Ücretlerin ve çalışamaz durumda olanların alacağı yardımın en alt sınırını Hz. Ömer, devlet başkanının maaşıyla denk olmasını kararlaştırmış.
Hz. Ömer devlet başkanı olduğunda özel işlerine zaman ayıramadığı için kendisine maaş bağlanması teklif edilmiş.
O da, Medine şehrinde bu nüfusla kaç paraya yaşanabileceğini tespit ettirdikten sonra kendi maaşını asgari ücret olarak ilan ettirmiş.
Hazreti Ömer devlet başkanı olduktan sonra maaşları da bir düzene koymuş. İnsanların hizmetlerini ve başarılarını esas alarak ücretleri belirlemiş ve sahabeden bir çoğu devlet başkanından fazla maaş almış. En az alanınki ise geçimini temin edecek kadar imiş. (Bak, Tarihi Yakubi, 2/154)
Devlet başkanının midesi ile herhangi bir insanın midesi arasında çeyrek ekmeklik fark olabilir. Şişmanla zayıfın elbisesi arasında yarım metre kumaş farkı olur. Onun içindir ki, en az ücret insanca yaşayabilecek kadar olmasına dikkat edildikten sonra hizmetleri ve başarıları ödüllendirmek için üst sınır yüksek tutulmuştur.
Günümüzde esnaf, memur ve işçinin maaşına zam geldiğinde "Bizim vergilerden gidiyor" diye zama kızar. Halbuki zam alan memur ve işçi o parayı yine esnafa verecek.
"O devir geçti" diyenler, bu devirde de yemeye devam ediyorlar.
Bin dört yüz yıl öncesinin gıda ihtiyacı, giyinme ve barınma ihtiyacı gibi bu dönemdeki insanların da ihtiyacı devam etmekte.
"Bana Hz. Ömer den delil getirme Kur an dan getir" diyenler olabilir.
Buyursunlar, Rabbimizi, yeminlerini bozanların kefaretini öderlerken nasıl vereceklerini belirleyen ayette " .Bilerek yapılıp bozulan yeminin kefareti: ailenizi doyurduğunuz yemeğin orta hallisiyle on fakiri doyurmaktır veya on fakiri giydirmek veya bir köle azad etmektir. Kim bunları bulamazsa üç gün oruç gerekir. İşte yemin ettiğinizde yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. Şükredesiniz diye Allah ayetlerini size işte böyle açıklar. (Maide 5/89) diyor.
Yani yemin eden herkes fakiri doyururken kendi yediğinin ortalamasını esas alacak.
Kendisinin sevmediği yemekleri değil, kendisinin beğenerek yediği yemeklerin ortalaması olacak.
Buyurun o konuda da Rabbimiz, Cennetliklerin güzel amellerini anlatırken: "Ayet 5- Şüphesiz iyiler, karışımı kâfur olan bardaktan içerler.
6- O bir pınardır ki, ondan Allah ın kulları içer ve onu (diledikleri gibi) fışkırtırlar.
7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri yaygın günden korkarlar.
8- Sevmelerine rağmen, yemeklerini fakire, yetime ve esire yedirirler.
9- "Biz ancak Allah rızası için yediririz, sizden bir karşılık ve teşekkür istemeyiz" (derler) (İnsan suresi 76/5-9) buyurmuş ve esir ettiği düşmanına bile esir edenin kendisi neleri seviyorsa esirine/hapishanedeki mahkumuna da ondan yedirdiği için bu cenneti kazandığını haber veriyor.
Cehennemlikler anlatılırken de fakirleri doyurmadıklarından cehenneme girdiklerini haber veriyor: "42- Sizi Sakar a (Cehenneme) iten nedir
43- Dediler: "Biz, namaz kılanlardan değildik,
44- Fakiri doyurmazdık,
45- (İnkâra) dalanlarla beraber biz de dalardık,
46- Biz, ceza gününü yalanlardık,
47- Yakîn (ölüm) bize gelinceye kadar. (Müddessir 74/42-47)
Hergün namazımızda okuduğumuz Maun suresinde İslam a iman etmeyenlerin özellikleri anlatılırken
1- Gördün mü O dini yalanlayanı
2- İşte Odur yetimi iten,
3- Miskini doyurmaya teşvik etmez. (Maun 107/1-3) diyerek ihtiyaç sahiplerini itip-kakmak kafirlerin işi olduğunu bildiriyor.
"Her şey Allah ın dilemesiyle olur, Allah dileseydi fakirleri de zengin ederdi" mantığının kâfirlere ait olduğunu Yasin suresinde Rabbimiz bize bildiriyor: "Onlara "Allah ın size rızk olarak verdiğinden ihtiyaç sahiplerine infak edin" denildiğinde, kâfirler, mü minlere: "Allah dileseydi yedirebileceği kimseleri biz mi yedireceğiz Şüphesiz siz apaçık bir sapıklık içindesiniz" derler." Yasin 36/47)
Ayetlerden sonra isterseniz bir de Sevgili Peygamberimizin sözüne kulak verelim: "Elinizin altındakilere yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz, güçlerinin yetmediği yükü yüklemeyiniz" (Buhari Itk 15)
"Komşusu aç iken onun açlığını bildiği halde tok geceleyen bana iman etmiş olmaz" (Taberani, Mucemi Kebir, 1/259, hadis 751, İbni Ebi Şeybe, Müsned 6/164, hadis 30359, Elbani, hadisin sahih olduğunu söylüyor.)