Asıl tasarruf faizden olur

Abone Ol

Seçimden çıkan en önemli sonuç ve mesaj halkın ekonomik sıkıntılardan ve kötü yönetimden dolayı son derece sıkıntılı olduğu ve bu durumun giderek daha da dayanılmaz bir hal aldığıdır. Mevcut vaziyette kötü ekonomi halkın en öncelikli gündemidir ve bunu başka yapay gündemlerle örtbas etmeye çalışmak da en hafif tabirle ayıptır.

Şu anda halkın toplumun en önemli talebi yeni anayasa mıdır? Sandıktan çıkan mesaj bu mudur gerçekten de? Bunda ısrar etmek insanların hayat pahalılığı altında ezilmesine, geçim sıkıntısından nefes alamaz hale gelmesine kayıtsız kalmaktır. Hiç başka mesele yokmuş gibi hemen yeni anayasa meselesini gündeme getirmek, halkın derdiyle dertlenilmediğini gösterir.

Zaten seçimden çıkan netice de siyasi iktidara yeni anayasa yapma hakkını ve yetkisini vermemiştir. Tam tersine halkın derdiyle dertlenmedikleri gerekçesiyle kırmızıya yakın bir sarı kart gösterildi. Buna rağmen hiç başka bir mesele yokmuş gibi tamamen kendi siyasi ikballerine hizmet edecek olan yeni anayasa meselesini çeşitli ambalajlara sararak kamuoyunun önüne koymak akıntıya karşı kürek çekmek gibidir. Toplumla zıtlaşmak olumlu netice vermez.

İktidarın mecliste yeni anayasa için kendisine gerekli desteği bulabilmek için bir anda siyasette yumuşama ve uzlaşma görüntüsü vermeye başlaması da sorunludur. Yıllarca tüm uyarılara rağmen sırf siyasi menfaat uğruna söylemleriyle toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmayı körükleyen ve bundan da prim yapan kendileri değilmiş gibi birdenbire yumuşamaya geçmeleri ciddi bir samimiyetsizliktir. Daha geçen seneki seçimlerde bile siyaset tarihinin en kirli siyaset dilini kullanmış ve çirkin bir kampanya yürütmekten çekinmemişlerdi. İşler istedikleri gibi gitmeyince birdenbire uzlaşmacı tavırlarda ne samimiyet ne tutarlılık var. Daha düne kadar insanları diğer kesimlere karşı kışkırtan yandaş medyanın da birdenbire “siyasette bahar havası” başlıklarına geçiş yapmasının ardında da bu hesap kitap var. Elbette kötü ekonomiyi konuşturmamak, gündemi oyalamak da söz konusu. Siyasetin bu kadar menfaat endeksli olmasının kimseye faydası olmaz.

Halbuki gündemin ilk sırasındaki başlık olduğu gibi ve daha da kötüye giderek durmakta. Türk- İş’in Nisan ayı açlık ve yoksulluk rakamları geçim meselesinin daha da kötüye gittiğini gösteriyor mesela. Sene başında 17 bin 2 lira olan asgari ücret, 17 bin 725 lira olarak hesaplanan açlık sınırının altına inmiş durumda. Yoksulluk sınırı ise 57 bin 736 liralık seviyesiyle milyonlarca insanın gündemine bile giremiyor.

10 bin lirayla sürünmekten hallice bir hayat süren emeklilerin derdiyle dertlenmeyenler “yeni anayasa” adı altında iktidarlarının devamı için uğraşıyorlar. Yine “ülkeyi uçuracak” propagandasıyla kendilerinin getirdiği yüzde 50+1’i, yine kendileri değiştirmek niyetindeler. Oy oranları düşünce, seçimi kazanmaları tehlikeye girince sistem değişikliğini gündeme getirmek hem sorumsuzluk hem de şımarıklık değil midir? Bu ülke ve milyonlarca vatandaş, siyasi iktidarın keyfine göre yaşamaya mecbur değildir.

Ekonomideki mevcut fiyaskoyla ilgili olarak halka hesap vermek yerine sürekli bahaneler üretmek nedir? Madem sıkıntı yok, neden tedbir alınıyor o zaman? Madem sıkıntı var, neden sebepleri, sorumluları açıklanmıyor öncelikle?

İktidara şunu da sormak lazım, madem “faiz sebep enflasyon sonuç” teorisinin arkasındalar hala, o halde neden şu anda yüksek faiz politikası uygulanıyor? OECD Başekonomisti Clare Lombardelli, “Şu an Türkiye’de politika faizi yüzde 50 ve bu seviyenin yılın geri kalanında ve muhtemelen 2025’in ikinci çeyreğine kadar korunması gerekeceğini öngörüyoruz” diyor. Yani, yüksek faizlere gelecek senenin ortasına dek devam edin deniyor uluslararası kamuoyu(!) tarafından. Uygulanan bu faiz odaklı politikadan uluslararası yatırımcılar(!) denen küresel rantiye de memnun olmalı ki, kredi notuyla ilgili “olumlu” gelişmeler gündeme geliyor hemen.

Sorsanız, alınan bu tedbirler tüketimi baskılayarak enflasyonu düşürmek adına yapılıyor. Halihazırda reel geliri erimiş olan halk, zaten temel ihtiyaçları haricinde kolay kolay tüketemiyorken, daha halkın cebinden tasarrufa kalkışmakla mı düşecek enflasyon?

Kamuda tasarruf paketi açıklanıyor, gereksiz harcamalardan vazgeçileceği açıklanıyor. Buy zaten olması gereken bir şey değil midir? İşin normali zaten budur. Elbette böyle bir girişim olumlu ama yapılması gerekeni gecikmeli olarak yapmaya övgüler düzülmesi de beklenmemeli.

Asıl değinilmesi gereken noktalara değinilseydi keşke. En önemli tasarruf faizden olurdu oysa. 2024’ün ilk çeyreğinde bütçe 513,5 milyar lira açık verirken, bütçeden faize ödenen tutar 250,5 milyar lira olmuş. Borç ve faizlerinin bütçeye yüklediği yük meydandayken, bu sarmalı kırmaktan ala tasarruf olur mu?

Faiz sarmalından kurtulmakla başlansaydı eğer, ciddi bir netice alınabilirdi belki.