Asil nadir üzerinden nasihat

Abone Ol

Babanın adı İrfan olacak;

Annenin adı Safiye olacak;

Sen 1963 yılında Kıbrıs’tan Londra’ya gideceksin, kısa

zamanda İngilizlerin iflas ettirdiği Polli Peck şirketini satın alacaksın;

Ve dünyanın en zengin on insanı arasına girdikten sonra

1990 yılından itibaren sermayenin bir kısmını Türkiye’de şirketler kurarak

oraya aktaracaksın;

Londra’daki var olan hâkimler sana ses çıkarmayacaklar.

Parayı çok kazanıp İngiliz gibi yaşamaya başladığın ve

paralarını İngiltere’de bulundurduğun, dünyanın her tarafından paraları Londra

bankalarına aktardığın sürece kimse sana dokunmaz.

Her türlü kusurlu işlerin görülür, kaydedilir ama sorguya

alınmaz.

Ve fakat o Asil damarın kendi insanlarına doğru seni

çekmeye başladığı bir zamanda kaydedilen o küçük kusurların hepsi burnundan

fitil fitil getirilir.

Hapishanede yalnız bırakmazlar seni ve dışarıda iken

kendine hâkim olamayan ve herkese sataşan birini yanına hücre arkadaşı olarak

verirler ve tacizlerine yine de devam ederler.

“Gâvura güvenme” düsturunu dinlememenin cezasını

çekersin.

Tutuklama emrinin ardından hemen Kıbrıs’a kaçmayı

başarırsın ama İngiliz oyununa tutulursun.

Çünkü avukatını İngilizlerden seçmişsin ve o sana, “Son

duruşmaya gel, tutuklama olmayacak” der.

Sen de Kıbrıs’tan elini kolunu sallayarak gelir İngiliz

hâkimlerin karşısına geçer ve on yıl mahkûmiyet cezasını alarak hapishaneyi

boylarsın.

Bosna’da elli yıl aynı mahallede kalan, aynı sofrada

şarap içen İrfan’ı Sırp savaşı başlayınca sofra arkadaşı İvan öldürür.

Bu durumu Asil Nadir, babası ve annesi Kıbrıs’taki

olaylardan çok iyi bilirler ama senin sofranda kemik yalayan Londra emniyet

müdürleri, hâkimler, savcılar, senin şerefine kadeh kaldırırlarken aklını

başından alır ve sen, “Şah idim şahbaz oldum” sanırsın.

İran Şahı Rıza Pehlevi, 1979 yılında Tahran Havaalanı’nı,

İsrailli mühendislere yaptırır.

İsrailli mühendisler, binanın üstüne İsrail bayrağındaki

altı köşeli Siyon yıldızını yerleştirirler.

Devrimden sonra adı İmam Humeyni Havaalanı olan bu

binanın, hâlâ üzerinde Siyon yıldızı olduğunu, internet atlası Google Earth’ın

görüntüleriyle devam ettiğini öğrendi dünya, 29–30 Kasım 2010 tarihli

gazetelerden.

Televizyon haberlerinde görmüştüm, Arap Emirlikleri’nde,

Arap âleminin en büyük oteli yapılmış. Otelin mimarı, batılı biriymiş. Otelin

yapımı bittikten sonra tanıtımı yapılırken mimar, dünyanın en büyük Haç’ını

yaptığını söyleyince anlaşılmış ki otel uzaktan bakıldığında büyük bir Haç

olarak görülüyormuş.

Burada mimara kızmanın hiçbir anlamı yoktur. Adam, hangi

kültürle büyümüş ise onun etkisi altında kalır. Adam ateistliğini ilan etse

bile yetiştiği ortamın etkisinden kurtulamaz.

“Fatih Sultan Mehmet henüz Edirne valisi iken İstanbul’da

olan bir deprem sonucu Ayasofya’nın kuzey bölümü bir tarafa meyletmiş ve

yıkılma tehlikesi baş göstermişti.

Bu durum Hıristiyanları korkuya saldı.

Şehzade Mehmet, o sırada hayatta olan Mimar Ali Neccar’ı

büyük bir dostluk eseri olarak Ayasofya’yı tamir ettirmesi için Bizans

hükümdarına gönderdi.

Bursa ve Edirne’deki büyük camilerin mimarı olan bu usta,

dört büyük payanda ile mabedi yıkılmaktan kurtardı.

Mimar, Ayasofya’nın özellikle, sarıkçı dükkânları olan

bölümdeki dayanak duvarlarının içine iki yüz basamaklı bir merdiven yapmıştı.

İşin sonunda İmparator, ona bu merdivenleri ne amaçla yaptığını sorduğu zaman,

‘Gerektiğinde kurşunluğa çıkmak için’ karşılığını verdi.

Bunun üzerine İmparator, Mimar Ali Neccar’ı hediyelere

boğdu.

Edirne’ye dönüşünde Sultan Mehmet’e:

‘Ey Sultanım, dört büyük payanda ile Ayasofya’nın

kubbesini kurtardım. Tamir görevi bana kısmet oldu, onu fethetmek görevi de

sana düşüyor. Hatta yapacağım minarenin temelini de hazırladım ve üzerinde ilk

namazı da ben kıldım’ dedi.” (İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, Ayasofya

maddesi.)

Her türlü işinizi sahsında uzman olan Müslümanlara

yaptırınız.

Ülkeyi koruyacak füzelerin başında can düşmanın oturursa

muavenet gemisinde olduğu gibi yanlışlıkla düğmeye basıp beynimizi patlatır

veya bir şey görmeyelim diye başımıza çuval geçirir.

Akrep besleyicisini soktuğunda, “Kusura bakma, bana olan

iyiliğini hiçbir zaman unutmam, ama bu sokuşum sana olan düşmanlığımdan değil,

huyumdandır” der.