Başkanlık sistemi mi gelir dağılımındaki dengesizlik mi önemli?

Abone Ol

GELİR dağılımındaki dengesizlik sebebiyle giderek

toplumda zenginler daha zenginleşirken fakirler hızlı bir şekilde açlık

sınırının altına düşüyor. Emeklilerin büyük bölümünün aylığı 1 Ocak 2016 da

yürürlüğe girecek bin 300 liralık asgari ücretin altında kalacağı düşünülürse

gelir dağılımdaki dengesizliğin boyutlarını göstermeye yetecektir. Hatta, pek

çok emekli hükümet programında yer alan Ocak ayından itibaren emeklilerin

aylıklarına seyyanen 100 lira zam yapılacağı vaadine rağmen pek çok emeklinin

ücreti asgari ücret civarında kalacak. Kısacası ülkemizin en önemli sorunu

gelir dağılımındaki dengesizlik olmaya devam ediyor olacak. Bunun için de seçim

meydanlarında iktidar partisi sözcülerinin verdiği sözler hükümet programında

yerini almış durumda. Kısacası hükümet de insanımızın yaşadığı ekonomik

sıkıntının farkında. Ancak, bu sıkıntının giderilmesi için köklü bir adım

atmaya yanaşmadığı da ortada. Bu noktada Cumhurbaşkanı nın halk tarafından

seçilmesi ile birlikte başkanlık sistemine fiilen geçilmiş olmasına rağmen

iktidar partisi hükümet programında yine anayasa değişikliği ile başkanlık

sistemine geçilmesine öncelik vermiş görünmüyor.

Başkanlık sistemine geçilmesi için gerekli yeni anayasa

hazırlanmasının gündeme gelmesi ile siyasetin sertleşeceğini tahmin etmemek

mümkün değil. Böyle olunca da ülkenin iç ve dış kaynaklı bunca sıkıntısı

olmasına rağmen ısrarlı bir şekilde başkanlık sisteminin gündeme taşınması

ister istemez akla, ülkenin iç ve dış sorunlarını gereksiz tartışmalar arasında

toplumun dikkatinden kaçırmaya yönelik bir taktik gibi görünüyor.

Çünkü tek parti iktidarlarında halk tarafından seçilmiş

bir Cumhurbaşkanı nın başkanların sahip olduğu yetkilere sahip olduğunu

söylemek abartı olmaz diye düşünüyorum. Böyle olunca da başkanlık sistemi tartışmaları

ile enerjinin harcanması yerine zenginliğin eşit paylaşılmasını sağlayacak

adımların atılması, gerekli düzenlemelerin yapılması gerekir. Sermaye

sahiplerinin biraz olsun fedakârlık yapmalarını sağlayacak çalışmalara ihtiyaç

var. Ülkemizde vicdan sahibi ve ekonomiden anlayan herkesin zenginliğin eşit

paylaşılmadığı hususunda görüş belirttiği düşünülürse bu tespitlerin laftan

ibaret kalmaması, öncelikli konu olması gerekiyor.

Bu arada ülkemize sığınmış 2 milyonu aşkın mültecinin

durumu ve ülkemize getirdiği maliyet ister istemez yeni sorunları gündeme

getiriyor. Diğer ülkelerin ve uluslararası örgütlerin kayıtsızlığı artık

göstermiştir ki, Türkiye deki mültecilerin giderlerine katkı sağlamak

söyleminin laftan öte geçmediği/geçmeyeceği de düşünüldüğünde gelecekte

ekonomimiz daha da zorlanacaktır. Şimdiye kadar devlet ve insanımız el birliği

ile ülkemize sığınmış olan insanların yardımına koşmaya çalıştı. Ancak, bir

yandan PKK terör örgütü ile öbür yandan Irak ve Suriye de yaşanan çatışmaların

ülkemiz ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri birleşince insanımızın hayat

şartları giderek ağırlaşıyor. Bu bakımdan devlet-millet el ele vererek

ekonominin düze çıkması öncelikli konu olmalı. Bunun başarılması da gerilimi

artırmaktan değil, barıştan geçiyor. Bu gerçek ortada dururken ısıtılıp

ısıtılıp başkanlık sisteminin siyaset sahnesine sürülmesi artık topluma heyecan

vermiyor, aksine rahatsız ediyor.