Asgari ücretin çıkış yolu da İslam’dadır

Abone Ol

Kasım 1990 yılında pratik zekâlı solcu bir yazar, benimle ilgili bir konuyu köşesinde haber yaptıktan sonra yüz yüze geldiğimiz ve çok olumlu sohbetler yaptığımız günlerde, yine gündemde asgari ücret vardı, ben ona, “Hazreti Ömer döneminde asgari ücretin sınırını belirlerken kendisinin aldığı ücretin aynısı olduğunu söylemiş ve uygulamış” dediğimde halen yazarlığa devam eden bu zat, o günkü cumhurbaşkanının maaşının rakamını söyledi ve “Bu maaş bütün işçi ve memurlara verilirse Hazine tamtakır olur” demişti.

Ben de, “Yüksek maaş alanlarla az alanların toplamına Hazine’den ayrılanı böleriz ve her birine yüz bin düşerse herkes aynı ücreti alırlar” anlamında söylediğimde, “O zaman kimse o makamlara gelmez” dediğinde, ben de, “Bu kapitalist sistem bize böyle düşünmeyi sağlamış. Bu konuda sağcımızla solcumuz aynı durumdayız.”

O makamlar yeme makamı değil, hizmet makamıdır.

Hizmeti görmek için kendi maaşını bile veren valiler, Devlet Başkanı Ömer bin Abdülazizler çıkar.

Hazreti Ömer’in Humus Valisi Said bin Amir’in dillere destan hizmet hayatı vardır, sahabe ansiklopedilerinde.

Pers İmparatorluğu’nun hayatına son veren Kadisiyye meydan muharebesini kazanan kumandan Sa’d bin Vakkas ile Selman’ı Farisi’nin ücreti aynıydı.

Allah’ın kılıcı Halit bin Velid ile Bilal’i Habeş’inin ücreti ve ganimetteki hissesi aynı idi.

Ücretler bitti ama sevaplarının verdiği mutluluğu 1400 yıldır yaşıyorlar şu anda.

Fıkıh kitaplarımızda havaici asliyye/herkesin asli ihtiyaçları denilen şeyin ne olduğuna işaret eden hadis:

سَمِعْتُ الْمُسْتَوْرِدَ بْنَ شَدَّادٍ ، يَقُولُ : سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : مَنْ وَلِيَ لَنَا عَمَلاً وَلَيْسَ لَهُ مَنْزِلٌ ، فَلْيَتَّخِذْ مَنْزِلاً ، أَوْ لَيْسَتْ لَهُ زَوْجَةٌ فَلْيَتَزَوَّجْ ، أَوْ لَيْسَ لَهُ خَادِمٌ فَلْيَتَّخِذْ خَادِمًا ، أَوْ لَيْسَتْ لَهُ دَابَّةٌ فَلْيَتَّخِذْ دَابَّةً ، وَمَنْ أَصَابَ شَيْئًا سِوَى ذَلِكَ فَهُوَ غَالٌّ

Müstevrid, (R.A.), “Allah’ın Resulü şöyle derken işittim: “Bize bir iş yapan kişinin evi yoksa ev edinsin, eşi yoksa evlensin, hizmetçisi yoksa hizmetçi tutsun, bineği yoksa binek edinsin. Bundan fazlasını edinmişse çalmış demektir” buyurur. (Ahmet, Müsned, Müstevrid bin Şeddad hadisi, İbni Ebi Şeybe Müsned, İbni Zencuye el Emval Hadis no 97)

İşçi ve memurlara bugünkü ifade ile mobbing/baskı da yasak.

حَدَّثَنَا أَنَسٌ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، قَالَ خَدَمْتُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم عَشْرَ سِنِينَ فَمَا قَالَ لِي أُفٍّ ، وَلاَ لِمَ صَنَعْتَ ، وَلاَ أَلاَّ صَنَعْتَ.

