Anne çocuğun utangaç ve çekingen olduğundan şikâyet
ediyor ve ona yardımcı olabilmek için tavsiyelerde bulunuyordu. Oysa utangaçlık
sağlıklı bir insanda bir miktar bulunması gereken bir duyguydu, çocuk bu
duyguya sahipti. Çocuk fıtri olarak konuşmayı pek sevmiyordu, içedönük bir
yapısı vardı. Annenin de dediği gibi biraz çekingendi fakat bu durum onun
yaşantısını hiçbir şekilde etkilemiyordu.
Anne çocuğun bu halini kabullenemiyor onu utangaç ve
pasif olmakla suçluyordu.
Anne her fırsatta çocuğu sıkıştırıyor ve neden hep arka
saflarda kaldığını sorguluyordu. Anne çocuğunu istediği kalıplara sokabilmek
için kendince yöntemler bulmuştu. Ona bak arkadaşın senin gibi değil, hemen
kalkıyor ve ne söyleyecekse söyleyip oturuyor. Kendini rahatça ifade ediyor,
herkes tarafından seviliyor diyordu. Çocuk annenin sesini işitmemek için ya
ortamı terk ediyor ya da başını önüne eğip sessizce bekliyordu. Anne uzun süren
bir nasihatin ardından çocuğa dönüyor, anlattıklarımı anlayabildin mi diye
soruyordu.
Çocuk sessizliğini hiç bozmuyor anneden uzaklaşıp kendini
odasına kapatıyordu.
Akşam yatağına geçtiğinde annenin seslerini kulaklarında
hissediyor ve nerede hata yaptığını anlamaya çalışıyordu. Aslında çocuk son
derece normal davranıyordu fakat annenin hayalindeki çocuk çok daha farklı
biriydi. O hayalindeki çocuğu arıyordu.
Çocuk okulda arkadaşları ile uyumluydu, öğretmen bir soru
sorduğunda makul cevaplar verebiliyordu. Çocuk sorunlarını kendi çabası ile
çözmeye çalışıyor gerektiğinde öğretmenin desteğini alıyordu. Fakat ihtiyacı
dışında konuşmayı pek sevmiyordu, bunun yerine resim yapmayı ya da arkadaşıyla
birlikte oynamayı tercih ediyordu. Çocuk annenin kendisinden ne beklediğini tam
da anlayamıyordu. Acaba anne ne istiyordu Ne yaparsa onu memnun edebilirdi Bu
soruların cevabını bulamıyor ona içten içten öfke duyuyordu.