Avrupa Birliği'nde din algılaması ve yeni gelişimler -1-

Abone Ol

Bugünün Avrupasında din:

Avrupa Birliği ni meydana getiren devletlerin büyük çoğunluğu laik olarak bilinir. Pek çoğunda da her pazar kiliseye gitmek veye iyi Hıristiyan hayatı yaşamak gibi olgular, günlük yaşamın gerisinde kalmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ve onun meydana getirdiği tahribat sonrasında bu durum daha da yaygın hale gelmiştir.

1990 lardan itibaren etkisi iyice hissedilen "Küreselleşme"nin getirdiği yeni olgular ise ülkelerin geleneksel yaşam tarzlarını bozup, alışkanlıklarını değiştirmiştir. Ülkeler arasında karışık evlilikler artmıştır. Bunların hepsi de, din olgusunu daha da geri bir plana  itmiştir.

Bütün bu etkilere ve değişimlere rağmen, bugün bir Avrupalı kendisini "Hıristiyan kültürünün" ve "Hristiyan  tarihi mirasının" bir parçası olarak görür ve bunu rahatça savunur. Özellikle, son yıllarda Avrupalı politikacı ve liderler, bunu, yani kendi din ve kültürlerini savunmayı, seçim kampanyalarının bir parçası haline bile getirmişlerdir. Bir kısmı da, açıkça, Türkiye gibi 72 milyonluk bir Müslüman gurubun Avrupa Birliği ne girmesinin "Avrupa Hıristiyan kültürünü sulandıracağını" ifade edecek kadar ileri gitmişlerdir.

Kısacası, ortaya çıkan resme bakıldığında, bugün karşımızda:

* Laik görüntüsüne rağmen, tüm Hıristiyanlık simgelerini bolca ve rahatça taşıyan ve bunları her alandaki modaya aktaran bir Avrupa görmekteyiz.

* Kişisel olarak dini vecibelerini yerine getirmese bile, politik alanda "Avrupa nın Hıristiyan kimliğini " koruyan ve savunan lider tiplerinin ve kanaat önderlerinin hızla arttığını  izlemekteyiz .

* Laikliği ve kanun devleti olmayı ön planda savunan ve herkese de dayatan AB devletlerinin, AB için bir Anayasa hazırlarken içine "AB nin dini Hıristiyanlıktır" veya en azından,"Hıristiyan temeller üstüne oturtulmuştur" ibaresinin koymak için büyük mücadele verdiğini görmekteyiz.

* Hatta bu arada, Papa 16. Benedictus un da bu konuda ısrarcı olduğunu ve çeşitli ülkeler nezdinde kulis yaptığını bile gözlemlemekteyiz.

11 Eylül 2001 sonrası değişiklikler: 

1990 lı yıllarda kısa bir süre için Avrupa, "çok kültürlü, çok dinli ve çok dilli bir birlik" olma yönünde bir gayret göstermiştir. Bosna-Hersek savaşından hemen sonra ortaya çıkan bu tutum, savaşın yaralarını sarmaya ve uzlaşma havası yaratmaya yönelik bir gayret olmuştur. Ama bu günlerde AB içinde aynı havayı bulmak mümkün değildir. Sanki 90lı yıllar çok uzaklarda kalmıştır.

2000 li yıllarda ise dünya olayları büyük ölçüde değişmeye başlamıştır.

11 Eylül 2001,  New York ta İkiz Kulelere yapılan saldırı ardından, dünya (Amerika ve Avrupa başta olmak üzere) çok büyük bir değişim süreci içine girmiştir.

New York saldırısı haberi kendisine verilen başkan Bush un ilk sözleri: "Haçlı Seferi başlamıştır" olmuştur. Aynen 11. yüzyılda Avrupa krallarının belli bir olaydan sonra, " Haçlı seferleri başlamıştır; Kutsal toprakları kurtarma zamanı gelmiştir" diye ilan etmeleri gibi. Sonradan danışmanları, "Bush, şunu kastetti, bunu demek istedi" gibisinden olayı telif etmeye çalışmışsalar da, bu pek işe yaramamıştır. Zira, ABD nin davranışları dünyaya daha güçlü başka bir mesaj vermiştir. Afganistan ın aylarca bombalanması ve işgali bu İkiz Kule saldırısından hemen sonra başlatılmıştır. Irak işgalini gerektirecek veya izin verecek bir  Birleşmiş Milletler kararı olmamasına rağmen ABD, saldırıyı tek taraflı olarak başlatmış olup Irak işgali beşinci yılını doldurmuş bulunmaktadır. Şimdi, İran a saldırmak için bir sebep ve uygun bir durum aranmaktadır.

* Irak ta, Müslümanlar sadece öldürülmemekte, aynı zamanda birbirlerine düşürülerek, kırdırılmaktadır.

* Irak ta sebepli, sebebsiz tutuklamalarla, hapisaneleri dolduran Müslümanlara, kadın, erkek ayırımı yapılmadan büyük eziyet ve işkence yapılmaktadır.

* Camiler çamurlu çizmelerle girilerek, kirletilmekte, minareler, hedef atış oyunları ile yere indirilmektedir.

* ABD de yaşayan Müslüman guruplar büyük bir baskı altında olup, hepsi gözlem altındadırlar. Aralarında vakıf, dernek gibi teşkilat kurmuş olanların paraları bankalarda dondurulmuş ve mal varlıklarına el konulmuş bulunmaktadır.

