Baykuşlar daha yerli

Abone Ol

“Doğuştan AKP’li olmayanlar medyadan tasfiye edilmeli!”

“Reis” için canını feda edecek pelikancılarımızın bir istekleri de bu imiş.

Kim tesbit edecek,

Nasıl tesbit edecekler kimin doğuştan, kimin sonradan AKP’li olduğunu

AKP 2001’de kurulmuş. O gün doğmaya başlamışlar saysak bunları, başbakanlığa adını yazmaya çalıştıkları yeni milli damadımızı nereye oturtacağız Ya da kendilerine Has günlerde kurt olmuşları..

Pelikancı dosyalar yazan AKP çocukları da okumuyorlar. Uçak yolcusu seyyah ağabeyleri gibi..

Yoksa bilirlerdi. Buna benzer tartışmaların, DP ihtilale giderken, üyelerince çok yapıldığını.

AKP iktidarının kütuphanelere adını verdiği Orhan Kemal romanlarında işlenmiştir, 946 yılından beri partili olduklarını iddia edenlerin, (doğuştan olamazlardı) sonradan DP’li olanlara yaptıkları baskıları, iftiraları.

Tarihi illa tekerrür ettirecekler ya...

Bu ülkede yaşanmış ve yaşayanları halen hayatta olan bir olaydan da giderek, pelikancıların bahsettikleri farklılığı nasıl çözeceklerini anlatmaya çalışalım.

Ethem ağabey beni görevlendirmişti. Verdiği listedeki insanları tesbit edilen şehirlerde bulacağım ve onlara illegal olarak Komünist Partisini kurduracağım.

Daha ilk gittiğim şehirde ne oldu biliyor musun Ethem ağabey’in ismini yazdığı beş kişiyle gizli bir yerde buluştuk. Onlara komünist partisini ve ne yapacaklarını anlatıyorum. O sırada akşam ezanı okundu. Üçü ayağa kalktı ve müsaade istediler benden. “Biz namazı kılıp gelelim!”

Bu olayı sizler Ethem Bey’den dinleyebilirsiniz. Hem böylece öğrenirsiniz, bir insanın sonradan nasıl hem AKP’li olup, hem de nasıl medya patronu olabildiğini..

“Reis”e can feda etmeyi de yine o yıllardan örneklendirirsek, bugünün geçmiş gibi yaşanmasının faydalarına olmayacağına belki inandırabiliriz bu deniz ötesi kuşcularını.

Kubbealtı’nın bir kültür merkezi olduğu günler. İran’da görev yapmış bir hariciyeci çocuğunu dinliyoruz. Duyarak öğrendiklerimizi teyit ediyordu.

Önce şah dediklerini anlatmıştı İran halkının, üstüne basa basa, misallendire misallendire.

Sonra yaşadık, okuduk, öğrendik ve hatta seyrettik. Şah giderken öncelik verenlerin onu yalnız bıraktıklarını.

Belki de bu yüzden hiç sorgulamadım ben. İlk tercihimizin, neden ilk tercih olarak yazıldığını dağlara, taşlara “önce vatan” kelimeleriyle..

Bilmem, İran da mı “Küçük Amerika” olmak istiyordu. Duymadık, takipcileri değildik gerçi..

Dosyalarına “pelikan” adını vermeleri AKP’li kuşsever yavrukuşların, bize DP günlerinden beri yapıştırılmak ve yakıştırılmak istenen bu sıfatı çağrıştırdı.

Amerika’da “Pelikan dosyası” varsa, neden bizde de olmasın. Bush çıkaramamışsak da bugüne kadar, Bush’un montunu giyen Özal çıkarmadık mı ve hala öğünmekte değil miyiz o Özal’la.

Neden Pelikan hayvanının adını koydular, 007 hayalleri kurarak yazdıkları raporlara Leylek deselerdi mesela pelikan kuşunu da çağrıştırır icabında diyerek, olmaz mı idi Leylek, hacı leylek olduğundan mı kaybediyor hep.

Uçucu güç olmaları olmazsa olmaz tercih sebepleri değilse, kaplan hayvanının adı neden akıllarına gelmedi Daha mı az tanınacaktı dosyaları, daha mı az meşhur olacaklardı kendileri

Avrupalı da kalkıyor ikide bir, AKP’liler Osmanlı olmak istiyor diyorlar. Yoksa diyesi geliyor insanın bu noktada, o Avrupalılar AKP ile mi anlaştılar; zayıf karınlarını güçlü göstermek üzerine.

Şeyh uçmaz, müridi uçurur derler ama, bu AKP günlerinde herşey tersine. Baksanıza önce müridler uçuyorlar, Pelikan kuşu kılıklarına girerek. Konacakları yerler de hazırlanmış çoktan. Canlarına can katacakları rantiyenin asma bahçeleri…

PROFİLİ  DÜŞTÜ YERLERE ,  KARIŞTI  GAZELLERE

AKP’lileri isyan ettiren ve yine has bir AKP’li kalemci tarafından dillendirilen “Düşük profil” meselesine de biraz girelim.

