Asrın Kemiyeti

Abone Ol

Özgürlük mümkündür. Özgür bir gönül, onu imkân değil de insan olmak şartı diye tanımlar. Kitleye duhul eden insan, böyle bir şeyin yanından bile geçmez. Kitle, çoğunluk ya da her ne diye tanımlanmışsa o, müesses nizamın değil değişimini, sarsılmasını dahi istemez. Vilfredo Pareto’nun seçkinlerin yükselişi ve düşüşü diye tarif ettiği sosyoloji kuramı gibi vatandaş kendi arasından fırlayıp sivrilen uyanıkları elitleştirir ya da hiçleştirir. Bu kadim döngüye müdahil olamayanlar, olan biteni içi yana yana izlese de hareketi, etkinliği, sırasında bir eylem geliştirebilmeyi sadece organizasyona bağlar. Söz konusu bağlam aslında yüzyıl evvelinin öğretisidir ki kitlenin gücünü Lenin dilinde organizasyonla ilişkilendirir. Bu söylem hâlâ kitleye dönük ve onunla gelişebilecek bir umut olduğunu; dönüşümün, gelişimin, terakkinin imkânına olan inancı ibraz eder. Modern düşünce de aynı umudu canlı tutar. Ancak yüzyıl devrildiğinde, yürek damarları kurumuş ya da planlı, programlı kurutulmuş halkların insan kalan taraflarına, yürek damarlarına, kalan vicdanlarına asılmanın ne denli beyhude olduğu görülür. Sosyolojinin, toplumsalın, teamül ve inançların değişebileceği ama şimdiye değin hiçbir şeyin harekete geçirmediği kitlelerin bundan sonra da herhangi bir surette harekete geçmeyeceği, onun içsel patlamalarının hep içerisinde kalıp dışarı taşmayacağı yani insanlığa çeken herhangi bir sosyal patlama yaşanmayacağı anlaşılır.

Hak almak, hukuk korumak, sosyal adalet sağlamak gayesiyle insanlar arasında organizasyon elbette gerekliliktir. Hak talebinde bulunmasa ve haklarını bilmese de… Öyle tek başına ve mütekâmil bir organizasyon değil, insanların bir arada yaşayabilme istidadını doğallaştıran anlayış… Mümkündür. Bir yandan bireysel ve içsel tekâmül halkın hakkını halka vermez. Kitle, hakkı olanı, layık olduğu, hak ettiği ama isteyemediği, isteyip almayı bilmediği yaşam standardını yine istismar edilen emeğiyle elde eder. Ya da edemez. Doğrusu edemez, çünkü bunu yapmak için harekete geçme kabiliyetinden yoksundur. Hiç kazanmamıştır belki böyle bir kabiliyeti. Bilincine bile gerek duymaz. (Daha anlaşılır ifadeyle; şuursuzdur ama bir şuura da gereksinim hissetmez.) Harekete geçmez. Herhangi bir olumsuz durum; facia, doğal ya da yapay afet, cinayet, haksızlık, adaletsizlik ve sair şeyler kitleyi harekete geçirmez. Ardına takılacağı bir yalan yoktur; ayan beyan fecaat yaşar ama bu dahi kast edilen anlamda kılını kıpırdatmasını gerektirmez. En kötü şartlarda dahi bir manipülatöre, yalancıya, kahramana yani arkasına takılabileceği birine ihtiyaç duyar. Takılır da…

Kitlenin düşünmediğini söylemek de tutarsız bir varsayımdır. Onun aslında (ortak-işteş-müşterek) düşünme melekesi ve iradesi yoktur. Düşünebilmek ve düşündüğünü ifade etmek için otoriteden izin alması gereken bir kitle elbette kuvvelerini kaybeder. Bir sonraki nesline tevarüs edense, artık düşüncenin ne olduğu hususudur. (Böyle durumlarda kral çıkıp; ‘Hadi bir düşünce tanımı yapın da keyiflenelim’ dese yeridir.) Kavramlar, terimler, tanımlar ve bunların karşılığı sayılan her şey değişir. Bu değişime kitle müdahil olamaz. Yokluk, elbette onun suçudur ama isnat bile gereksizdir.

Egemen, kendini tehlikede hissettiği her an dozajın artmasını istediği şiddet için de kitleyi kullanır. Bir deprem ardından kolonların, kirişlerin altından insan kurtarmak, yangın anında söndürme çalışmalarına katılmak, ilan edilen düşmana karşı asker olup savaşmak hep kitleye yüklenir. Buna mukabil, bir işgal söz konusuysa kitle toprağını sattığı ya da korumadığı için, deprem olmuşsa evini sağlam yapmadığı için, maden kazasına maruz kalmışsa güvenlik önlemlerini almadığı için, ekonomik kriz yaşamışsa yanlış yerlerden alışveriş yaptığı için, siyasete bulaşmışsa oyunu daha iyi kandırabilene verdiği için kitle sorumludur. Aşırı hasar verici kabul edilen hemen her şey de kitlenin sorumsuzluğuna yorulur.

Belki de belli başlı bir toplumun fertlerinin kitle haline gelişi, güçten, kudretten, iradeden feragat etmek anlamı taşır. Zira yalnızca organizasyona dâhil olmak çoğu zaman manipüle edilebilirliğe, kullanışlılığa, bir sahte kahraman ardında sürüklenişe gebedir. Yani toplumsalın bir kısmının, önemli bir kısmının, çoğunluğunun kitle haline gelişi, tercih ve irade kullanımından uzaklaşıp birinin, bir şeyin, düşünce ya da düşüncesizliğin ardına düşüşle mümkündür. Bu düşüş tam anlamıyla düşmektir. İnsanın yeryüzüne, çocuğun ana rahmine, olgunlaşıp çürümeye yüz tutan ve dalındayken hiç dokunulmamış meyvenin yere; işlevsiz hale gelen taşınır malların envanterden, insanın elden ayaktan düşüşü gibi… Düşmek kötüdür. Acı duyulur.