Başkasının Gözü

Abone Ol

Elimizi nereye atsak orası kuruyor. İnsan umut etmeye başladığında öyle bir güzellik doğuyor ki… Birdenbire etraf masmavi… Birdenbire etraf yemyeşil... Yalçın yamaçlarda çayırlar çıkmaya başlıyor; bahar dağlarında kuzular oynaşıyor. Çocuklar ıslık çalarak güneşe göz kırpıyor. İnsan umut etmeye başladığında dünyanın bütün güzellikleri gelip etrafında pervane oluyor. Öyle bir güzellik ki bütün sevinçler kendi ayaklarıyla çıkagelip ben buradayım hey beni unutma deyip gözünün önünde halaya duruyor. İnsan umut etmeye başladığında birdenbire her şeyin olumlu tarafını düşünmeye başlıyor. O kadar olumlu ki insan kendi kendini tutmasa insanların melek olduğuna inanacak; her insanın bu dünyadan değil de gökten zembille geldiğine ve gelirken bulutlarda bir güzel arındığına adeta akıl ve ruhunun doruklardaki kar kadar saf ve beyaz olduğuna hükmedip saygı duruşuna geçecek. İnsan umut etmeye başladığında ilk önce bir güzel türkü tutturuyor ki o güne kadar öyle kalbinin derinliklerinden gelen ve aynı zamanda neşeden şıkır şıkır olan bir türkü söylememiştir. İnsan umut etmeye başladığında kendi kendine, sözleri aklına gelmese dahi, bir türkünün müziğini diliyle yaparak mırıldanmaya başlıyor:

“Yavaş yavaş ilerlerken kaplani

Benim ile yola çıkanlar hani

Geri dönsem taşa tutarlar beni

Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam”

Elimizi nereye atsak orası kuruyor. Değer verdiğimiz insanların bize hiçbir şekilde ve surette değer vermediğini gördüğümüzde başkasının gözünün kendine göre ne kadar kıymetli olduğunu anlayıp dünyanın kaç bucak olduğunu görüyoruz. Öyle deniyor ya sana dünyanın kaç bucak olduğunu gösteririm; evet gösterirsin ben o dünya dediğin yerin kaç bucak olduğunu çok saydım ve çok iyi biliyorum. Çok saydım. Durup durup sayardım. İşim gücüm olmadığında çok sayardım. Bana dünyanın kaç bucak olduğunu belki binbeşyüz kere gösterdiler, ben de gördüm. İşim yoktu gördüm. İşimi gücümü bıraktım gördüm. Hani denir ya dostlar sağ olsun. Öyle. Kimi gördün Dünyayı gördüm. Ne yapıyor dünya Yerinde sayıyor. Kaça gelmiş olabilir Valla şimdi birader sana göre hangi sayıyı söylesek boş, sana göre bir işimiz yok ama sen yarın gelsen de hani belki şöyle hık mık ne yapsak bir çay içelim be, şöyle demli iki çay söylesek, çaycımız da yerinde yok, ne yapsak ama fakat efendime söyleyeyim ondan sonracıma… Sana biz haber vereceğiz… Tak, tak tak takırrr…

Kaç kişisiniz abi siz, biz mi, biz çok kişiyiz, çoktan kişiyiz, çoktan kişilikliyiz. Çoktan kişilik Toplumun yarıdan fazlası çoktan kişilikli. Çoktan kişilikliler çoktan haberli. Haber vereceğiz. Haber Öğle haberleri mi, akşam ana haber bülteni mi Haberlerimiz size göre değil sayın seyirciler. Biz size bir ara size göre de haberler vereceğiz. Siz şimdi bizi izlemeyin. Biz size bir ara döneceğiz. Döne dön dö… Mösyö burada mı oturuyor baylar bayanlar. Rüzgâr kahır tadında, hava nemli, yön fırtına. Ama az sonra biraz sonra. Umut topallaya topallaya çekip gitmiştir umutsuzluğa.

Elimizi nereye atsak orası kuruyor. Başkasının gözü dediğimiz olay sesimizin üzerinde. Sesimiz biraz çıktığında tırpan iniyor anında. Yok öyle sen benden habersiz bu kadar saygın olamazsın. Neden peki, ne zararı var sana Bizim gibi düşüneceksin, bizim gibi yaşayacaksın, bizim fikrimizden dışarı çıkmayacaksın, çıkarsan da haberimiz olsun, bizi eleştirmeyeceksin, susacaksın, biz her naneyi yeriz ama sen bunları diline dolama, gözünü kapa, ağzını kapa konuşma, bildiğin kelimeleri unut, bilmediklerini hiç öğrenme, biz ne nane yaparsak yapalım hep alkışla, ellerin patlayıncaya kadar alkışla, kendine ait düşüncen olmasın, sana ne kalıp verdiysek onun gibi ona göre düşün, biz senin adına bütün kararları veririz, biz öyle temiziz ki o kadar olur, biz çok iyiyiz başkası çok kötü, biz çok temiziz başkası kirli… Adalet bayım adaletini görmedik ki… Adil olduğun bir yer söyle, oraya tarih düşelim, ama yok, yok işte. Adalet insanlığın temelidir. Bunu bir düşün istersen. Sen düşünene kadar biz biraz daha, hatta epey bir zaman daha acı çekmeye devam edeceğiz. Acılar insanı yontar yontar yepyeni bir insan yaratır haritada. Hiç görülmeyecek bir haritadır o, umuttan umutsuzluğa kadar. İnsan umut ettiğinde nasıl kanatlanıyorsa o umut sönmeye durduğunda da o kadar kanatları kırılıyor. Şiddete şiddetle cevap! Üzerinde hakkımız olmayan bir umudu sanki bizimmiş gibi sahiplenince hayal kırıklığının ucu bucağı görünmez oluyor. Bazı insanlara biz ne kadar değer verdiysek o insanlar da bize o kadar değer vermemişlerdir. İki çay içtiğimiz, saygımızdan sigaramızı dahi yanında içmediğimiz insanlar aslında bizi hiçbir zaman dikkate almadılar ama biz onların bizi insan yerine koyduğuna maalesef saf bir şekilde inandık. Zannettik ki insan birbirine değer verirken manevi olanı ölçü alır oysa fena şekilde yanıldığımızı yıllar sonra öğrendik. Bizim gördüğümüz gözle bize bakan gözün gördüğü arasında temel temele zıtlıklar var olmuş olduğunu yıllar sonra bilmek insanı kederlendiriyor. Keder insana iyi gelir, gelir gelir… İnsan kendini övmemeli diyor, ama kendini övmeye başladığımızda ise öyle hoşuna gidiyor ki… Kendini övenleri öyle seviyor ki… Ne demek bu, şu; kendini övme beni öv! Bu durumdan övgü kelimesi bile utanıyor.

Ne çektiysek utandığımızdan çektik!