Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, ülkenin en gözde, stratejik ve hayati ehemmiyete sahip sektörlerinde bulunan kamu kuruluşlarımızla ilgili ne diyordu: "Babalar gibi satarız" Babalar gibi sattılar Türkiye nin yokluk yıllarında binbir cefa ve meşakketle kurulan, insanların sırtından kesilen vergilerle varedilen, enerji piyasasının tek hakim kuruluşu niteliğindeki Tüpraş, dünyanın enerji devi Shell ve Koç ortaklığına "Babalar gibi satıldı"
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı nın canlı yayında yaptığı ihaleyi merak içinde izlerken, bir yandan da televizyon ekranlarında "Bu işte bir terslik var Türkiye, elinde bulunan verimli ve karlı kuruluşlarını elden çıkarmamalı Tüpraş gibi bir kurum, milyonlarca dolarlık yatırım yapılarak her geçen sene cirosu katlanan bir müessese, üç otuz paraya yok pahasına birilerine hediye edilmemeli" şeklinde yorumlar duymayı bekliyorduk Nerde Menfaatleri dolayısıyla hükümetin yaptığı her işi ayyuka çıkaran, en basit açılışları bile memleketi kurtaran yatırım gibi takdim eden yalaka medyamızda Tüpraş ihalesi için yorum yapanların hepsi de söz birliği etmişçesine, "İhalenin çok temiz geçtiğini Tüpraş ın değerinin üzerinde bir fiyata satıldığını" anlatıyorlardı.
Dünyanın her bölgesinde petrol ve enerji yatırımları bulunan Shell, ülkemizin en değerli kuruluşuna 4 milyar dolar verecek, biz de bu satış için göbek atacağız Öncelikle şunu vurgulayalım Tamamen sömürge zihniyetinden beslenen, üçüncü dünya ülkelerinde yaptığı yatırımlarla genişleme stratejilerini büyüten Shell gibi kuruluşlar için söylenecek tek söz vardır Emperyalizmin sömürü ayağı olan bu firmalar, "Sağmayacakları ineğe ot bile atmazlar" Shell in ihale ortağı görünen Koç firmasının, nasıl büyüdüğünü, hangi sektörlerde olumsuz şartlar olgunlaştırılarak dev yapıldığını anlatmaya gerek bile yok.
1985 li yıllarda Turgut Özal tarafından hayatımıza sokulan özelleştirme kavramı, bugün ülkenin en değerli kurumlarının kelepir fiyatlara yabancı menşeli firmalara satıldığı hazin bir sürece dönüştü. Özelleştirme kavramına meşruiyet kılıfı giydirmeye çalışanlar, o tarihlerde, "Devlet, sadece yönetmek için vardır Devlet, iplik fabrikası çalıştırmaz Devlet, tavuk çiftliği işletmez... Devlet, balık konservesi yapmaz Devlet, fanila dikmez" gibi gerekçeler ortaya koymaktaydılar. Bir çok kamu kuruluşu, her gelen iktidarın çiftliği olmuş, personelleri şişirilmiş, iş üretemez konuma düşürülmüştü. Özelleştirme taraftarları, devletin sırtında bir kambur olan bu kurumların daha verimli işletilmesi için özel sektöre devredilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Ali Baba nın Çiftliğine dönüşmüş, bankamatik memurların ve işçilerin kadrolarına doluştuğu, karlılığın ve verimliliğin unutulduğu bu tür kurumların daha dinamik bir yapıya kavuşturulması için özelleştirme bir çare olabilirdi.
Oysa, gelinen noktada, devletin sırtında kambur olan kurumlar değil, stratejik önemi olan, kârlı, verimli, altın yumurtlayan tavuk kimliğindeki kuruluşlar, önceki gün olduğu gibi haraç mezat satılığa çıkarıldı. Devlet elbette fanila dikmez... Devlet elbette konserve yapmaz... Ama, istikbal kaygısı olan bir devlet, ülkenin olmazsa olmaz sektörlerinden olan enerji piyasasına hakim tek kuruluşunu, milyarlarca dolar kar ederken, memlekete takır takır katma değer üretirken, her yıl yatırımlarıyla büyürken, babalar gibi satılığa çıkarmaz Çıkarırsa ne olur Yarın birgün, Tüpraş tan iç piyasaya benzin verilmezse, işte o zaman anamız ağlar