Canlılar evreninde bir milletten olmak, geçmişe, yaşanmakta olan topluma ve aileye ait hissetmek doğaldır. Aidiyet topluma doğru yayılabilir. Nihayet millete doğru uzanır. Lakin millet bağlamı benzer özellikleri olan toplumu, toplumları, halkları içkindir. Millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, gelenek, görenek birliği oluşturmuş insanların oluşturduğu topluluk olarak tarif edilir. Millet kavramı, doğrudan etnik grubu yansıtmaz. Ancak bir devlet kurmak için gerekli ilklerden olan insan topluluğu (population) yani ahali, teba, nüfus, halk olarak ifade edilen millet (nation), ırksal teamüller barındırır. En azından günün ulus devlet anlayışının temel alındığı Fransız ihtilali, millet kavramının ortasına ırksal saplantıları kondurur. Sonra milleti oluşturan tüm unsurlar çekilir; geriye ırk kutsayan, asabiyet önceleyen, ulusa özgü, uyrukçu bir anlayış kalır.
Irkçılık ölümcül bir hastalıktır. Öldürür. Önünde incir ağacı olsun olmasın herhangi bir şehir hastanesinde uzman yahut aile sağlığı merkezinde pratisyen bir hekim ırkçılığa çare bulamaz. Herhalde güftesi Namık Kemal’e, bestesi Hacı Arif Bey’e ait segâh makamında meşhur eser “Olmaz ilaç sine-i sad-pâreme / Çare bulunmaz bilirim yâreme” diye söylenen şarkı da buna benzer bir illete işaret eder! Nitekim şair “Kastediyor tîr-i müjen canıma / Gözleri en son girecek kanıma” diye devam eder. Irkçılık, cana kast etmeyi, kana girmeyi, sırasında bizzat mensubunu, müntesibini katletmeyi nimetten bilir.
Irkçılığın en şedit, en onulmaz ve pervasız hali Siyonist Yahudi’de görülür. Sistemini ırkının, milletinin, milliyetinin üstün olduğu hezeyanıyla kuran Yahudi, kendi dışındaki ırkların insan olarak kemale ermemiş, oluşumunu tamamlayamamış, eksik varlıklar olduğuna inanır. Hatta abartır ve bu noksan varlıkların kendisine hizmet için, Yahudi yararına dünyaya geldiğini düşünür. İşin garibi, bu saçma düşünceye kendi ırkı dışındakilerden azımsanmayacak bir kısmı ikna eder. Mesela İkinci Cihan Harbi Almanya’sında, Yahudi’nin sadece kendine yönelikmiş gibi lanse ettiği zulüm, tüm sakatları ve dahi sosyalistleri kapsar. Aynı zulmün nüveleri bugün de muhtelif ırklarda, ırkçılarda kendini gösterir. Dahası hızını alamayan yerli ve milli ırkçılar, bir müddet siyasi emeller için fişleme işlerinde kullandıkları kendi mensuplarını sokak ortasında katleder. Sırasında ondan dahi hamaset, tek kişinin insafına bırakılmış adalet, memleket istikbali için keramet umulur. Beyhudedir.
Kitapta geçen ‘İbrahim’in milletinden olmak’ tabiri, devamındaki hanif vurgusuyla birlikte herhangi bir ırk mensubiyetine değil, olduğu gibi inançsal alana işaret eder. (Söz konusu ayeti anlamak için yeniden bakınız; Bakara 135). Hz. İbrahim’e dayandığını iddia eden İbranilerinse ‘nehrin öte yakasından gelenler’ anlamında ibri ya da hibri diye anıldıkları söylenir. Keza Yahudiliğin de bir ırk olmadığı, ancak Siyonist ideolojinin emellerini gerçekleştirmek için inanç ve ırkı iç içe geçirip tüm dünyadaki Yahudileri aynı ırksal kökene dayandırmaya çalıştığı bilinir. Son bir buçuk asrı bulan süreçte, dünyada olup biten tüm gelişmelere değmek, dokunmak, bulaşmak suretiyle Yahudi, uydurma bir tarih, olmayan bir ırk, tahrif edilmiş bir inançla ulus devlet kurmak için gereken şartlardan millet olmayı, toprak gasp edip devlet kurmayı, finansal güç elde edip varlığına dünyayı ikna etmeyi başarır.
Yahudi varsayımının kendi ırksal üstünlüğüne ikna edemediği kısmın büyük bölümü hangi ırktansa, hangi milliyet ve hangi uyruktansa onun derdine düşer. At gibi atalarından tevarüs eden kanı kutsal zannedip bunu ırkının üstünlüğüne, ayrıcalığına, asaletine, aşkınlığına yorar. Irkının mensuplarından dökülen kan toprağa vurulunca vatan, dine sığınınca ezan, namaza durulursa kamet, siyasete koyulunca hamaset, alayına tutununca milliyet olup çıkar. Yok hayır, çıkmaz. Can çıkmadan huy çıkmaz diyenler bile aciz kalır; can çıkar ama huy, tabiyet, kabiliyet aynı kalır. Hatta çıkan canlardan kesilen umut uyruğa bağlanır. Sonra ırmağın akışına, heybelerin nakışına, yârin işveli bakışına ölenler; bir boncuk takış için göz kırpmadan can verenler bulunur. İlle de can vermeye yanaşmayanlar, lüzum hissedildiğinde itina ile infaz edilir. Irkçılık ölümcüldür.
‘İnsanı yaşat ki felah bulasın’ şeklinde olması gereken önerme, milyonlarca insanın üstünden geçmek pahasına devlet yaşatmaya çalışmakla sonuçlanır. O dahi millete, milliyete, ırkçılığa dayanır. Yazık olur.