Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan hikâyesini okumuşsunuzdur… Laftan, sözden anlamayan, hükümranlığa karşı çıkan ve bunu açık bir şekilde yapan kral için, padişah, elçi çıkarmaya karar verir. Elçi olarak da kahramanımız seçilir. Padişah, kahramanımıza, “Krala karşı çok sert ve haşin şekilde benim emirlerimi ilet. Padişahlığımızın mağrurluğunu ona gösterecek ibretlik bir elbise giyerek oraya var” diye direktif verir. Kahramanımız, evine gelir, elindeki avucundaki her şeyi satarak, günler süren bir sürecin ardından kendisine dillere destan bir Pembe İncili Kaftan diktirir. Günü gelince üzerine Pembe İncili Kaftan’ını giyerek yola düzülür ve laftan, sözden anlamayan kralın ülkesine varır. Kral ve eşrafı ona hiç de iyi davranmazlar, hatta mesajlarını verecek kadar oturacak bir yer bile göstermezler. Kahramanımız da sırtındaki Pembe İncili Kaftan’ı yere sererek oturur ve padişahından aldığı tüm mesajları sert bir edayla krala aktarır. Sözleri bittikten sonra da arkasına bile bakmadan, Pembe İncili Kaftan’ını almadan oradan ayrılır. Kralın halayıkları dillere destan ve bir bakanın bir daha bakmak istediği Pembe İncili Kaftan’ı, kapıdan çıkmak üzere olan kahramanımıza yetiştirirler… “Galiba unuttunuz” derler. Kahramanımız da, “Hayır, bilakis bıraktım” der… “Çünkü bir Türk üzerine oturduğu şeyi, bir daha sırtına almaz…” İşte uluslararası diplomasinin nasıl olması gerektiğini anlatan harika bir öykü. “Bir Türk, ne kadar değerli olursa olsun, karşılığını yerde bırakarak her şeyden vazgeçebilir…”
Ömer Seyfettin’in öyküsü, aklımıza Hollanda ile yaşanan diplomatik krizi getirdi. Malum, Hollanda, bakanlara topraklarında türlü zulüm yaptı, mitinglere katılmamaları için türlü entrikayı gerçekleştirdi. Uçaklar kaldırılmadı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun programı, Nihat Zeybekçi’nin programı iptal edildi. Aileden Sorumlu Bakan Fatma Betül Sayan Kaya ise diplomatik tüm teamüller altüst edilerek Hollanda’nın Türk Konsolosluğu’na sokulmadı.
Şimdi bu yaşanan edepsizlikler karşısında, “Elbette bizim yapacak bir şeyimiz olacak” demek abesle iştigaldir. Yapacak şeyleri, anında yapacaksınız, elinizi tutan mı var?
Öncelikle Hollanda’nın Türkiye piyasalarındaki mallarına boykot uygulanması kartını oynayacaksınız. Eğer Hollanda’nın özür dilemesini ve bütün bu yaptıklarından geri adım atmasını bekliyorsanız, bir an önce bir şeyler yapılması gerektiği çok açıktır.
Madem daha ileri bir aşamaya geçmek istiyorsunuz, anında AB Parlamentosu’ndan Hollanda ile ilgili ciddi bir yaptırım kararı çıkartmalısınız.
Dünyanın her yerinde konsolosluklar o ülkenin toprakları sayılır. O ülkenin topraklarına girene de çıkana da müdahale edemezsiniz. Bunu yapan Hollanda yetkililerine karşı AB
Parlamentosu’ndan ibretlik bir ceza çıkarılmasını sağlamazsanız, bundan sonra Avrupa ülkelerinde yapmaya kalkışacağınız her toplantı ve mitingin de iptal edilmesi gerçeğiyle yüz yüze kalacağınızı göze almalısınız.
Pembe İncili Kaftan’da kahramanımız, “bedeli ne olursa olsun, karşısındaki ülkenin kralına ağzına geleni söylemiş ve bütün birikimleriyle diktirdiği dillere destan Pembe İncili Kaftanı’ndan vazgeçerek oradan uzaklaşmıştır”. Siz de bedeli ne olursa olsun, Hollanda ile ilişkileri askıya alıp, yapılan bu çirkinliklerin karşılığını soracak bir süreci başlatabilmelisiniz.
Bunun için ne gerekiyor… Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın dediği gibi, feraset, basiret ve dirayet.
Diplomasi bir satranç tahtası gibidir… Hangi taşı kaybedeceğinize, hangi taşı alacağınıza ve üç adım sonra hangi hamleyi yapacağınıza çok keskin ve kıvrak bir zekâyla karar vereceksiniz. Hollanda bu adımları atarken, sadece bağırmayacaksınız… Nutuk atmayacaksınız… Bedelini ödeyecekleri birkaç hamleyi birden gerçekleştireceksiniz.