Davutoğlu’nun halefinin düşük profilli olmasını isteyen, olacağını söyleyen vay sen misin ve yer misin, yemez misin

Bizim içimizde düşük profilli yok.

AKP’lilerin iddiası bu. Ölçmüşler, biçmişlerdir hazaar.

Yüksek yüksek profillere başbakanlık yaptırmasınlar!

Uçan da kuşlara malum olsun.

Edirne türkümüz böyle mi idi

Ben diyorumki: AKP’liler istedikleri kadar, “Bizim mahalle başkanımız bile yüksek profillidir, ilçe başkanlırımız arasında bile düşük profilli yoktur” deseler de, itirazları gelecek olanın karakterine değil, geçmişedir. Yani gönderdiklerinin profilinin tescilinin yüksek olarak yapılmasınadır.

Özetle ve bir daha tekrar edelim: Onlar, yani AKP’nin resmi itirazcıları ya da AKP adına itiraz edenler, kendi içlerinden çıkmış Davutoğlu’nun yüksek profilli sayılmasını, öyle bilinmesini kabul edemiyorlar, hazmedemiyorlar, sindiremiyorlar.

“Düşük profil” tanımını ilk kullanan AKP müdafii kalemci (Aydın Ünal – Yeni Şafak) kendince manalandırırken, “Dikkat çekmeden ilerleyen” de demek istemiştim diyor.

Dikkat çekmeden ilerleyen,

Varlığı ile yokluğu farksız olan mıdır Yoksa saman altından su yürüten midir

Düşünsenize, koskoca okyanusun samanla örtüldüğünü.. Saklanan samanların zamanı böyle mi geliyordu

Düşükler, düşükler..

“Düşük” profilli siyasetçiyi AKP’lilere bakarak tanımlayan sayın yazar bey’e bir hatırlatma yapmak isteriz. O her ne kadar sözlükler karıştırıp, örnekler bulmaya çalışmış olsa da savunma yapmak için.. Bu ülkede 27 Mayıs yapıldı ve bir Başbakan ve iki bakan asılana kadar, düşükler diye yazıldılar gazetelerde, düşük sıfatı eklendi isimlerinin başına.

“Düşük” kelimesinin ihtilal yanlılarının kullanım sahasında olduğunu da bir hatırlatalım istedik, itirazların bir kısmının haklılıklarını gözlerden kaçırmamak adına. Anlaşıldı mı bilmem

FAZLA İLGİ PARTİ BOZAR

Döne döne aynı örnekleri veriyorlar. Özal’ın ve Demirel’in CB olduktan sonra partileri ile ilgilenmediklerini, partilerinin kötü yönetimlerden sonra yok olduğunu anlatıyorlar; Erdoğan’ın AKP’ye müdahalesini haklı gösterebilme aşklarının gereği olarak..

Özal’ın, AKbulut’u başbakan atadıktan sonra çağırıp, “Yıldırım artık ANAP’ın işi bitti” demesini (Akbulut röportajlarında vardır. Adnan Öksüz bizzat Akbulut’tan dinlediğini belirterek ayrıntılı yazmıştı bu olayı bizim gazetemizde.) ve aile boyu kongrelerde yer alarak Mesut Yılmaz’ı seçtirmelerini nereye koyacağımızı bu yazarlara, içlerinden mesela sayın Gülerce’ye sormayalım mı

Ardıma bakarsam namerdim diyen Demirel’in, partisini bölmesi, emanetci dediği Cindoruk’a naylon partiler kurdurması, partileri ile ilgilenmek değilse nedir ey Ahir zaman gazetelerinin bir numaralısı Gülerce bey

Erdoğan partisi ile ilgilenmeyi bıraksaymış… AKP’nin sonu da ANAP ve DYP gibi olurmuş. Kurtulmuş olurduk’un ötesinde, Milletin gücünü hafifsemek, alaya almaktır bu yorum diyoruz.

ANAP’ı da, DYP’yi de mezarlığa gömen millettir. Hiç yazı yazmayan bu ülkenin vatandaşı bunu bilir de, uydurduğu hocasından övgüler ve paralar alan üst koltuk profilli sayın Gülerce ya da diğerleri, bilmezler mi bunu

Tartıştığım kızımın söyledikleri bakış açımı genişletti bu noktada. Onlar bildiklerini değil, nasıl bilinmesini istediklerini yazmakla gröevlendirilmediler mi Sen dahi takılıp kalacaksan, hafızalarını tashih etmeye uğraşacaksan, başarılı olmuş sayılmazlar mı amirlerince

Böyle de düşünmeliyiz.

KİMİNE  PELİKAN, KİMİNE  KAN

“Kan dökmeden” olmaz demiş Kılıçdaroğlu.