* ABD de de, insanlara, özellikle Müslüman ve Ortadoğulu olanlara, "Typology", veya tipine bakarak guruplara ayırmak ve bunlara peşin hüküm ve ön yargıyla yaklaşmak artık her gün uygulanan olaylar haline gelmiştir.

* Şahsi özgürlükler süratle daralmakta, telefonlar dinlenmekte ve kontrol her geçen gün artmaktadır.

* Benzer uygulamalar İngiltere de de uygulanmakta ve gün geçtikçe artmaktadır.

* Fransa, İtalya, Hollanda ve diğer ülkeler de açılan bu yoldan yürümeye başlamışlardır. Her biri içinde kendine has özellikler ve farklılıklar bulunmaktadır. Ama hepsinde ortak olan husus, olayların Müslümanlara karşı yapılması ve İslâm ın hedef tahtasına oturtulması olmuştur.

Avrupa daki gelişmeler:

* 1992 NATO toplantısından beri, NATO üyeleri olan ABD ve AB devletleri, dağılan Komünist rejim sonrasında artık Kızıl Tehlike yani Komünizmin bittiğine karar vermiş ve bunun yerine Yeşil Tehlike nin  yani İslâmi tehlikenin konmasını kararlaştırılmıştır. Bu teklifi yapan ve kabul ettiren o zamanın başbakanı Thatcher olmuştur.

* Fransa da da Sarkozy, tüm seçim propagandasını, "Müslüman bir Türkiye nin AB de yeri yoktur"  teması üstünden yürütmüştür. Hâlâ da bunu gerçekleştirecek politikalar üstünde çalışmaktadır.

* Almanya da Merkel, Türk ve Müslümanlara karşı bazen ılımlı ama çoğu zaman da olumsuz yaklaşmaktadır. Türklerin aile fertlerinin Almanya ya girişlerini güçleştirecek yeni GÖÇ kanunları çıkartmakla meşguldür.

* Avusturya da sağcı parti liderlerinden bazıları kesin olarak Türk ve Müslümanlara karşı çıkmakta ve hatta "Viyana savaşını boşuna mı yaptık " gibisinden soru ve tezler ortaya atmaktadırlar. Yani Kanuni Sultan Süleyman devrine kadar giden düşmanlıklarını günümüzde bile diri tutumaya çalışmaktadırlar.

* Hollanda, Danimarka ve Belçika ise son yıllarda özellikle İslâm a ve İslâm büyüklerine ve Hz. Peygamberimize dil uzatan resim, karikatür ve filimlerle dünya gündemine yerleşmişlerdir.

* İtalyan eski başbananı Berlusconi ise Batı medeniyetinin, İslâm medeniyetini yendiği gibisinden laf edecek kadar densiz ve haddini fazlası ile aşan konuşmalar yapmıştır.

Bütün bunlar Avrupa içindeki değişimin ne kadar derin ve yaygın olduğunu göstermek açısından çok önemlidir.

Bunların yanısıra, Avrupa nın birçok ülkesi, hiçbir tarihi çalışma yaptırmadan, hatta kendilerine sunulan dokümanlara bile bakmadan, Türklerin, Ermenilere "soykırım" yaptıklarını kabul etmiş, hatta bu konuda heykellerin yapılmasında destek olmuşlardır.

Hollanda gibi ülkelerde, son bir iki yıl içinde sıradan siyasi partilere üye olmak isteyen ve yıllardır o ülkenin vatandaşı olarak yaşayan ve orada yetişmiş Türk ve Müslüman soydaşlarımıza, "eğer Ermeni soykırımını kabul ederseniz, listede kalırsınız" diye dayatacak kadar bu işi ileri götürmüşlerdir.

Bütün bu gelişmelerin kaynağında yatan zehir ve yalnışlığın kökleri ise topraklarımız üstünde yüz yılı aşkın zamandır yapılan misyonerlik çalışmaları, ve misyonerlerin Batı devletlerine gönderdikleri raporlar, tehlikeli işbirlikçiler olup, Türk ve Müslümanların kendi tarihlerini ve kendi değerlerini gerektiği gibi savunamamış olmalarıdır.

Dünyada büyük bir değişim yaşanmaktadır. Bu gün, Avrupa ve ABD de, bu bahsedilen kanallardan kaynaklanan gayretlerle İslâm a karşı bir öfke, bir tepki ve bir İslâm korkusu yayılmaktadır. Buna İslam-a Fobya (İslama Phobia) denmektedir. Kendi kendini üfleyen ve alevlendiren bu İslam-a Fobya, son aylarda çok tehlikeli seviyelere ulaşmış olup, Almanya da, Hollanda da Türk ailelerini yakmak, İngiltere de de aynı şeyi Asyalı Müslümanlara uygulamak şeklinde kendini göstermeye başlamıştır.

Bu İslama Phobia arkasında çeşitli odaklar vardır ve oluşturulan bu korku dalgasından çeşitli faydalar elde etmeye hazırlanmaktadırlar. Durum son derece vahim olup bütün Müslümanların olayları bilmesi, anlaması, sebeplerini kavraması ve buna karşı tedbirler alması gerekmektedir.

Bu yazının devamı işte bu tedbirler, yapılacaklar ve bir de aynı alanlarda yeşeren olumlu ve güçlü yeni odakları dikkatlerinize sunacaktır.