Barbarlaşmak!

Abone Ol

`90 lı yıllarda ve 2000 lerin başında sıklıkla ekonomik

krizlere yakalanan Türkiye, benzer krizleri yaşayan Güney Amerika ülkeleri gibi

sosyal patlamalar yaşamamakla övündü durdu. Misal Arjantin deki krizin

ardından bankalara saldıran, marketleri yağmalayan kitleler gösterilirken

sürekli olarak sosyal patlama dan dem vuruldu ve satır aralarında Türkiye de

de böylesi krizle yaşandığı halde aile yapısı, inanç değerleri vs gibi

nedenlerle bunun sokaklardaki taşkınlıklara, şiddete varan tepkilere evrilmediği

gururla anlatıldı.

Bu manada sosyal patlamalar yaşanmadı Türkiye de,

doğru. Türk toplumu bu denli bir tepki gösterme, devlete karşı gelme gibisinden

bir tavra alışık olmadığından ve gerçekten de inanca ve kültüre dair değerlerin

de etkisiyle böylesi bir tepki yoluna gitmedi. Burada, açıyı genişleterek

söylersek, aslında tepki yoluna gitmedi. Halbuki organize ve şiddete

meyletmeyen tepkilerin, toplumların hem tavrını, düşüncesini idarecilere

bildirme vasıtası, hem de toplumun biriken kötü enerjisini boşaltma aracı

olduğunu da unutmamak gerek.

Bankalara saldırma, marketleri, mağazaları yağmalama

türünden sosyal patlama yaşanmayan Türkiye, aslında için için kaynıyor.

Toplumsal hadiselerin ve dahi suçların giderek değiştiği ve vahşileştiği bir

iklime sürükleniyor. Evet, topluca bir cinnet hali yaşanmıyor belki ama

bireysel bazda bakılınca patlama nın vahameti ayan beyan görülüyor.

Toplumun içine sokulduğu siyasi ve ekonomik düzen, yani

neoliberal politikalar kabı, bu toplumun, insanların değerlerini, öteden beri

gelen alışkanlıklarını, inançlarını da yozlaştırdı, yozlaştırıyor da.

Fedakarlığı, aza kanaat etmeyi, mütevaziliği, saygıyı, hürmeti bilen ve

uygulayan bir toplum çok gerilerde kalmış durumda. Benmerkezcilik,

köşedönmecilik, patavatsızlık, cehalet, hoyratlık, samimiyetsizlik, saygısızlık

gayet genelgeçer hükümler haline gelirken, başkasının hakkını gasbetmek, kul

hakkı yemek, ah almak da sıradanlaşıyor. Bunlar bireysel manada

kanıksandığından olsa gerek, toplumsal olarak sosyal patlama yaşamadığımız

yanılgısına saplanıp kalmış durumdayız.

Gazetelerin 3. sayfalarına ve televizyon haberlerine kısa

bir bakış atmak bile bu içten içe gelen canavarı görmeye yeter aslında. Vahşice

işlenen cinayetler, akıl almaz rezillikler, ahlaksızlıklar, aklın almayacağı,

insafın ve vicdanın kaldıramayacağı suçlar, kadın cinayetleri, el kadar

bebelere, çocuklara karşı işlenen tecavüzler, cinayetler vs bir şeylerin feci

şekilde yanlış gittiğini gösteriyor. Ortada kesinlikle çok büyük bir sorun var

ve bunu Türkiye de sosyal patlama yok diye geçiştirmenin de imkanı yok.

Son yıllarda ciddi manada hızlanan bu toplumsal yozlaşma

ve çürüme, insanları barbarlığa doğru itiyor. Bu çürümenin, bu barbarlaşmanın

nedenlerini sosyologlar araştıracaklardır muhakkak. Bir toplum göz göre göre

canavarlaşıyor, göz göre göre cahiliye dönemine doğru sürükleniyor. Bunun

birçok sebebi vardır, akla gelenler dizilerle pompalanan gayri ahlaki ve gayri

insani rezaletler, ahlaksızlıklar, televizyon programlarındaki seviyesizlikler,

siyasetin inanılmaz derecede hoyrat, sorumsuz, kavgacı ve düşmanlık tohumları

saçan dili, her türden kutsal değerin bile her türlü istismara alet edilmesi ve

insanlar nazarında içlerinin boşaltılması gibileri sayılabilir.

Muhafazakarlaştığı söylenen bir toplumun böylesi bir

uçuruma, böylesi bir barbarlaşmaya gitmesine de kafa yormak gerekiyor. Sözümona

dindarlaştığı söylenen kitlelerin aslında din komasına girdiği, dindarlıktan

kopup dinciliğe (yani dini istismara) yöneldiğini de belirtmek gerek. Ali

Bulaç ın Canavar adlı yazısının sonundaki tespiti durumu açıklar gibi:

Pekiyi, hem Tanrı yı ve dini ritüellere ve sembollere hapsedeceksin, hem

sekülerleşip her şeyi mübah göreceksin! Her şeyi mübah görmeye başlayan kafa,

dindarlaşma değil dinin de (yani kutsalların) bir istismar aracına dönüşmesine

yol açıyor.

Güney Amerika da halk sokaklara dökülüp yağma peşinde

koşarken, Türkiye de sosyal patlama olmamasının önündeki en büyük engel olan

inanç, bugün şekli bir noktaya getirildiği içindir ki, toplum da canavarlaşıyor,

barbarlaşıyor, bilincini yitirip ne yaptığının bile farkında olmayan barbarlara

dönüşmeye başlıyor. El kadar bebeyi öldüren adamlar, gelinen noktanın bir

meyvesi!