Avrupa’da alınan meslek diplomalarına Türkiye’de meslek lisesi denkliği verilmeli

Abone Ol

Almanya’da yıllar süren meslek eğitimini başarıyla tamamlayan Türk gençleri, Türkiye’de hâlâ ortaokul mezunu sayılıyor. Bu adaletsizlik giderilmezse, hem gençlerimizi kaybederiz hem de ülke olarak büyük bir fırsatı kaçırırız.

Almanya’da meslek eğitimi alarak nitelikli iş gücü haline gelen binlerce Türk genci, Türkiye’ye döndüğünde büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşıyor. Zira Almanya’da 360’tan fazla farklı alanda, 2 ila 3,5 yıl süren meslek eğitimlerini başarıyla tamamlayan ve diploma almaya hak kazanan gençlerimiz, Türkiye’de yalnızca “ortaokul mezunu” statüsünde kabul ediliyor. Bu uygulama, gençlerimizin bilgi, birikim ve alın terinin resmi düzeyde tanınmaması anlamına geliyor.

Halbuki Almanya’daki meslek eğitimleri hem içerik hem de süre bakımından Türkiye’deki meslek liseleriyle denk niteliktedir. Eğitim süreci boyunca hem teorik bilgi verilmekte hem de uygulamalı sahada ciddi bir deneyim kazandırılmaktadır. Mezuniyet süreci ise yazılı sınavlar, uygulama değerlendirmeleri ve çeşitli yeterlilik denetimleriyle tamamlanmaktadır. Bu nedenle, Almanya’da alınan bu meslek diplomalarının Türkiye’de meslek lisesi diplomasına denk kabul edilmesi, hem hakkaniyetli bir adım hem de toplumsal fayda açısından zorunludur.

Kaldı ki uzman çevrelerde ve eğitim alanında yapılan değerlendirmelere göre, Almanya’daki meslek eğitimi düzeyi Türkiye’deki birçok 2 yıllık yükseköğretim programıyla benzerlik göstermektedir. Bu nedenle Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu durumu daha kapsamlı biçimde incelemesi, hem eğitim politikamızın güncellenmesi hem de gençlerimizin haklarının teslimi açısından yerinde olacaktır.

Mevcut uygulama, gençlerimizin emeğini ve liyakatini göz ardı etmekte, aynı zamanda onları Türkiye’deki yükseköğrenim hakkından mahrum bırakmaktadır. Sahip oldukları meslek diplomasına rağmen yalnızca ortaokul mezunu statüsü verilen bu gençler, önemli bir engelle karşı karşıya kalmaktadır. Bu mağduriyetin giderilmesi için, Almanya’da meslek eğitimi almış bireylerin Türkiye’de meslek lisesi mezunu olarak kabul edilmesini sağlayacak yasal bir düzenleme yapılmalıdır.

Ayrıca, bu gençlerin Türkiye’de yükseköğrenime başvurabilmeleri için gereken statü ve imkânların sağlanması, hem onların ülkeye olan aidiyetlerini güçlendirecek hem de ülkemizin nitelikli insan kaynağını artıracaktır. Aksi takdirde bu gençler başka ülkelerin üniversitelerine yönelmekte, potansiyellerini farklı ülkelerde değerlendirmektedir.

Tam da bu noktada Almanya’da yayımlanan güncel bir araştırma, Türkiye açısından önemli bir fırsata işaret etmektedir. Federal İşgücü ve Meslek Araştırmaları Enstitüsü’nün (IAB) bulgularına göre, Almanya’da iyi eğitimli göçmenlerin önemli bir kısmı ülkeyi terk etmeyi düşünmektedir. Özellikle bilgi temelli hizmet sektörlerinde bilişim, finans, sigorta, sağlık ve lojistik gibi alanlarda çalışan ve iyi Almanca bilen bireylerin %12 ila %26’sı, Almanya’dan ayrılmayı planlamaktadır. İsviçre, ABD ve İspanya gibi ülkeler bu kişilerin yeni hedefleri arasında yer almaktadır.

Bu göç eğiliminin arka planında çoğunlukla ayrımcılık deneyimleri, bürokratik zorluklar ve takdir eksikliği yatmaktadır. Eğer Türkiye, bu gençlerin emeğini tanır ve hak ettikleri statüyü verir ise, bu potansiyelden yararlanma şansını yakalayabilir. Aksi takdirde, biz sahip çıkmazsak başkaları sahip çıkacaktır.

Dolayısıyla önerimiz nettir: Almanya’da meslek eğitimi almış gençlerimize Türkiye’de meslek lisesi diploması denkliği verilmeli ve bu bireylerin yükseköğrenim başvuru süreçlerine katılabilmeleri için gerekli yasal ve idari düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Bu adım sadece bireysel mağduriyetleri gidermekle kalmayacak, aynı zamanda Türkiye’nin nitelikli insan gücü kazanımında stratejik bir etki yaratacaktır.

Unutmayalım: Gençlerimize ne kadar ilgi ve alaka gösterirsek, bulundukları ülkeler de onları kaybetmemek için o kadar çok çaba gösterecektir.

Bu çerçevede, Millî Eğitim Bakanlığı’mıza da önemli bir görev düşmektedir. Almanya’da alınan meslek diplomalarının hem içerik hem de uygulama açısından Türkiye’deki iki yıllık yükseköğretim programlarına ne ölçüde denk düştüğünün bilimsel ve pedagojik temelde incelenmesi, sürecin adil ve hakkaniyetli şekilde düzenlenmesine katkı sağlayacaktır. Bu incelemeler ışığında, sadece denklik düzenlemeleri değil, aynı zamanda bu gençlerin Türkiye’de eğitimlerini sürdürebilmeleri için gerekli teşvik mekanizmalarının da devreye alınması mümkün olacaktır.