Enes (R.A.) “Nebi sallallahü aleyhi ve selleme on yıl hizmet ettim; bir defa olsun ‘Öff be, neden böyle yaptın veya neden böyle yapmadın?’ demedi” diyor. (Buhari, Sahih, K. Edep, bab 39)

Yine Allah’ın Resulünü dinleyelim:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ ، أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ : مَا مِنْ مُؤْمِنٍ إِلاَّ وَأَنَا أَوْلَى بِهِ فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ اقْرَؤُوا إِنْ شِئْتُمْ {النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ} فَأَيُّمَا مُؤْمِنٍ مَاتَ وَتَرَكَ مَالاً فَلْيَرِثْهُ عَصَبَتُهُ مَنْ كَانُوا ، وَمَنْ تَرَكَ دَيْنًا ، أَوْ ضَيَاعًا فَلْيَأْتِنِي فَأَنَا مَوْلاَهُ.

“Ben, dünya ve ahirette her mümine daha yakınım. İsterseniz şu ayeti okuyunuz,

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُولُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَنْ تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُمْ مَعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا

“Peygamber, müminlere canlarından daha evladır. Peygamber hanımları müminlerin anneleridirler. Zevil erham (yakın akrabalar) birbirine, Allah'ın kitabında mümin ve muhacirlerden daha evladır. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız bunun dışındadır. Bunlar kitapta yazılmıştır.” (Ahzab süresi ayet 33/6)

Bundan sonra kim ölürse ve mal bırakırsa onun yakınları varis olsun. Kim ölür ve geride borç bırakır veya fakir aile bırakırsa o da bana gelsin; ben, velisi olmayanın velisiyim.” (Buhari, Sahih, K. İstikraz, bab 11)

Yani İslam devletinde herkes, devletinin güvencesi altındadır.

Özel de çalışanlar da devletin velayetindedirler.

Özel teşebbüslerin yurt dışından aldıkları borçlarda devletin garantörlüğü olur ya işte İslam’da her vatandaşın borcu da devletin garantörlüğündedir.

Günümüz hukuku yurt dışı kredilere garantörlük yapar ama yurt içi borçlanmalara yapmaz.

Siz, “Yurt için garantörlüğü de yapsa sahtekâr borçlularla alacaklılar, Hazine’yi soyarlar” derseniz, İslami sistemde önce eğitime ağırlık verilir ve her Müslüman vücudunda haramla gelişecek bir tek hücre bile olmaması için gayret ederler.

Günümüzde “Haram” kelimesini, hiçbir kanunun Z fıkrasına bile sokmayan kapitalist sistemde büyüdüğü halde aileden gelen İslami ahlâk nedeniyle haramın yakınına bile yaklaşmayan Müslümanlarımız eksik değil, Allah’a hamdolsun.

Özelde çalışanlar, anlaştıkları ücreti alırlar ama patronun yediğinden yemek, içtiğinden içmek, giydiğinden giymek ve mesken de olması tavsiyesiyle.

Patronun yediği ve giydiği konusu yemin keffaretinde açıklanmıştır:

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْأَيْمَانَ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آَيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“Allah sizi kasıtsız yeminle­rinizden hesaba çekmez. Ancak bilerek yaptığınız yeminler­den he­saba çeker. Bilerek yapılıp bo­zulan yemi­nin keffareti; ailenizi do­yurduğunuz yeme­ğin orta halli­siyle on fakiri doyur­maktır veya on fakiri giydirmek veya bir köle azat etmektir. Kim bunları bulamazsa üç gün oruç gerekir. İşte yemin ettiğinizde yeminle­rinizi boz­manın cezası budur. Yeminle­rinizi koru­yun. Şükre­desiniz diye Allah ayetlerini size işte böyle açıklar.” (Maide süresi ayet 89)

Sevgili peygamberimiz buyurur:

أَنَسٍ عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: لا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتّى يُحِبَّ َلأخيهِ ما يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

“Sizden biri kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe (gerçekten) iman etmiş olmaz” buyurmuş. (Buhari, Sahih, İman, Müslim, İman, Ahmet, Müsned, 3/176, 272, 278)