Avrasya'da "Türkmen Hattı"...

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ün üç gün süren Türkmenistan

ziyareti, polisin Adana da gerçekleştirdiği operasyonda ele geçirilen sarin

gazı ve Gezi Parkı olaylarındaki gazın dumanları arasında kalmış olsa da, gerek

zamanlaması gerekse de verilen mesajlar itibarıyla, Türkiye-Türkmenistan

hattında önemli bir geleceğe işaret eden ve göz ardı edilmemesi gereken bir

gündem maddesi olarak karşımıza çıkıyor.

Cumhurbaşkanı Gül başta olmak üzere, Türk heyetine başta

Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov, Türkmen yetkililer ve

halkınca gösterilen büyük ihtimam ve uygulanan üst düzey protokol bu

tespitimizi büyük ölçüde haklı kılıyor. Nitekim bu ülkeye beşinci gelişi

olduğunu açıklayan Cumhurbaşkanı Gül ün, Türkmenistan da olağanüstü

karşılandım ifadesi, bir memnuniyet kadar belki de bir şaşkınlığı ortaya

koyuyordu; özellikle de, dördüncü gezisiyle karşılaştırıldığında...

Aynı şekilde, Devlet Başkanı Berdimuhammedov un da

Türkiye ye beş defa geldiğini burada göz ardı etmemek gerekiyor. İkinci defa

devlet başkanlığı görevine seçilmesi sonrası ilk resmi ziyaretini Türkiye ye

gerçekleştirmiş olması da, hiç kuşkusuz taşıdığı sembolik anlam itibarıyla

oldukça önemli. Bunun dışında, Türkiye-Türkmenistan ilişkilerini stratejik

ortaklık seviyesinde değerlendiren ve bunu ilk başkanlık döneminden itibaren

gündeme getiren Berdimuhammedov un dış politikada Türkiye ye verdiği önem de

dikkatlerden kaçmıyor.

İki Devlet Tek Millet anlayışı ve bu noktada

Cumhurbaşkanı Gül ün de işaret ettiği atayurt vurgusu, burada oldukça önemli

bir yere sahip. Nitekim bu yaklaşım, iki ülke arasındaki en güçlü manevi köprü,

dinamik olarak karşımıza çıkıyor.

Bu bağlamda, son dönemde gündeme gelmeye başlayan ve

2071 Vizyonu olarak ön plana çıkan Osmanlılık vurgusunun yanında Selçukluluk

da oldukça önemli bir adımı oluşturuyor. Bu vurgu, eski Osmanlı coğrafyası

kadar Büyük Selçuklu coğrafyasını da içerisine alan yeni bir stratejik

ilgi-çıkar alanına işaret etmesi boyutuyla oldukça dikkat çekici.

Dolayısıyla, Türkiye-Türkmenistan hattındaki yeni sürecin

taraflar açısından tarihi olduğu kadar önemli stratejik gerekçeleri de söz

konusu. Bu gerekçe, her ne kadar SSCB nin dağılmasıyla birlikte gündeme gelmiş

olsa da, asıl ivme kazandıran husus Türk-İslam coğrafyasını merkeze alan ve 11

Eylül sonrası uygulamaya konulan Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika

Girişimi ; bir diğer adıyla, BOP tur.

Nitekim, söz konusu projeye bakıldığında Doğu

Türkistan dan Golan Tepelerine, oradan Mısır Memlûkları üzerinden Kuzey

Afrika nın derinliklerine kadar uzanan hatta Türk varlığı kendisini

hissettirecektir. Özellikle de son yıllarda ön plana çıkmaya başlayan ve yoğun

bir güç mücadelesine sahne olan

Afganistan-Türkmenistan-İran-Irak-Türkiye-Suriye-Mısır hattı ve buralardaki

Türkmen varlığıyla...

Dolayısıyla, 6 milyon civarında bir nüfus olarak ön plana

çıkan Türkmenistan ın tarihsel coğrafi derinliği, demografik uzantıları ve

Büyük Selçuklu İmparatorluğu nun bir varisi olarak bölgedeki varlığı

dikkatlerden kaçmamakta. (Bu husus, hatırlanacağı üzere rahmetli

Türkmenbaşı nın Dünya Türkmenleri Hümanitaryan Birliği Projesi ile gündeme

gelmiş ve tamamen kültürel, insani gerekçelere dayalı bu girişim bir takım

tepkiler üzerine geri vitese alınmak zorunda kalmıştı.)

Bu hattı hedef alan son gelişmeler, bölgedeki Türkmen

varlığına ve onların güvenliğine dikkatleri tekrar çekmiş bulunmakta. Bu da,

birbirini tamamlayıcı bir niteliğe sahip Türkiye-Türkmenistan ilişkilerinin

daha da güçlendirilmesinden geçiyor. Bir diğer ifadeyle, Türkiye-Türkmenistan

Barış, İstikrar, Refah, Güvenlik ve Kardeşlik Hattı , Türk dünyası

jeopolitiğinin belkemiğini oluşturması itibarıyla oldukça önemli bir yere

sahip.

İkili ilişkilerde stratejik işbirliğini ön plana çıkartan

diğer gelişmelere da baktığımızda karşımıza şu hususların çıktığını

görmekteyiz:  1. Rusya nın Yakın Çevre

Politikası adı altında eski Sovyet alanında nüfuzunu arttırma girişimlerinin

hız kazanması ve bunun bölge ülkeleri üzerinde meydana getirdiği baskı ve

endişeler; 2. Afganistan-2014 süreci ve bölgede yol açabileceği güvenlik

sorunları; 3. Enerji güvenliği politikaları ve bu bağlamda Rusya tekelinin

kırılması çalışmaları; 4. Ortadoğu da baş gösteren ve Kafkaslarda da etkisini

hissettirmeye başlayan Bahar süreçlerinin Türkmenistan ı da istikrarsızlaştırma

olasılığı; 5. İran a dışarıdan olası bir operasyon ya da bu ülke içerisinde

meydana gelebilecek bir takım olağanüstü gelişmelerin Türkmen Sahra yı ve

Türkmenistan ı olumsuz etkileme durumları.

Dolayısıyla, Türkmenistan ın güvenliği ve bağımsız bir

devlet olarak varlığının devamını esas alan bu hususlar, Türkiye nin bu ülkeye

yönelik somut desteğinin de gerekçeleri olarak karşımıza çıkıyor.

Burada, Türkmenistan ın Daimi Tarafsızlık Statüsü ne

dikkatleri çekebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız. Fakat, bu statü

Türkmenistan a dış politikada önemli bir manevra alanı kazandırmakla birlikte,

de facto bir güvenliği garanti etmemekte. Bir diğer ifadeyle, Türkmenistan ın

bağımsızlığı, güvenliği kağıt üzerinde garanti edilmekle birlikte, bu hususun

uygulamada ne kadar hayata geçirilebileceği yönünde ciddi kaygılar var.