Geçen hafta banka genel müdürlerinin konuşmalarını izledim
televizyonda. 2013e yönelik tahminlerini açıklarken oldukça iyimser
davranan banka genel müdürleri, canlı yayınlanan toplantıya katılan
yöneticileri veya işadamlarını çok da ikna edemediler. Bazı işadamı
katılımcıların kendilerinin zor durumda olduğundan bahisle sordukları
"nasıl bu kadar iyimsersiniz " gibi sorulara ise cevap veremediler.
Bu arada, her sene kârlarına kâr ekleyen bankaların kredi kartlarını
sorun olarak görmediklerini öğrenmek de hayli ilginç oldu. Aksini
söyleseler şaşırtıcı olurdu zaten. Kazançlarının önemli bir bölümünü
kredi ve kredi kartlarından elde eden (hele ki zamanında ödenmezse
tadından yenmez) bankalar, elbette ki borçlu sayısındaki dikkate değer
artışı bir sorun olarak görmediler.
Bir taraftan her önüne gelene kredi ve kredi kartı vermeye çalışan
bankaların genel müdürlerinin, öte yandan ise Türkiyenin önelmiş
yapısal sorunlarından birisi olan tasarruf oranının düşüklüğünden
yakınmaları ise tam bir tezat oluşturdu. Bir yandan haramca yapmayı,
tüketmeyi teşvik etmek ve bundan nemalanmak, öbür yandan da "insanlar
tasarruf etmiyorlar, kredi/mevduat oranımız çok yüksek" diye serzenişte
bulunmak çok samimi gelmedi açıkçası.
Bu arada, ekonomide "yumuşak iniş"in başarıyla gerçekleştirildiğini
savunabilenler, herhalde son açıklanan OVPde revize edilmiş büyüme
tahminleriyle titreyip kendilerine gelirler. 2012 için yüzde 4 öngörülen
büyümenin yüzde 3.2ye revize edilmesi, aslında 2013 için "her şey çok
güzel olacak" diye düşünen bankaları da yeniden düşünmeye sevk etmeli.
Öte taraftan, enflasyon hedefinin yüzde 5.2den yüzde 7.4e
güncellenmesi de bir diğer sorunlu nokta olarak görülmeli tabii. Yüzde
40lık bir sapma söz konusu, ki bu şartlarda hedeflerin tutarlılığı da
tamamen şüpheli durumda demektir.
Ekonomideki yavaşlamanın "sert iniş"ten "çakılma"ya doğru evrimle
ihtimali, hükümetin içerisinde bile görüş ayrılıklarına sebep olup
"balatalardan koku geliyor" gibi tartışmalara yol açıyor. Küresel krizde
ikinci dip beklentisinin giderek güçlendiği bir atmosferde banka genel
müdürlerinin nasıl olup da 2013ün iyi bir yıl olacağı öngörüsünde
bulunmaları oldukça tartışmalı. Cari açığı geçici bir tedbirle azaltmak
uğruna ekonomiyi durma noktasına getiren tedbirler, iç talebi eksiye
düşürdü ve ihracatın katkısı olmasa bugün Türkiye için bir resesyon
ihtimali gündemde olacaktı, ki bu ihtimal geçmiş de değil. Ancak
bankaların gündemiyle Türkiyenin gündemi farklı ve Türk halkı
fakirleşirken, borç batağına saplanırken onlar devamlı surette
kazanıyorlar. Değerlendirme farklılığının temel sebebi bu olsa gerek.
Bu arada, açıklanan OVPdeki bütçe açığı rakamları nedense gözlerden
kaçtı. Bu sene 33 milyar lira olarak revize edilen bütçe açığı hedefi,
önümüzdeki 3 sene boyunca da 33-35 milyar lira aralığında öngörülüyor.
Ki, öngörülerin ne kadar tuttuğu bu sene 21 milyar lira öngörülen bütçe
açığının yüzde 60 saparak 33 milyar lira olarak revize edilmesi
örneğinde açıkça görülüyor.
Unutmadan eklemek gerek. "Enerji hariç cari açık rakamı başa baş
geliyor" gibi bir açıklama yapıldı. Böyle bir açıklama resmen insanlarla
dalga geçmek gibi bir şey aslında. Harcadığınız ve dahi harcamaya
mecbur olduğunuz en temel girdilerden birinden sanki harcanmasa da olur
tarzında bahsetmek ve "onu çıkartınca durum iyi" gibi bir yorum yapmak,
dikkatleri ekonomideki kötü gidişattan başka taraflara çekmeye yönelik
gibi geliyor. Bugüne kadar çizilen sahte pembe tablolarda bunu
yaşamıştık zaten.
Velhasıl-ı kelam, bankalar ve hükümet önümüzdeki seneden umutluysa
ciddi sarsıntılara kendimizi hazırlamaya şimdiden başlayalım demektir.