Batı Trakya nasıl elden gitti? (3)

Abone Ol

Balkan savaşları esnasında bilhassa Bulgaristan, Müslüman ahaliye karşı dehşetli zulümler yaptı. Bunun üzerine Enver Paşa’nın emriyle “Umum Çeteler Kumandanı” Kuşçubaşı Eşref Bey kumandasındaki 116 kişilik bir birlik, bu bölgeye gönderildi (15 Ağustos 1913). Bu birlik kısa zamanda muhteşem zaferler kazandı. Batı Trakya’yı baştan başa ele geçirdi. Üstelik Gümülcine’yi de alarak 31 Ağustos 1913’te “Garbî Trakya Hükümet-i Muvakkatesi [Geçici Hükümeti]”ni kurdu. Süleyman Askerî Bey Batı Trakya genelkurmay başkanı oldu. Müstakil Cumhuriyet kendisine bir de bayrak edindi. Bu bayrağın şekli şöyleydi: Yeşil, beyaz, siyah renkler üzerinde ay ve üç yıldız… Yeni Cumhuriyet 29 bin 170 askeri silah altına aldı. Gazete çıkardı. Pul bastı. Ajans kurdu. (Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu. Baskın Oran, s. 10)

Yeri gelmişken, yazının bu kısmında yaşadığımız çok mühim bir hadiseye parantez açmak isterim. Gazze’de yaşananları bütün dünya seyrediyor. Maalesef biz de seyrediyoruz. Oysa Gazze, 400 yıl idaremiz altında kalan bir vilayetimizdi. Aramızda hem tarihî bağ var, hem kardeşlik bağı var. Üstelik biz Hilafeti elinde bulunduran taraf idik. Bu cihetten de üzerimizde ayrı bir mesuliyet var. Şimdi Gazze’de insanlık tarihinde eşine rastlanmayan bir katliam yapılıyor. Adına İsrail denilen bir terörist çete, kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden katliam yapıyor. Peki bu zulmü kim durduracak? Bu görev en başta “Ağabey devlete” düşer. Dün 116 yiğit Batı Trakya’daki zulmü durdurmuştu. Benim inancıma göre, Gazze’deki zulmü durdurmak için 100 yiğit yeter. Bizim askerlerimiz dünyanın en iyi yetişmiş askeridir. Silah ve mühimmat cihetiyle de dünyada söz sahibiyiz. 15 kişilik bir “Siha birliği” takviyesi ile bu görev zaferle neticelenir, inşallah. Şimdilik bu parantezi kapatalım ve konumuza gelelim…

Batı Trakya’da kurulan müstakil hükümet bütün dünyada yankı yapmıştı. Avrupa ülkelerinin baskısı üzerine İttihat ve Terakki idaresi, hükümeti kuranlara baskı yapmaya başlamıştı. Devrin Başvekili [Başbakanı] Said Halim Paşa, İçişleri Vekili Hacı Adil, Bahriye Vekili Cemal Paşa, Talat Paşa ve İttihat Terakki Erkanı endişeye düşmüşler ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne karşı fiilen cephe almışlardı. Enver Paşa o gayr-ı resmî askerî birliği kendisi göndermesine rağmen, yapılan baskılar üzerine geçici hükümet idarecilerine bu işten vazgeçmelerini söylemeye başlamıştı. Eşref Bey ise askerlerin çekilmesi halinde Bulgarların katliam yapacağını söyleyip geçici hükümetin devam etmesini istiyordu. Neticede bu simalar, devlet terbiyesi görmüş insanlardı. O insanlar da kendilerinden hükümeti lağvetmelerini istiyorlardı. Mason ağırlıklı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin komplosu neticesinde 25 Ekim 1913’te 57-58 günlük siyasî bir hayatiyetten sonra “Batı Trakya Türk Cumhuriyeti” tarih sahnesinden çekilmiştir. (Ahmet Aydınlı, Batı Trakya Faciâsının İçyüzü, s. 175)

Batı Trakya meselesi Lozan’da ve TBMM’de gündemin en mühim meselesi idi. “Milli Misak”ın 3. Maddesi şu şekilde idi: “Türkiye sulhüne tâlik edilen Garbî Trakya vaziyet-i hukûkiyesinin tesbiti sekenesinin tam bir hürriyet içinde beyan edecekleri reye göre tesbit edilmelidir.” (Lozan Zafer mi, Hezimet mi? c. 2, s. 331)

Batı Trakyalı kardeşlerimiz dâvâlarını sıkı sıkıya tâkip etmiş, M. Kemal ile İsmet İnönü’ye ve Lozan’daki heyet üyelerine yazdıkları mektuplarla konunun ehemmiyetini anlatmışlardı. Batı Trakyalılar; burasının ya muhtariyete kavuşmasını ya da anavatana ilhakını istiyorlardı.

Lozan’daki bilhassa İngiliz tarafı her hususta çok geniş dokümanlar hazırlamıştı. Lozan’ın bir numaralı muhatabı bizdik, ancak bu konuda gerekli çalışmalar yapılmamıştı. Tek Parti devrinde Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan, Lozan görüşmelerinde murahhas heyet üyesi ve İnönü’den sonra ikinci adam durumunda olan Dr. Rıza Nur, hatıralarında şöyle demektedir:

“Heyet-i Vekile [Bakanlar Kurulu] bize giderken bir içtimada [toplantıda] avuç içi kadar bir kâğıda sığışan bir talimat verdi. Mustafa Kemal, İsmet ile beni bir tarafa çekti. Dedi ki; ‘Esaslarımız budur: Baktınız ki, hatta Trakya’yı alamıyorsunuz, sözlerinden dönüyorlar, uğraşmayın, terk edip sulhü yapın. Hatta icap ederse İstanbul’dan da vazgeçmek lazımdır. Musul için hiç uğraşmayın” (Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, c. 3, s. 982) Bu ifadeleri Musul meselesini ele aldığımız yazıda da iktibas etmiştik. Yeri geldiği için tekrar iktibas etmiş olduk.