Donald Trump, geçtiğimiz gün BILD gazetesine verdiği röportajda Avrupa’ya öyle sözler yöneltti ki, sanki son 70 yılın savaşlarını, darbelerini ve krizlerini çıkaran ABD değilmiş gibi bir özgüvenle konuştu.
Bu konudaki düşüncelerimi içtenlikle kaleme aldım; şimdi de siz değerli Milli Gazete okuyucularıyla paylaşmak istiyorum.
Benim de yaşadığım bu coğrafyayı, kendi sebep olduğu krizleri temizlemiyor diye suçlaması doğrusu bana da ağır geldi. Zaten Avrupa halkı, iktidarlarını en sert biçimde kendisi eleştiriyor; nitekim yarın Almanya hükümetiyle ilgili yapılan yeni araştırmanın çarpıcı sonuçlarını da aktaracağım. Fakat Trump’ın, bizzat Washington’un tutuşturduğu ateşin içinde kalan Avrupa’ya parmak sallaması kabul edilebilir değil.
“Avrupa çok konuşuyor, hiçbir şey yapmıyor… Göç politikaları felaket… Liderler zayıf…” diye çıkışırken, Washington kendi kirli sicilinin unutulduğunu sandı.
Asıl ilginç olan ise şu: Trump daha konuşmadan günler önce, ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack aynı gerçeği itiraf etmiş, hem Trump’ı hem de ABD’nin yıllardır dünyayı nasıl karıştırdığını peşinen ortaya koymuştu.
Beyaz Saray’ın yeni Ulusal Strateji Belgesi açıklandıktan sonra konuşan Barrack’ın itiraf niteliğindeki sözleri aynen şöyleydi:
“1946’dan sonra ABD’nin müdahil olduğu yaklaşık 93 darbe veya rejim değişikliği girişimi oldu. Rejim değiştirmek işe yaramadı, hepsi başarısız oldu. Trump bu nedenle rejim değişikliği politikasından vazgeçiyor.”
Bu sözler, Washington’un onlarca yıldır saklamaya çalıştığı karanlık defterleri bir anda açtı.
Dünyada ne kadar darbe, ne kadar rejim mühendisliği, ne kadar kaos varsa hepsinin ardında ABD’nin izi olduğunu artık kendileri söylüyor.
Ama ne tuhaftır:
Bunca yıkımın sorumlusu olan ABD hâlâ başka ülkelere demokrasi, siyaset ve kriz yönetimi dersi verebileceğini zannediyor.
Ortadoğu’yu işgallerle, darbelerle, vekâlet savaşlarıyla paramparça eden Washington, bugün kalkmış Avrupa’ya akıl veriyor.
Göç dalgalarıyla sarsılan, enerji dengeleri bozulan, ekonomik baskılar altında ezilen bir dünyanın mimarı ABD iken, parmak sallanan adres Brüksel oluyor.
Bu ne arsızlıktır?
Bu ne pişkinliktir?
Bu nasıl bir siyasi tiyatrodur?
Dünyanın dört bir yanında ateşi yakan Amerika’nın bugün “Yangın neden çıktı?” diye bağırmaya hakkı yoktur.
Ateşi çıkaran, külün neden savrulduğunu sorgulayamaz.
Şimdi Trump’ın sözlerini tek tek masaya yatıralım…
🔥 Trump: “Avrupa çok konuşuyor, hiçbir şey yapmıyor.”
Sanki Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren ABD değilmiş gibi konuşuyor!
Irak’ı kim işgal etti?
Libya’yı kim kaosa sürükledi?
Suriye’yi vekâlet savaşlarının laboratuvarına kim çevirdi?
Elbette Avrupa değil.
Bu enkazın gerçek sahibi ABD dış politikasının ta kendisidir.
Trump’ın suçladığı Avrupa, aslında ABD’nin açtığı fay hatlarının üzerinde ayakta kalmaya çalışan bir kıtadır.
🔥 Trump: “Göç politikanız felaket!”
Göç dediğimiz şey gökten yağmur gibi yağmadı; ABD’nin ateşe verdiği şehirlerin içinden fışkırdı.
