğan büyük oğlu. Hulefâ-i Raşidîn’in beşincisi kabul edilir. İmamiyye’ye göre ise 12 imamın ikincisidir.

Üçüncü hicrî yılı, Ramazan ayının ortalarında Medine’de doğdu. Hz. Hasan doğduğunda, Hz. Peygamber bir torununun olduğunu duyunca hemen Hz. Ali’nin evine giderek “oğlumu bana getirin’ Adını ne koydunuz ’ diye sordu. “Harb” ismini koyduklarını duyunca, bu ismi beğenmedi. Çocuğa isim olarak, câhiliye döneminde bilinmeyen “Hasan” ismini koydu. Künye olarak da, “Ebû Muhammed” adını verdi. Arkasından da kulağına ezan okudu.

Hz. Hasan, Hz. Peygamber’in terbiyesinde yetişti. Sahih hadis kitapları dahil bir çok İslâmî literatürde, Hz. Peygamber’in torunu ile ne kadar ilgilendiğini ve onu ne kadar çok sevdiğini ifade eden rivayetler bu gerçeği göstermektedir. Onunla her an ilgilendiğini, hemen hemen yanından hiç ayırmadığını; bilhassa namazlarda bile torununun gelip üzerine çıktığından dolayı, Hz. Peygamber’in sırf onu incitmemek için secdesini uzattığını ifade eden hadisler, ilahî vahye mazhar dede ile onun “reyhanesi” arasındaki sevgiyi anlatmaktadırlar Hatta bir defasında Hz. Peygamber hutbe okurken Hz. Hasan ile kardeşi Hz. Hüseyin üzerlerindeki uzun ve kırmızı elbiseleri ile düşe kalka yürüdüklerini görünce, hutbesine ara verip, minberden inerek, torunlarım kucağına aldığı ve önüne oturttuğu, daha sonra da “ “Allah Teâla” “Mallarınız ve evlatlarınız sizin için birer imtihan vesilesidir” (et-Teğâbün, 64/15) derken doğru söylemiştir. Şu ikisini bu şekilde görünce sabredemedim” diyerek hutbesine devam ettiği kaynak hadis kitaplarında anlatılmaktadır (Ahmet b. Hanbel, V, 254; Ebu Davud, Salât, 233; Tirmizî, Menâkıb, 31; İbn Mace, Libas, 20; Neseî, Salatu’l-İdeyn, 27; Zehebî, a.g.e., III, 256).

Hz. Hasan fizik olarak dedesi Hz. Peygamber’e çok benzerdi (Tirmizî, Menâkıb, 31). Öyle ki, bir defasında Hz. Ebu Bekr ikindi namazından çıktıktan sonra, Hz. Ali ile beraber yürürken, çocuklarla oynayan Hz. Hasan’ı görürler. Hz. Ebu Bekr onu omuzuna alır ve “Nebiye benzeyen, Ali’ye benzemeyen, sana babam feda olsun!” diye bir mısra söyler (Buhârî, Fadâilü’l-Ashâb, 22). Hz. Ali bu hâdise ve sözler karşısında gülümser. Hz. Hasan, Hz. Peygamber’in âhirete göçtüğü sıralarda sekiz yaşlarında idi. Henüz çok küçük olduğu için, Hz. Peygamber’den doğrudan doğruya rivayet ettiği hadislerin sayısı oldukça azdır. 

Gerek tabakat kitapları, gerekse hadis kitapları, Hz. Hasan’ın çocukluğuna dair yukardaki rivayetlere bolca yer verdikleri halde, Hz. Ali’nin şehid edilmesiyle onun halife seçilmesine kadar olan hayatı hakkında pek fazla bilgi vermemektedirler. Sadece Hz. Osman’a baş kaldıranlara karşı, halifeyi savunmak için Hz. Osman’ın yanında ona yardım etmek için kalan şahısların arasında Hz. Hasan’ın isminin de yer aldığına dair haberlerdir (Zehebî, a.g.e., III, 260).

Hz. Hasan kırk gün hasta yattı. 5 Rabîu’l-Evvel 50 (2 Nisan, 670) günü vefat etti (Sıfatü’s-Safve, I, 762). (Bazıları bu tarihin hicrî 49, 50, 51, hatta, 54. yılı olduğunu söylemişlerdir. (el-İsâbe, I, 330). Ölüm sebebi olarak zehirlendiği söylenir. Zehirleyenin de kendi hanımı Ca’de binti el-Eş’as b. Kays olduğu rivayet edilir. Hasta yatarken kardeşi kendisine kimin zehirlediğini sorduysa da, o buna cevap vermekten kaçındı. Hatta bu zehirlenmeden önce üç defa daha aynı girişimde bulunulduğunu, fakat onları atlatmayı başardığını söyler. Bu son içtiği zehirin başka olduğunu ve herhalde öleceğini ona açıklar (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, II, 15). Hz. Hasan vefat ettiğinde 47 yaşında idi (Tehzîbü’t- Tehzîb, II, 301).

Hz. Hasan cömert ve kerîmdi. Fizik ve ahlâk olarak Hz. Peygamber’e çok benzerdi. Çok takva sahibi idi. Medine’den Mekke’ye yürüyerek 15 defa hac yaptığı meşhurdur.

Hz. Peygamber’in soyu torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in çocukları vasıtasıyle devam etmiştir. Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere halk arasında “seyyid” Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere de “şerîf” veya “emir” adı verilir. (Şamil İ.A)

Tarihçilerin Hz. Hasan’a yapılan bu haksızlığı düzeltmeleri onların boyunlarında bir borçtur. Dört halife dönemi değil, beş halife dönemi vardır. Neden ümmetin halife seçtiği birisi yok sayılmaktadır.