Avrupa’daki gençlerin sesine kulak verin: yoksa yarın çok geç olabilir!

Abone Ol

Bedelli askerlik sadece bir ücret meselesi değil; vatanla bağ kurma, aidiyeti güçlendirme ve gençleri kaybetmeme meselesidir. Çifte vatandaşlık önündeki engeller kaldırılmadan, bu kuşak bizden sessizce uzaklaşacak.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı grup konuşmasında önemli bir meseleye daha dikkat çekmişti. Gelin birlikte inceleyelim: Konu, çifte vatandaşlığın önünü açacak stratejik bir adım olarak bedelli askerlik meselesiydi.
Görmediğimiz, dinlemediğimiz, anlamadığımız gençler… bir gün bizi de unutabilirler.

Avrupa’daki Türk medyasının tamamı, siyasi görüş farkı gözetmeksizin konunun ciddiyetini kavramış durumda ve manşetlerine şu çağrıyı taşıyor: ‘Artık şu bedelli askerlik konusunu çözün!’ Yazımda bu çağrıyı destekleyen örnek yayınlara ve belgelere de yer veriyorum.

Avrupa’da yaşayan yüz binlerce gencimiz bu çağrıyı yapıyor. Bu sadece bir ücret indirimi talebi değil; bu bir bağ kurma, gönül alma ve aidiyet duygusunu güçlendirme çağrısıdır. Ama hâlâ kulağını tıkayanlar, gençleri yargılayanlar, bu çağrıyı hafife alanlar var.

Almanya vatandaşı gençlerimizin Türkiye’de askerlik yapması yasal olarak zaten mümkün değil.
Yani mesele bir tercih değil, fiilen imkânsız bir yükümlülük. Bu yüzden gurbetçiler için bedelli askerlik bir seçenek değil; şartların dayattığı bir zorunluluktur. Bu nedenle, Türkiye’deki bedelli askerlikle kıyaslamak da doğru değildir. Türkiye’de bedelli askerlik, parası olan için bir tercihken; yurtdışındaki gençlerimiz için bir tercih değil, mecburiyettir.

Burada hamasetten çok, aidiyetin korunmasına yönelik stratejik bir çözüm gereklidir.

Ne yazık ki hâlâ bazı çevreler bu gençleri, sanki vatandan uzaklaşmışlar gibi suçlamaya kalkıyor. Sanki bu gençler keyfi bir tercihle Türk kimliğinden vazgeçmiş, sanki vatan sevgisini yitirmişler gibi konuşuluyor.

Oysa yapılması gereken çok net: Bu gençleri dışlamak değil, onlara sahip çıkmaktır.
Devletimiz burada tarihi bir adım atabilir. Çifte vatandaşlık yolunu kolaylaştırmalı, bu gençlerin eline yalnızca bir kimlik değil; bir bağ, bir aidiyet duygusu da verebilmelidir.

Bu sadece sembolik bir yaklaşım değildir. Aynı zamanda şu an elde edilemeyen bir geliri, stratejik bir adımla bedelli askerlik üzerinden savunma sanayimize katkıya dönüştürmek mümkündür. Yani hem gençlerimizin gönlünü kazanacağız, hem ülkemizin güvenliğine güç katacağız. Bu, hem manevi hem maddi anlamda önemli bir kazanımdır.

Unutmayalım: Almanya’da doğup büyüyen bu gençler, iki kimlik arasında sıkışmış durumda. Ne Almanya’da tam anlamıyla kabul görüyorlar, ne de Türkiye’de kendilerini tamamen ait hissedebiliyorlar. Ve bu gençler, gözümüzün önünde sessizce bizden uzaklaşıyor…

Çünkü biz onları anlamaya çalışmak yerine yargılıyor, dinlemek yerine sorguluyor, aidiyet duygularını beslemek yerine kırgınlıklarını büyütüyoruz.
Oysa vatan sevgisi yalnızca bedel ödeyerek değil, gönüllerde kök salarak yeşerir. Eğer bugün o gönüllere ulaşamıyorsak, mesele gençlerde değil; onlara el uzatmayan bizdedir.

Seçim dönemlerinde bedelli askerliği 1000 Euro’ya indirenlere o günlerde ses etmeyenler, şimdi “ahlaki üstünlük” yarışına giriyor.
Geçmişte bu indirime sessiz kalanların, bugün yüksek perdeden konuşması ancak samimiyet testi olarak görülmelidir.

Bu gençlerin gönlü, seçimden seçime hatırlanacak kadar değersiz değildir.
Onlar kuru söylemlerle değil, samimi ve kararlı adımlarla kazanılır.

Unutmayalım: Gençliği kazanmak, geleceği kazanmaktır.
Eğer bu gençleri kaybedersek, belki de bir daha geri dönmeyecekler.
Bu yüzden bugün elimizi uzatmalı, gönüllere dokunmalıyız.
Aidiyet, sadece kimlikle değil; ilgiyle, anlayışla ve sevgiyle inşa edilir.

Ve şimdi kendimize sormamız gereken tek bir soru kaldı:

Bu gençleri kaybetmeye gerçekten değer mi?