Barış Harekâtı’nın 44. yılında sahabe diyarı Kıbrıs

Abone Ol

20 Temmuz 1974 yılında dönemin Başbakan yardımcısı Necmeddin Erbakan’ın ısrarları sonucu ABD’nin 6. Filo ile saldırma tehditlerine aldırış edilmeden, adeta tüm dünyaya kafa tutularak Kıbrıs’a çıkarma yapılmış ve Kıbrıs’ın yaklaşık üçte biri Rum işgalinden kurtarılmıştır. Bu zaferle tarihin derinliklerinden gelen Hilal -haç kavgasında aradan geçen uzun asırlardan sonra ilk kez Ehli Salib’den bir İslam toprağı kurtarılmıştır. İslam dünyası bu savaşı bizden daha fazla dikkatle izlemiş, gözü kulağı buradan gelecek haberlere kilitlenmiştir. Hatta dönemin Libya Lideri Muammer Kaddafi Türkiye’ye gönderdiği askeri yardımlara hava alanında bizzat sırtıyla yük taşıyarak iştirak etmiştir.

Türkiye’nin zaferi duyulur duyulmaz İslam dünyası Fas’tan Endonezya’ya kadar adeta bayram yapmış, insanlar gece mescitlere koşarak sabahlara kadar şükür namazı kılmışlardır.

Kıbrıs, ilk kez Allah Resulünün adil halifelerinin üçüncüsü Hz. Osman (r.a.)’ın döneminde ve Hz. Muaviye’nin Şam valiliği esnasında fethedilmiştir. Aslında Hz. Muaviye ilk kez Hz. Ömer (r.a.)’ın hilafeti döneminde yine Şam valisi iken Kıbrıs’a bir sefer düzenlemek istemiş ama halifeden izin alamadığı için bu gerçekleşmemişti.

Kıbrıs’ın fethi hususunda Hz. Ömer (r.a.)’ı ikna edemeyen Suriye Valisi Hz. Muâviye, onun vefatından sonra Hz. Osman (r.a.)’dan aldığı izinle 28. Hicri yılda (m: 648-649) Kıbrıs’a bir sefer düzenleyerek adayı barış yoluyla vergiye bağladı. Ancak daha sonra Kıbrıs idarecilerinin vergi ödememelerini durdurmaları sebebiyle hicretin 33. Yılında (m: 653-654) yılında 500 gemilik donanmayla ikinci Kıbrıs seferi gerçekleştirildi ve savaş yoluyla fethedilen adaya 12.000 asker yerleştirildi. Böylece Kıbrıs İslam beldesi oldu ve Daru’l-Harb’den Daru’l-İslam’a dönüştü.

Görüldüğü üzere Kıbrıs çok erken vakitte Resülullah (s.a.v.) Efendimizin ahirete irtihallerinin 22. Yılında fethedilmiştir. Bu tarih Sahabe devrini göstermektedir. Bu devirde Aşer-i Mübeşşere’nin dahi yalnız üç tanesi ahirete irtihal etmişti. Sahabeler de nerede bir savaş varsa oraya koşan, hayır işlemeye asla doymayan bir anlayışa sahiplerdi. Bunun için Kıbrıs’a sefer yapılacağı haberi duyulur duyulmaz sahabeler bu deniz savaşına katılabilmek için koşup isimlerini yazdırmışlardır. Ayrıca tıpkı İstanbul’u fethedecek komutan ve askerlere yapılan Nebevi övgünün bir benzeri de bu deniz savaşına katılacak askerler için yapılmıştır. Bundan dolayı da Ashab-ı Kiram özellikle bu sefere katılmak için büyük rağbet göstermiştir. Nitekim 86 yaşında bir ihtiyar kadın olan Ümmü Haram binti Milhan (r.anha) da kocası Ubade b. Sabit (r.a.) ile birlikte bu savaşa katılmıştır.