Halep neden yıkıldı?
Musul neden haritadan silindi?
Rakka neden bir hayalet şehre döndü?
Yüz binlerce insan neden evinden oldu?
Çünkü Amerika önce bombaladı, sonra arkasına bile bakmadı.
Göç, ABD savaş makinesinin ürettiği en ağır sonuçtur.
Washington önce coğrafyaları yerle bir ediyor, ardından “Neden topluyorsun?” diye Avrupa’ya çıkışıyor.
Bu derece bir ikiyüzlülük, dünya diplomasi tarihinde zor görülür.
🔥 Trump: “Avrupa çöküyor.”
Avrupa’nın sarsılmasının asıl sebebi kendi hataları değil, ABD’nin devirdiği domino taşlarıdır.
Devletler çöktü, toplumlar dağıldı, enerji dengeleri altüst oldu, milyonlar yollara düştü.
Bu bir doğal süreç değil; zincirleme bir patlamadır.
Ve bu patlamanın titreşimi Avrupa’ya kadar uzandı.
Domino taşlarını deviren ABD,
taşların altında kalan Avrupa’ya “Niye çöktün?” diye soruyor.
Bu kadarına pes doğrusu…
🔥 Trump: “Liderleriniz zayıf.”
Asıl zayıflık, ABD’nin kendi yarattığı kaosu hâlâ gizleyebileceğini sanmasıdır.
Ortadoğu tutuşmuşken, göç dalgaları Avrupa’yı sıkıştırmışken, enerji fiyatları tırmanmışken…
Washington’un kalkıp Avrupa’ya “liderlik testi” yapmaya çalışması kara mizahın en koyu hâlidir.
Bir kıtayı ateşe veren, başka bir kıtanın dumandan etkilenmesine şaşırıyor.
🔥 Trump: “Göç sizin hatanız.”
Hayır!
Göçün asıl sorumlusu Avrupa değil; ABD’nin savaşla şekillendirdiği coğrafyalardır.
Suriye, Irak, Yemen…
Bu ülkeleri Avrupa mı vurdu?
Bu toprakları kim harabeye çevirdi?
Milyonları yollara süren müdahalelerin adresi bellidir: Washington.
Sorunu üreten ABD’dir,
faturasını ödemesi istenen ise Avrupa.
Bu tabloya “siyaset” denemez.
Bu çıplak sorumsuzluktur.
🔥 Trump: “Enerji krizini siz ürettiniz.”
Peki Ortadoğu’nun doğal kaynaklarını kim manipüle etti?
Enerji dengelerini kim bozdu?
Ambargoları kim dayattı?
Cevap hep aynı: ABD.
Avrupa bugün enerji krizi yaşıyorsa bunun nedeni Avrupa’nın değil, Washington’un yıllardır uyguladığı çatışmacı stratejilerdir.
🌍 ABD Hesap Vermeden Dünya Huzur Bulamaz
Göç baskısı artıyorsa, siyaset sertleşiyorsa, ekonomi daralıyorsa, toplum geriliyorsa…
Bütün yollar aynı yere çıkar:
ABD’nin Ortadoğu politikası.
Trump’ın sözlerinin alt yazısı aslında şudur:
“Biz bozduk, siz toparlayın.”
Ama dünya artık bu oyunu yemiyor.
SON SÖZ: ABD MÜSTEMLEKE VALİSİ GİBİ KONUŞAMAZ
ABD yıllardır dünyayı bir sömürge haritası gibi yönetmeye kalkıyor;
ülkelere emir veriyor, örgütlere silah dağıtıyor, kriz üretiyor.
Sonra da müstemleke valisi edasıyla başkalarına ders vermeye kalkıyor.
Oysa:
Hiçbir ülke ABD’nin sömürgesi değildir.
Hiç kimse Washington’un buyurgan üslubuna mecbur değildir.
ABD, yıktığı düzenin hesabını vermeden kimseye ahkâm kesemez.
Küresel efendi edalarıyla dünyayı hizaya sokamaz.
Gerçek gün gibi ortadadır:
Ateşi yakan Amerika’dır.
Dumanı soluyanların kimseye borcu yoktur.