AKP’liler ayaktalar…

Halbuki ilk kez kullanmıyor “kan”ı bir CHP’li. Kan üstüne mitingler, yürüyüşler yapmışlardı kimsenin görmediği, kartel kameralarının çekmediği zamanlarda; bir gün biz de AD gazetecisi olabiliriz umudu taşıyan devekuşlarının başları yer altındayken…

Ankara size mezar olacak! Kan dökeriz de teslim etmeyiz, gibi sloganları attıkları günlerde CHP’liler, rahmetli Erbakan Hoca parti grubunda yapmıştı o ünlü konuşmasını.

Bugün paralel diye adlandırdıkları o algıcılara ortak olanlar, kan dökme arzusundaki CHP’lileri kınamamışlardı ama ne olacağını göreceksiniz, vezninde konuşan Hoca’ya cefa hizmetinde yarışmışlardı.

İmtihan, böyle birşeydir de…

AKP’liler ayaktalar, dedik. Göstermelik olarak yani.. Ne yapabilecekler kanlı demeçler uzmanı CHP’lilere.

Ki o CHP’liler, Hoca’nın yanında olduklarını söyledikleri günlerde sınamışlardı, şimdi bir daha yokluyorlar.

Kızlarımıza “yarasa” deme seviyesizliğinin mensubu 28 Şubatcı Mesut Yılmaz’ı, bir bahane ile iftar sofralarında yanlarına oturtup onu akladıklarını sananlar, onu ancak tanık yapabilenler, Kılıçdaroğlu’ndan bir kaç gün önce mahkeme salonlarındaki iftiraları karşısında sessiz kalanlar, kanlı bir top daha görmüşlerdir kalelerinde.

Kılıçdaroğlu, AKP’nin Mesut Yılmazcılığını sorgulamaktadır.

İLLA  GÖZLÜK, NE PAHAYSA

- Hakeeem! Gözüne gözlük!

Statlarımızda rakip taraftarların yanyana oturdukları bizim ilk gençlik günlerimizde en çok duyulan sloganlardan biri de bu cümle idi.

Art niyetsiz olduğuna inanılan hakemlerimize hatırlatmak değildi böyle haykıran seyircilerin maksadı. Utanmaya davet ediyorlardı onları. Tribünlerden herkesin gördüğünü sahada görmeyen sen, görmediğin için utanmalısın ve bir daha öyle hatalar, yanlışlıklar yapmamalısın.

Görmediğinin cezasını, seyircinin yuhasından önce kendini utandırarak vermiyorsa bir hakem, ona hiçbir gözlük fayda sağlayamaz. Merhum Cafer Zorlu ne güzel çizmiş. Maç öncesi çiçek buketleri takdimindeki ikazı. O hakemden daha önce canı yanan kaptan, gözlükle utandırmak istiyor maçın hakemini.

Şimdi düşünün. Sayın Aziz Yıldırım’ın son basın toplantısında adını verdiği kokartı alınmış hakem beyimize FB’nin kaptanı geçen hafta böyle bir gözlüklü buket takdim etseydi, nelerin olabileceğini..

Herşeyi yazabilirlerdi, herşeyi konuşabilirlerdi medyadaki o malum kişiler ve o camianın mensupları. Lakin gözlük’ün simgeleştirdiği utanma duygusu kimsenin aklına gelmezdi.

İnanmayanlar, duraklardaki bulunduğunuz nokta haritalarına baksınlar.

Bir problemini daha göstermişti ülkemizin, sayın Aziz Yıldırım o basın toplantısında. “Sizler, Avrupa’dan transfer ettiğimiz bu oyuncuların kolay geldiğini mi sanıyorsunuz ”

Sayın Başkan’ın bu cümlesini en iyi anlayanlardan biri eski hakem yorumcularıımzdan daha az saygılı olanıydı.

Diyorduki: Hakem dövülüyor, bizim futbolcularımıza da bir şey yapılırsa altından kalkabiliriz. Ya yabancılar maruz kalırsa.. Nice olur halimiz.

Bu minvaldeki konuşmasını herkes duydu, kimse tepki vermedi. Acıları da hissetmez mi olduk

Bu bir yol göstermedir. Bu bir eskilerimizin deyimiyle şeytanın aklına taş düşürmedir.

Vatan haini olmadğı söylenen çocuk heykellerini dikmeye gelsin sıra, demenin o zatcasıdır böyle konuşmak.

FB taraftarı ve kulübüyle hiçbir duygusal ve görüntü yakınlığı olmayan ve ila nihaye olmayacak bir Lucescu transferini yaptırmaya çalışırken anti Fenerbahçe taraftarları, biz bunları yazıyoruz. Avrupa’nın ve Türkiye’nin “Bebek” hakemlerine ragmen Pereira’nın başarılarını da yazmak isterdim bugün.