Batı’yı korkutan Rusya yakınlaşması değil, içeride oluşan birliktir

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyareti ve Putin ile görüşmesinin Batı’yı korkuttuğu belirtiliyor. Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in, “Türkiye NATO üyesi öyle de kalmalı” açıklaması Batı’nın Türkiye-Rusya yakınlaşmasından duyduğu endişenin dışa vurumu olarak gösteriliyor. Adeta bir emir dikte ettirilir üslubu sergilenmiş olması tepkilerin artışına yol açarken açıklama ‘aba altından sopa göstermek’ olarak nitelendiriliyor. Türkiye’nin NATO’da kalıp kalmayacağına herhalde Almanya ya da bir başka NATO üyesi ülke karar vermeyecektir. Böyle bir hakları da yoktur. Kaldı ki, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasından fazlaca endişe duymalarının da anlamı yoktur. Çünkü uzun yıllardan beri iki karşı kutup gibi bir görüntü veriliyor olsa da ABD ve bazı AB ülkeleri Suriye’de Rusya ile birlikte hak et ediyor, Suriye’yi birlikte parçalıyorlar. Yani, sömürü söz konusu olduğunda Batı ile Rusya ortak hareket sergileyebiliyorlardı. Yani, Rusya ile Batılı ülkeler işbirliği halinde olmalarında bir sakınca yokken Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasına duyulan tepki, bu yakınlaşmadan Batı’yı tehdit edecek bir sonucun çıkması endişesi değil, Türkiye’nin attığı adımda onlardan izin almaya gerek duymaması olabilir.

Kaldı ki, Türkiye ABD ve AB ülkelerini kapsayan Batılılardan birbirini takip eden haksız muameleye maruz kalmıştır. Artık, bu haksızlıklara tahammül edecek hali kalmamıştır. Çünkü Batılı ülkelerle ilişkilerden Türkiye sürekli zararlı çıkmaktadır. Ülkemizdeki son darbe girişiminin ardından ABD ve AB ülkelerinin sergilediği tavır darbecilere destek şeklinde olmuştur. Darbe girişimi sırasında TBMM, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Emniyet Müdürlüğü bombalanmış, 250 sivil darbecilerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmiş buna rağmen demokrasi havarisi(!) Batılı ülkeler tüm bunları demokrasiye karşı bir hareket olarak görmeyip, Türkiye’ye destek vermeyerek samimiyetsizliklerini 15 Temmuz’un arkasından net bir şekilde ortaya koymuşlardır. Adeta Türkiye’nin kimler tarafından ve nasıl yönetileceğini belirleme hakları olduğu gibi bir tavır sergilemişlerdir. Böyle olunca Türkiye’nin kendisine yeni müttefikler araması kadar tabi bir hareket tarzı olamazdı ama bundan da rahatsız oluyorlarsa ‘kendi bilecekleri şey’ deyip geçmek gerekiyor.

Bu noktada NATO’nun hür dünyayı(!) komünizmin yayılmacılığına karşı korumak adına kurulduğunu, komünizmin çöküp NATO’nun alternatifi konumundaki Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından NATO’nun varlık sebebinin kalmadığını, buna rağmen varlığını ısrarlı bir şeklide sürdürdüğünü hatırlatmakta yarar var. Hatta Rusya’nın dağılmasının ardından NATO’nun yeni düşman olarak İslam’ı ve Müslümanları belirlediği de hatırlandığında Türkiye’nin NATO içinde varlığını korumayı sürdürmesi İslam ve Müslümanlara karşı Haçlıların safında yer alması anlamına geleceğini söylemek sanıyorum bir gerçeğin ifadesidir.

Tüm bunları belirttikten sonra Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasını Batı’nın tehlike olarak gördüğünü düşünmek ve söylemek bir aldanma/aldatmacadan ibarettir. Batı’yı asıl kokudan ülkemizde uzun yıllardan beri ilk defa bu kadar geniş bir şekilde birlik ve beraberliğin oluşmuş olmasıdır. Çünkü bu birliğini koruyacak Türkiye kısa zamanda teröründe üstesinden gelebilecek, enerjisini sadece kalkınma ve insanının refah seviyesini artırmak için kullanacaktır. Böyle olunca devlet-millet kaynaşmasını sağlamış bir Türkiye bölgenin belirleyici gücü olacaktır. Batı’yı korkutan esas sebep budur. Yoksa Türkiye’nin Rusya’ya yaklaşması değil. Bunun dışındaki yorum ve açıklamalar hedef saptırmaya yöneliktir.