Ara sıcak

Abone Ol

Türkiye’nin önünde birçok sorun ve engel varsa bile herhalde en önde geleni “zihniyete” dair olanıdır. Bu zihniyet sorunu, biraz aşağılık kompleksi kokar, biraz da kendine güvensizlik barındırır. Herhangi bir şeyi yapabilmek veya herhangi bir konuda gerçek manada bir iddia sahibi olmanın şartının “dışarıdan icazet alma” veya “dışımızdakilere yaptırma” olduğunu farz eder.

Bu zihniyetin alamet-i farikası, amiyane tabirle, “desteksiz atmak” ve herhangi bir temele dayanmadan iddialı olmaktır. İş yapmaktan, bir şeyleri başarabilmekten ziyade bahane üretmeye ve her konuda saçma sapan mağduriyetler icat etmeye meyillidir. Başardığını sandığı şeyler genelde eften püften ve menfaat odaklı meselelerdir.

Bu aşağılık kompleksi yüzünden toplumuzda devamlı surette “Japon yapmış”, “Alman disiplinlidir”, “Yabancı daha kalitelidir” algılarının yanında “Biz beceremeyiz” önyargısı da kemikleşmiştir. Berlin seyahatinden dönen Mehmet Akif’in, “Dinleri işlerimiz, işleri de dinimiz gibi” sözleri de, işte bu durumuzu yansıtır. Ezikliğin, yenilmişliğin dışavurumu 100 sene önce de vardır, bugün de aynen sürmektedir.

Sürdüğüne kanıt olarak şu sözler gösterilebilir. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu ve “konumu itibariyle” mucitler çıkaramadığını, tarım ülkesi olduğunu, bunun için gençlerini ara eleman olarak yetiştirmeye odaklanması gerektiğini söylemiştir. Bu ifadelerin elle tutulur yeri olup olmadığı bir yana, bilgiyi ve teknolojiyi üreten olmak yerine sadece ve sadece “üretilmişin icracısı” olmayı yeterli gören bir bakıştır bu.

Akıllara merhum Erbakan Hoca’nın iddialı ve kendine güvenli vizyonuyla ortaya koyduğu “sanayileşme” ve “teknoloji üretme” vizyonu geliyor hemen. Yukarıdaki bakış açısına taban tabana zıt ve yenilmişliği, ezikliği kabul etmeyen, kendini aşmaya çalışan, iddia ve ideal sahibi bir bakıştır Erbakan Hoca’nınki. Maalesef Sayın Bakan, tam da oryantalist kafanın Doğu’nun sırtına geçirmeye çalıştığı gömleği alıp giymiştir. “Biz teknolojiyi üretir, siz de montajını yaparsınız” diyen Batı’ya tabi olan, “ara eleman” olmaya dünden razı bir zihniyettir bu.

Sayın Bakan, mucit çıkaramamakla Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasını bağdaştırarak büyük bir gafa da imza atmıştır. Teslim bayrağını resmen çekmiş ve kalan kırıntılara talim etmemizi salık vermiştir açıkça. İşin vahimi tarafı, bu zihin yapısının Türkiye’yi uzunca bir süredir yönetmesi ve kamuoyunu sürekli olarak içi boş iddialı söylemlerle uyutmasıdır.

Sayın Bakan, bu “Müslüman’dan mucit çıkmaz” durumunu açıklamalıdır. Hıristiyan’dan, Yahudi’den niye çıkıyor mesela Bu ezikliğin sebebi nedir acaba Sayın Bakan’ı bu “erken mağlubiyet” hissine gark eden nedir aslen Tarım ülkesi olması, Türkiye’yi bilimden, teknolojiden niye ayırmaktadır Sorular çoğaltılabilir.

Bu ifadelerin satır arasında çok net bir neo-liberal mesaj var sanki. Mucit olmayın, kapitalistlere, taşeronlara ucuz işgücü olun, der gibi. Lafa gelince “millet” kelamını ağzından düşürmeyip, fırsatı gelince de “milleti” adam yerine bile koymama örneğidir bu. Adeta “bizden adam olmaz” diyecek gibi.

Son 150-200 yıllık yenilgimiz, geriye gidişimiz, ezikliğimiz bu zihniyet sebebiyle devam ediyor işte. Hiçbir mantıklı iddia ve ideali olmayan, sadece konjonktürel bazı kazanımlar peşinde koşan bir kafa yapısı, ilginç bir cesaretle “size verdikleriyle yetinin” demeye devam ediyor. Bilgiyi, teknolojiyi üretemedikçe yemek masasındaki bir “ara sıcak” olmaktan öteye gidemeyeceğimizi de görmüyor haliyle.