Ümmü Haram (r.anha)’nın Allah Resulü ile tam olarak tesbit edilemeyen bir akrabalık bağı vardı ve genellikle bu akrabalık ilişkisi süt halası şeklinde ifade edilmektedir. Bunun için Allah Resulü onun evine zaman zaman gider yemek yer, başını yıkar ve öğle uykusuna yatardı. Yine bir gün Ümmü Haram (r.a.)’ın evinde uyumuş ve uykudan tebessüm ederek uyanmışlardı. Efendimizin tebessüm ederek uyandığını gören Ümmü Haram (r.anhâ): “Ya Rasûlallah! Anam-babam sana fedâ olsun. Niçin gülüyorsunuz?” diye sordu. Efendimiz de: “Ey Ümmü Haram! Ümmetimden bir kısmının gemilere binip kâfirlerle savaşmaya gittiğini gördüm.” buyurdu.

Ümmü Haram (r.anhâ) fırsatı kaçırmadı ve: “Ya Resûlallah! Duâ etseniz de ben de onlardan biri olsam” dedi. Allah Resulü (s.a.v.): “Ya Rabbi! Bunu da onlardan eyle” diye duâ etti. Sonra yeniden istirahat etmek üzere sağ yanına doğru uzandı. Fazla bir zaman geçmemişti ki, Efendimiz yine tebessüm ederek kalktı. Ümmü Haram (r.anhâ) yine gülümsemesinin sebebini sordu. Efendimiz: “Bu defa da ümmetimden bir kısmının padişahların tahtlarına kuruldukları gibi debdebeli bir halde gazâya

gittiklerini gördüm.” dedi. Ümmü Haram (r.anhâ) kendisinin de onlardan olması için tekrar dua istedi. Ama Resûlallah (s.a.v.) Efendimiz ona: “Sen öncekilerdensin” buyurdu.

Allah Resulü’nün haber verdiği bu olay bir mucize olarak Hz. Osman (r.a.)’ın halifelik döneminde gerçekleşti. Bu Müslümanların ilk deniz seferiydi ve Kıbrıs üzerine yapılıyordu. Ümmü Haram (r.anhâ)’da bu sefere katıldığında 86 yaşlarına girmişti. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra donanma Kıbrıs’a ulaştı. Rumlara barış yoluyla adayı teslim etmeleri teklif edildi. Ancak Rumlar buna yanaşmadılar. Bunun üzerine İslam ordusu şiddetli bir hücumla Rum donanmasını mağlup ederek karaya çıktı.

Ümmü Haram (r.anhâ)’da yaşlı olmasına rağmen askerlerle beraber Kıbrıs içlerine doğru ilerledi ve Larnaka yakınlarında ruhunu teslim etti. Böylece Kıbrıs Hicretin 28. yılında fethedildi. Ümmü Haram (r.anhâ) da bu fethin sembolü oldu. Ümmü Haram (r. Anha)’nın Larnaka şehrinin Tuz gölü kıyısında bulunan kabri üzerine 1570 yılında bir türbe yapıldı. Bu türbe bu günde “Hala Sultan” adıyla anılmakta ve ziyaret edilmektedir.

Burası maalesef halen Rum işgali altındadır. Kenan Evren’in de hatıralarında bahsettiği gibi 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın asıl mimarı olan dönemin başbakan yardımcısı merhum Necmeddin Erbakan adanın tamamının alınmasını istemiş ve hele hele Hala Sultan Türbesi’ne varılmadan asla durulmamasını emretmiştir. Ancak devrin başbakanı Ecevit’in korkaklığı ve batıyı gözünde büyütmesi nedeniyle Mehmetçikler buraya varmadan ateşkes antlaşması imzalanmış ve aslında Kıbrıs’ın tamamını elde etme imkânı varken bu fırsat kaçırılmıştır.

Şimdilerde maalesef fuhuş ve kumarhane merkezi haline getirilen Kıbrıs aslında bir sahabe diyarıdır. Biz, Kıbrıs’ı sahabe neslinin bize emanet ettiği bir İslam yurdu olarak biliyor, takriben 3,500 civarında sahabenin metfun olduğu bu şehitler diyarının tekrar eski hüviyetine kavuşmasını hararetle bekliyoruz.

Kıbrıs, tarih boyunca cihada çıkan İslam ordularına bir sığınak olduğu gibi yerin üstünde yaşayanların bunca çirkefliklerine rağmen inşallah yerin altındakiler hürmetine eski günlerine dönecek, Kudüs ve Filistin’i işgal etmiş olan korsan Siyonist devlete karşı verilecek nihai savaşta tarihi misyonunu üstlenecektir. Rabbim inşallah bu günleri bizim neslimize gösterecektir.