İnsan gençliğinde muhtemel yaşlılığını düşünür mü Bu dünyada yaşlı,
dâr-ı beka için genç olmak öğüdünü az çok hepimiz biliyoruz. Bu meyanda
yaşama sevincinin gönlü genç olmakla derin bir ilgisi var. Yaşlılık
imgesi beraberinde asa ya da bastonu da getiriyor. Asasına dayanmış yüce
dağlara bakaraktan ne günlerdi be oğlum hayıflanmasına birçok defa
şahit olmuşumdur. Ya da bastonuyla sadece kendisinin görebildiği bir
anlamı işaret ederek konuşan yaşlılarla çok yarenlik etmişliğim
vardır. Sadece kendisinin dedim ama yaşamın aziz hatırasını gelecek
nesle aktarmanın kıvancıyla gönenen dedelerin gönencine geçmiş günlere
dair sorularımla sohbeti koyulaştırarak eşlik etmişliğim vakidir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı güzel bir eser (eserler dersek daha
yerinde olur, çünkü Bastonlarla birlikte Nazar Boncuğu, İğne Oyası,
İşleme Sanatı ve Folklorik Giysili Yapma Bebek kitapları da yayıma
hazırlanmış) yayımlamış. Bastonlar kitabından öğrendiğimize göre
tarihimizde bastonu ilk defa Osmanlının Batılılaşma hareketini başlatan
ve halk arasında gâvur padişah olarak ünlenen II. Mahmut
kullanmıştır. II. Mahmut bastonu bir Batılılaşma alâmetifarikası olarak
kullanmış. Kitaptan okuyalım; "Türklerde asa kullanma geleneği XIX.
yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam etmişti. Bu tarihten sonra II.
Mahmutun (1808-1839) başlattığı Batılılaşma hareketi kıyafette de
kendini hissettirmiş, bizzat padişahın kendisi kıyafetini değiştirmiş ve
ilk baston taşıyan kişi de o olmuştu. Memleketimizde baston kullanma
XIX. yüzyıl ortalarında başlamış ve yayılmıştı. Ondan önce yüzyıllarca
asa kullanılmıştı. Türkiyede ilk defa baston kullananlardan adı bilinen
zat, Batılılaşma yolunda ilk kıyafet devrimini yapan II. Mahmuttu."
Bastonun bir Batılılaşma nesnesi olması bana ilginç geldi.
Bastonun Batılılaşma göstergesi olması bir nebze masumiyetini
yitirtse de artık ülkemizde yerleşmiş bir tarafı var. Üstelik
Batılılaşma gereği baston kullanıldığını benim gibi bilmeyen birçok
insan var olduğunu sanıyorum. Örneğin şapka kullanımının Batılılaşma
gereği olduğunu bilenler toplumumuzda çoğunluktadır. Sebebi ise;
sistemin şapka uğruna yaptığı kıyımlardır. Özellikle de âlimlerin idam
edilmesi olayı, toplumda şapkaya karşı bir tiksinti duygusu
oluşturmuştur. Baston meselesinde ise böyle bir olay yok.
Bastona el sanatları açısında baktığımızda yapımı zor bir el sanatı
türüdür. Genellikle kızılcık ağacından yapılıyor. Sapında ve ucunda
genelde gümüş kullanılıyor. Sapına (tutulan yer) hayvan figürleri
yapılıyor, motif olarak; at başı, at ayağı, balık, güvercin ve yılan
bunlardan bazılarıdır. Bastonun sapının hammaddesinin manda boyunuzu
olanı da var.
Ülkemizde en ünlü bastonlar (Zonguldak) Devrek bastonu ve (Siirt)
Ahlat bastonudur. Devrek bastonu uluslararası düzeydedir. Her yıl
Devrekte Baston Festivali yapılmaktadır. Ülkemizdeki neredeyse her
konuda yapılan festivallerin, konusunu (nesnenin ait olduğu anlam
dünyası) aslından uzaklaştırarak turistik (yapay) hale getirmesi
açısından hiçbirini sevmiyor gereksiz görüyorum. Fakat unutulmaya yüz
tutmuş bir el sanatının geleceği açısından yapılan festivali hoş görüyle
karşılamanın gerektiğini düşünüyorum.
Baston çok yönlü bir gereçtir; sadece ihtiyaç olduğunda kullanılmıyor estetik bir aksesuar olarak da kullanılabiliyor.
Her insan çocukluğundan hatırlar; dedesinin bir bastonu vardır. Benim
çocukluk imgelemimde baston büyülü bir ev gerecidir. Dedemin bastonları
evin en mutena köşesinde asılı dururdu. Bu sütunda daha önceden
hayatının kısa bir özetini aktardığım, 2000 yılının Mayıs ayında 126
(yüz yirmi altı) yaşında dâr-ı bekaya irtihal eden Hafız Hoca (dedem
imamdı) dedemin dişbudak, kızılcık ve cevizden yapılmış üç çeşit bastonu
vardı. Dişbudak ağacından olanın sapı yatay düz, kızılcık ağacından
olanınki çengel gibi eğri ve cevizden olanınki de çembere benzer
biçimdeydi. Dedem onca yaşına rağmen beli bükük değildi. Öldüğü yıl
biraz kamburlaşmıştı. Yaşlılığın verdiği dermansızlık nedeniyle baston
kullanırdı. Gerçi bastonu biraz artistlik için kullandığı da olmuş
yüzlü yaşlarında; beşinci ninemle evlenebilmek için. Dedem güncel
yaşantısında günün önemine ve havanın durumuna göre üç bastonundan
birini eline alırdı. Bu seçmecideki sıra dışı duyguyu cumhuriyet
çocuklarının anlaması biraz zor olsa gerek. Bir Osmanlı insanının
adabındaki incelik günlük yaşantıdaki ayrıntıların önemsiz kesitini
tutan gerece bile yansıyordu. Böylece baston bir ihtiyaç olmasının
yanında estetik bir aksesuar olarak da kullanılıyordu.
Bastonun her ne kadar çıkış gerekçesi Batılılaşma olsa da ülkemizde
önemli ve gerekli bir el sanatı olarak güncelliğini ve önemini
korumaktadır. Türkiye tam anlamıyla Batılılaşmasa da; bastonun kendi
kültürümüzün bir parçası haline getirilmesinde gecikilmemiştir. Bir
bakıma, iyi de olmuştur.
Toplum hayatımızdaki sosyal gerçekliklere bir damla ışık tutan
nesnelerin anlam dünyasını görmek, geleceğe bakışımızın sağlığı
açısından önemlidir.
Kültür ve Turizm Bakanlığından bu güzel eserlere el sanatları
kategorisinde değerlendirilebilecek tespih, ekmek tahtası (üzerinde
yufka açılan) ve tarhana çiğini (üzerine tarhana serilen) de eklemesini
bekliyoruz.